İstanbul’da Yaşanmakla İstanbullu Olunmaz

İstanbul’da Yaşamakla İstanbullu Olunmaz

 

Bugün benim için çok farklı bir gündü.

Çok ötelere gittim.

Otuz yıl öncesine.

Henüz ilkokulda olduğum dönemlere.

Yollarımız tamamen asfalt olmamış, kimi yeri toprak, kimi yeri taşlı olan o günlere gittim.

Hatta o dönemlerde tek tük de olsan Arnavut kaldırımları bile vardı; Ramazan Efendi Camii’nde, Sümbül Efendi Camii’nde, Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nde…

Yani henüz bozulmamış Eski İstanbul gözlerimin önüne geldi.

Acayip duygulara büründüm bugün.

Bir film şeridi gibi o eski günler gözümün önüne geldi.

Evet, otuz yıl sonra çocukluğumda namaz kıldığım o camide tekrar namaz kıldım.

İstanbul’un o ünlü Samatya Hastanesini bilmeyenimiz azdır. Şimdiki adıyla İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi.

Onun kıble tarafında ünlü bir yokuş var.

O yokuşun başından itibaren Cerrahpaşa Tıp Fakültesi başlıyor.

Çocukluğumda oralar henüz yeni yeni inşa ediliyordu.

Kocaman bir toprak saha vardı.

Neredeyse futbol sahası büyüklüğünde.

O sahanın az ilerisinde bir cami vardı.

Virane bir cami.

Yıkılmamış ama yıkılmaya yüz tutmuş tarihi bir cami.

Çocukluğumda orada namaz kılardık.

Tüm çocuksu duygularımızla ibadetimizi yapardık.

Oranın İmam Amcası da sevgi dolu birisiydi.

Bize bir şeyler öğretme gayreti içindeydi.

Hatta evini de açmıştı bize .

Hiç unutmam caminin bahçesindeki o iri incir ağaçlarını.

Arkadaşlarla beraber o ağaçlara çıkıp bol bol incir yerdik.

Enerjimiz boldu.

Hemen boşaltmak için o kocaman toprak sahaya gider bir topun peşinden koşar dururduk.

İşte bugün otuz yıldır namaz kılmadığım o camide tekrar namaz kıldım.

Otuz yıl öncesinin camisi tamamen değişmiş.

O virane ve yıkılmaya yüz tutmuş camiye de el atılmış.

Çok güzel hale getirmişler.

Caminin her tarafı yeşillik içinde.

İçi de çok güzel donatılmış.

Otuz yıl sonra bu camide huzurla ve huşuyla namazımı eda etmemin mutluluğunu ifade edemem.

Çünkü bu huzuru ve huşuu eski camilerde bulabiliyorum.

Eski camiler de Eski İstanbul’da mevcut.

Surlarla çevrili İstanbul’da.

Surların ötesi hep bana yabancı gelir.

Ne bir tarih vardır doğru dürüst, ne de İstanbul yaşamı.

Yine benim Eski İstanbulluluğum depreşti.

Ah İstanbul’um! Artık sendeki o zevki alamaz oldum.

Nerede o taze İstanbul?

Tarihi yapıların insana her daim öğreten hali nerede?

Ya nerede İstanbulluluk ruhu?

Yok artık.

"İstanbul yaşanacak bir yer mi?" diyesim geliyor.

Eski İstanbullular kanaatkâr insanlardı.

Eski İstanbullular komşu canlısı.

Eski İstanbullular görgülü.

Eski İstanbullular yardımsever.

Eski İstanbullular cana yakın insanlardı.

Şimdiki İstanbullular ne durumdalar?

Eski İstanbullularla ne kadar ortak özelliğe sahipler?

İstanbul’a, Eski İstanbul’dan bazı hayati özellik ve güzellikleri taşımak için herkesin bir çabası olmalı.

En başta da belediyelerin.

Sadece İstanbullu olmak, İstanbul’da doğup büyümekle, burada yaşamakla olmaz.

Büyüklerimiz İstanbul’un ruhunu bu şehirde yaşayan genç nesle öğretmeli.

İstanbul’un her tarafını şantiyeye çevirmekle İstanbul’un hakkı verilmiş olmayacaktır.

Devlet büyüklerimizin asıl gayeleri İstanbul’a yakışır İstanbullular yetiştirmek olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum