Kanıksanmaya Çalışılan Sapkınlıklar ve Buna Alet Edilen Dilimiz

“Ey insanlar! Sizi bir nefisten yaratan, ondan (onun özünden/maddesinden) de eşini (Havvâ’yı) vücûda getiren ve ikisinden de pek çok erkek ve kadın üretip yayan Rabbinizin emrine uygun yaşayın/O’na karşı gelmekten sakının. Kendisinin adı ile (yemin edip) birbirinizden isteklerde bulunduğunuz “Allah’ın emrine aykırı davranmak”tan ve akrabalık bağlarını kesmekten kaçının. Şüphesiz ki Allah, sizi tam anlamıyla görüp gözetlemektedir.”

Rabbimiz Nisa süresinin ilk ayetinde sadece Müslümanlara değil tüm insanlığa böyle hitap ediyor ve insanın iki cins olarak yarattığını gayet açık bir şekilde belirtiyor. Yani burada üçüncü bir cinsten veya cinsiyeti ortadan kaldırmaktan bahsedilmiyor.

Ayrıca Zariyat süresinin 49. ayetinde de Allah teala “Her (türlü) şeyden çift çift yarattık ki düşün(üp öğüt al)asınız.”buyurarak her yarattığı varlığın zıddı olduğunu beyan etmektedir. Nasıl ki erkek varsa kadını, soğuk varsa sıcağı, elektron varsa nötronu, hayat varsa ölümü, tatlı varsa acıyı, karanlık varsa aydınlığı yaratmıştır.

Sonuç itibariyle Rabbimizin yarattığı tüm varlıkları çift çift yaratmış olup üçüncü bir cinsin olmayacağını bizlere beyan buyurduğu burada da görülüyor.

Dünyamızı sarmalamaya çalışan sapık bir akımın içindeyiz. Bu akım öyle bir hale gelmiş ki, bu sapıklıklarını kendilerine göre şeref addederek ateşli bir şekilde savunmaktadırlar.

Bu sapık eğilim insanları ya cinsiyetsiz hale getirmekte ya da eşcinsel bir hayatı insanlara sunmaktadır.

Eskiden futbol maçı tezahüratlarında söylenen küfürler artık böylesi sapık insanlarda şeref madalyası gibi sahiplenilmekte.

Dünya böylesi bir gidişatta iken bu sapkın düşüncelerle olan mücadele ne yazık ki istenilen seviyede değil.

Ülkemizde bile bu sapık düşünceler rahat bir şekilde dile getirilmekte, bu sapık düşüncedeki insanlar olağan karşılanmaya başlanmakta.

Eskiden bu sapıklıklar ortada fazla görülmezken artık aramızda rahat rahat dolaşmaktalar ve bizden birisiymiş gibi davranmaktalar.

Hal böyleyken biz kendimizi ve neslimizi bu türden sapıklıklardan ve sapıklardan nasıl koruyacağız?

Bununla ilgili olarak devletimiz neler yaptı veya yapacak?

Bizlerin ve sivil toplum kuruluşlarının (vakıf, dernek vs) bu konudaki tavrı nedir?

Aslında bunların irdelenmesi gerekir.

Ama bunu irdeleyecek olan devlet kurumu kim?

Asıl sorulması gereken soru bu?

Kanaatimce “Ahlâk Bakanlığı” adıyla bir bakanlık kurularak böyle sapkın akımlara karşı kişi, toplum ve devlet bazında nasıl önlemler alınacağı araştırılmalıdır.

Zaten gençlerimiz yeterince deformasyon geçirmekte.

Daha yirmi, otuz yıl öncesi gençlikle şimdiki gençlik arasında dağlar kadar fark var.

Bu yirmi, otuz yıl içinde nasıl böyle bir bozulma meydana geldi.

Bunların da iyiden iyiye araştırılması gerekmez mi?

Hatta bu konuyla ilgili olarak çalıştaylar düzenlenemez mi?

Bu kadar ilahiyatçılarımız, bu kadar sosyologlarımız, bu kadar hekimlerimiz varken neden bunlar yapılmıyor?

Bu elzem konuya değinmişken, bir konu daha kafama takıldı.

Biz daha önce işadamı, işkadını, bilim adamı, bilim kadını kavramlarını kullanırken cinsiyeti ortadan kaldırarak neden iş insanı, bilim insanı diye kavramlar türettik.

Dil bir toplum için çok önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Milli Eğitim Dergisinin 160’ncı sayısında “Dilin Toplumsal Açıdan Önemi” adlı makalenin giriş cümlelerinde şu ifadeler yer almaktadır;

İnsanlar arasındaki iletişimin en temel araçlarından biri olan dil, milletlerin geçmişten devraldıkları bir mirastır. Dil yoluyla insanların birbirlerini, geçmişten bu güne ve de geleceğe yönlendirmesi sağlanmaktadır. Ortak dil ortak kader birliği demektir. Aynı dili konuşan insanların aynı geçmişe sahip oldukları, aynı kültürü paylaştıkları, aynı alışkanlık ve değerlere sahip oldukları bilinmektedir.

Dil bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir. Aynı dili konuşan insanlar millet denilen sosyal varlığın temelini oluşturur. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak, aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir toplum hâline getirir... Dolayısıyla dil ferde toplumunun bağışladığı en büyük miras ve donanımdır. Bu donanıma yabancılaşma insanların içinde yaşadıkları topluma yabancılaşmasını da beraberinde getirmektedir. Çünkü insanların yaşadıkları topluma yabancılaşmadan, ona uyum sağlayarak yani sosyalleşerek hayatlarını devam ettirmeleri, o toplumun kültürünü, inanç ve değerlerini benimsemeleriyle gerçekleşmektedir. Bu ise nesillere dil yoluyla aktarılabilmektedir.

Kültür bir milletin yüzyıllar boyunca ilgi, algı, tutum ve davranışlarıyla tezahür eden yaşama biçimi, maddi ve manevî değerler toplamı olup nesilden nesile bir miras olarak aktarılarak gelmiştir. Devletleri kuran ve yaşatan temel varlık millettir, ancak, milletlere dinamizm ve ruh veren temel güç de kültürdür. Her milletin kültürü kendisine hastır. (Özaydın, Burcu. “Dil-Kültür İlişkisi”, s.4)

Kültürün ana unsuru dildir. Bir milletin fertleri arasındaki duygu ve düşünce birliği ortak bir dille sağlanabilir. (Göçer, Ali, “Dil-Kültür İlişkisi ve Etkileşimi Üzerine”, Türk Dili.)Toplumun dini, tarihi, edebiyatı, sanatı, duygu ve düşünceleri, felsefesi, müziği, ahlak kuralları, yeme-içme, giyim-kuşam, gelenek ve görenek gibi bütün kültür değerleri dil ile hayat bulur. Kültür, insanların dilleri ile ifade ettiği yazılı, sözlü her şeydir. Dil olmadan öteki unsurların meydana gelmesi mümkün değildir. Dil, kültür değerlerini oluşturan, yaşatan ve bünyesinde muhafaza eden bir kültür hazinesidir. (Özaydın, Burcu. “Dil-Kültür İlişkisi”, s.14.)

Bizler dilimiz sayesinde atalarımızın binlerce yıllık tecrübelerini, inanışlarını, yaşayışlarını biliyoruz.

Bu bilgiler ışığında asırlarca kullandığımız kavramlar neden değiştirilmeye çalışılıyor?

Kullandığımız kelimelerde neden cinsiyet kavramını atarak cinsiyetsiz hale getiriyoruz?

Kelimeleri cinsiyetsiz hale getirmek endirekt yolla da olsa toplumu da mı cinsiyetsiz hale getirmek oluyor?

Bazen kelimeler bizim için önemsiz olabilir ama olaya geniş perspektiften baktığımızda acaba bize bazı şeylerin dayatılması için dili mi kullanıyorlar?

Belki şu ana kadar bu konuyu bu kadar irdeleyen olmamıştır ama benim nedense hep bu iş insanı, bilim insanı gibi sözcükler kafama takılmıştır?

Kanaatimce bu kavramlar bu sapık akımın ekmeğine yağ sürmek oluyor.

Ayrıca bu da toplum içinde kanıksandığı gibi yetkililer bile bunun böyle olması için çaba sarf ediyorlar?

Resmi kurumlarda bile bu kavramlar kullanılıyorsa cidden dilimizle birlikte kültürümüz de dumura uğruyor demektir.

Öncelikle daha önce hiç olmayan bu kavramların resmi kurumlarda kesinlikle kullanılmaması gerekmekte ve eskisi gibi iş adamı, iş kadını vs kavramlar kullanılmalıdır.

Toplumumuzu ve bununla birlikte kültürümüzü, inancımızı ve değerlerimizi sapık akımlardan kurtarmaya öncelikle dilimizle başlamalıyız.

Zaten dilimiz teknik olarak iyice bozuluyorken bari inanç ve değerler olarak da bozulmasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum