Kara mizahınızı nasıl alırdınız?

CHP'de geçen hafta yaşanan "İnce" krizi, bir kez daha "Mutfakta biri mi var?" dedirtti. Gerilimle kara mizahın içi içe geçtiği siyasi dizimizde, "Bir gün herkes on beş dakikalığına şöhret olacak" kehanetini doğrulamak için koşuştururken izlediğimiz bir siyasi aktördür, Muharrem İnce...

CHP Grup Başkan Vekili, Köşk'teki 29 Ekim Resepsiyonu'na "katılmayacaklarını" açıklamış; aynı günün akşamı CHP lideri Kemal Bey "29 Ekim'e daha çok var!" diye konuşmuştu.

Muharrem İnce "katılmama" yönündeki açıklaması için ekranda önce "Parti kararıdır" demiş, ardından da "Genel başkanımız ne diyorsa öyledir"e dönmüştü.

Muharrem Bey, son istasyonda yani "resepsiyon krizinden inerken" şöyle diyordu:

"--Genel başkanımızın takdiridir, katılır veya katılmaz. Ama ben katılmayacağım...

Arkadaşlarımın çoğu da katılmayacak. 30 Ekim'de konuşuruz, yanlış yapmışsam genel başkan istifamı ister!"

Bu "ince" komedinin üstüne bir de, CHP İzmir milletvekili Canan Arıtman'ın sözlerini ekleyelim:

"--CHP milletvekillerinin resepsiyona katılmayacağı, grup başkan vekilimizce ifade edilmiştir. Beni İnce'nin sözleri bağlar!"

*

Sahi...

"Bu durumda CHP'nin genel başkanı kim oluyor?"

*

Her aşaması kara mizah enstantaneleri ile dolu bu muhteşem "İnce" kriz; bizlere CHP'nin mutfağında tanıdık bir suflörün olduğunu gösteriyor.

Yani, şu muzip CHP pankartındaki "gölge" adam:

"-Önder'imiz Kemal"

Türkçesi?

"-Kemal'imiz Önder!"

*

29 Ekim resepsiyonuna katılma kapısını açık tutan, ardından "Henüz nihai kararını vermediğini" söyleyen Kemal Bey, acep mutfaktaki Önder "Somer"den veto yiyecek mi, yemeyecek mi?

Bekleyip, göreceğiz.

Kılıçdaroğlu'nun resepsiyona katılım şartı olarak AKP'den ya da Çankaya Köşkü'nden "Başörtüsü düzenlemesi üniversiteler dışına taşmayacak" mesajını beklediğine dair haberler vardı, dünkü gazetelerde...

Neticede, bakacağız...

Kemal Bey, Köşk'teki resepsiyonu boykot ettiği taktirde, "Türban sorununu biz çözeriz" şeklindeki adımının "fason bir çıkış" olduğunu kendi eliyle ilan etmiş olacak!

*

Çankaya Resepsiyonu'na katılmayacaklarını deklare eden CHP'li vekillerin ağzında şu bildik sakız var:

"-Kamusal alanda türban olmaz!"

Bu "laikçi sakızı" kendilerine vaktiyle eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hediye etmişti.

Ahmet Necdet Bey, Çankaya Köşkü'ne 2000 yılının Mayıs ayında çıkmıştı:

O tarihten AKP'nin iktidara geldiği 2002 Kasım'ına kadar (Demek ki, 2002 yılının 29 Ekim resepsiyonu da dahil) Köşk'teki resepsiyonların hiçbirinde vekillerin türbanlı eşlerine yasak uygulatmamıştı, Sezer!

Sezer'in Çankaya'daki ilk iki buçuk yılı boyunca "kamusal alan"da türban serbestti; ne zaman AKP iktidar oldu, Ahmet Necdet Bey bir çırpıda "laikliğin kanunu"nu yeniden yazıverdi!

*

Peki ya, "Kamusal alan"da inandırıcılık?

"411 el kaosa kalktı!" diye manşet atan "eski kaptan köşkü" adamı; geçen hafta Aydın'da üniversite öğrencilerine, "Üniversitelerde türban yasağına hep karşı çıktığını" anlatıyordu, hatta "Türban milletvekillerine de serbest olmalı" diyordu.

(O gece, ikide bir bahsinin geçmesinden çok bunaldığını vurguladığı şu "411 El" manşetinin bugün de arkasında olduğunu söylemeyi ihmal etmedi!)

Arşivimde, "medya siyasetçisi" eski kaptanın türban yasağı konusunda "Bir öyle, bir böyle" döndüğünü gösteren onlarca "satırı, paragrafı" var.

Zat-ı şahane o satırlarını nasıl yok edecek, diye merak da etmiyorum!

"Nehir kenarındaki" adam...

Üniversitedeki o gecenin sonunda yapılan "alkışlı oylamalar"da, hangi başlıktan çaktı, biliyor musunuz,

"İnandırıcılık"tan!

İşte, bu bana yeter...

*

"İnandırıcılık" bahsi, Kemal Bey'in de ellerinden öper!

Önceki ve Sonraki Yazılar