KAYBOLAN HAZİNEMİZ OSMANLI TÜRKÇEMİZ

“Sen ey gönül sesi bir öyle bestesin,

Ki, sevgi ülkelerinden gelir sesin!..”

                                                                           ULVÎ

 

Muhtereme annem Sündüs TORUN'un vefatı sebebiyle Habername'deki yazılarıma bir müddet ara vermek mecburiyetinde kaldım. Bu müddet esnasında acımızı paylaşan candostlarıma teşekkürü bir borç bilir, kıymetli okuyucularıma takdim ettiğim yazılarımın, faydadan hâli olmamasını Cenab-ı Hakk'tan niyaz ederim. 

Babam merhum Hâfız Rüşdü TORUN, Niksar Arasta Camii'nde müezzin olarak vazife yaparken genç-ihtiyar, isteyen herkese fî sebîlillah Kur'ân-ı Kerîm öğretmeye çalışırdı. Ben de Kur'ân-ı Kerîm eğitimimi küçük yaştan itibaren babamdan aldım. Ders konusunda hiç taviz vermeyen babamla dersten sonra arkadaş gibi olur, hatta ders geçme hediyemi bile alırdım. 

O zamanlar bazı hocaefendiler, "Biz kendi çocuğumuzu okutamıyoruz." diye çocuklarını babama gönderirlerdi. Ailemin tek çocuğu olduğum halde eğitimimi,  babamın bizzat kendisinin üstlenmesini her zaman takdirle karşılamışımdır. Çünkü ben, kendi çocuklarıma bir şeyler öğretme konusunda epey zorlanmaktayım. Eğitimcilik gerçekten kabiliyet işi. Disiplin, sabır ve ödüllendirme ise eğitimin vazgeçilmezleri. 

Babamın kitaplarının bir kısmı Osmanlıca'ydı. Çocukluğun verdiği merakla zaman zaman elime alıyor ama çok az kısmını okuyabiliyordum. Kur'ân harfleri ile yazıldığı halde benim okuyamayışım, ayrıca Türkçe olarak okunması dikkatimi çekmişti. 

Niksar'da Yakub Hoca diye bilinen kıymetli bir hocaefendi vardı. Babacığım, Osmanlıca'ya meraklı olduğumu görünce beni Yakub Hoca'ya göndermişti. İlk Osmanlıca ve hat hocam olan bu zat, nenemin oturduğu Karşıbağ Mahallesi'ndeki Taşoluk Camii'nin imam-hatibiydi. Hâlâ titizlikle sakladığım beyaz kaplı defterime Osmanlı Türkçesi'ne ait harfleri ilk defa yazdığında, hocamın yazısına hayran olmuştum. Kurşun kalemle bile bu kadar güzel yazı yazılabileceğini aklım almamıştı. 

Hocamın yazdığı yazıların altındaki boşluğa, ben benzerini yazmaya çalışıyordum. Osmanlı Türkçesi ile ilk yazdığım; "Adam olmak istersen yaz, yaz karala." cümlesi olmuş, hocamın bu cümleyi; "Âdem olmak istersen yaz, yaz kārele." diye şiir gibi okuması çok hoşuma gitmişti. Niksar ile ilgili tarihî kaynaklardan olan "Danişmendnâme"nin Latin harflerine aktarılmasında da büyük emeği geçen ve şu andaki mesleğimi seçmemde etkili olan Yakub Hocamı hayırla yâd eder, kendisine Yüce Allah'tan rahmet dilerim.  

Osmanlı Türkçesi; tarih boyunca gelişme göstermiş, farklı yazı türleriyle sanat haline gelmiş bir kültür hazinesidir. Bu hazineye ulaşmak isteyen birçok insan, zaman zaman onunla buluşmuş, onun güzelliklerinden istifade etmiştir. 

Okuduğumuz bir şiir, duyduğumuz bir kelime, sevdiğimiz bir marş veya türkü, dedemizden kalan bir kitap, elimize geçen bir tapu, karşılaştığımız bir mezar taşı veya kitâbe, evimize astığımız bir levha, bizi bu altı asırlık kültür hazinesiyle buluşturabilir. 

Daha çok "Osmanlıca” diye bilinen dil, bazılarının iddia ettiği gibi Türkçe, Arapça ve Farsça kelimelerin bir araya geldiği derme-çatma bir dil olmayıp kendisine ait kaideleri olan Osmanlı dönemindeki Türkçemizdir. Türkçemizde tarih boyunca çeşitli alfabeler kullanılmış, Kur’ân elifbâsı da denen Arapça alfabe; Osmanlı dönemindeki Türkçemizde kullanılan alfabe olmuştur. 

Yeni şeyler öğrenmek ve Türkçemizi daha güzel konuşmak hepimizin arzuladığı şeylerdendir. Osmanlı Türkçesi'ni öğrenmek, kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak isteyenlere yeni ufuklar açabilir. Osmanlı döneminde kullanılan lisanı öğrenmek zevkli bir iştir. Bu öğrenim esnasında yalnız dil çalışması yapılmayıp toplumun diğer değerleri hakkında da bilgi sahibi olunur.  

Kur'ân-ı Kerîm'de, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!...” diye buyurulmakta, Peygamber Efendimiz ise “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.” şeklinde bizlere ikazda bulunmaktadır. 

Günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi başta olmak üzere birçok kütüphanede dünyanın en seçkin eserleri bulunmaktadır. Ayrıca, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda bulunan milyonlarca vesika (belge) dünyaya ışık tutmakta, yerli ve yabancı birçok araştırmacı bu arşiv belgelerinden faydalanmaktadır. Osmanlı Tarihi üzerine çalışma yapan araştırmacılardan biri de siz olmak isterseniz bunun yolu, Osmanlı Türkçesi'ni en iyi şekilde öğrenmekten geçer. 

Dedelerimiz; “Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir.” diyerek hedeflere ulaşmak için güzel ve ilmî metotlar takip etmemiz gerektiğini bildirmişlerdir.  

Kültürünü artırmak, seçkin olmak, dedelerinin kayıp hazinesinden haberdar olmak isteyenleri Osmanlı Türkçesi’nin güzellikleriyle buluşmaya ve  ecdadımızla irtibat kurmaya davet ediyor, sözü Üstad Necip Fazıl'a bırakıyorum: 

 Tohum saç, bitmezse toprak utansın.

 Hedefe varmayan mızrak utansın.

 

 Ustada kalırsa bu öksüz yapı,

 Onu sürdürmeyen çırak utansın.

 

Ahmet Semih Torun -Habername

asemihtorun@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.