Murat KARAKOYUNLU

Murat KARAKOYUNLU

KENDİ İKTİDARINA MUHALİF MUHALEFET

Osmanlı’dan günümüz Türkiye’sine doğru bir dönüşüm planının adıdır CHP. Halk fırkası adıyla Mustafa Kemal’in kurduğu partidir. Her ne kadar Atatürk tarafından ülkenin yolu “muasırlaşmak” olarak belirlenmişse de, kökünden koparılan nesillerin, belki de, Ulu Önderin dilini anlayamamasından sebep, yolunun çağdaşlaşmak daha da kötüsü batılılaşmak olarak algılandığı bir dönüşümün hikâyesidir. Tamamen dönüştürülmek, yenilenmek ve hafızası silinmek istenen bir toplumun üzerinde yakan, yıkan, asıp kesen bir zorba güç olarak görülmüş olması sebebiyle aslında korkunun da adresidir.

Bu tespitin en önemli dayanağı şu dur: Üzerinden yıllar geçmesine rağmen bugün her sözü ayet, her davranışı peygamber sünneti edası ile sahiplenilen Atatürk’ün, ölümünden hemen sonra, hem de hatırası daha taze iken İsmet İnönü tarafından, ismi, resmi, tarih sahnesinden silinmek istenirken halk, bu duruma her hangi bir tepki göster-e-memiştir? Bir bakıma bu durum Atatürk’ün halka yaşattıklarından ötürü duyulan bir kızgınlık ya da İstiklal mahkemeleri hafızası sebebiyle İnönü’ye karşı beslenen korku olarak da değerlendirilebilir. Ama her iki durumda da halkın temel algısına bakış, değişmeyecektir.

Çok partili hayata geçişin ilk denemesinde Atatürk, öncesinde izin verdiği Serbest Cumhuriyet Fırkasının faaliyetlerini durdurmuş ve böylece kendi olası mağlubiyetinin önünü almıştır. Ancak ikinci denemede İnönü’nün CHP’si, sonraki yıllarda hep karşılaşacağı, makûs talihiyle tanışarak ilk yenilgiyi tatmıştır. O günden beridir CHP’nin, her dönemde değişen, gelişen yeni Türkiye’yi yakalayamayacağı anlaşılmıştır. Ne var ki CHP kurmayları hem serbest fırkaya olan ilgiyi hem de İnönü ile yaşadıkları mağlubiyetleri ve dahi bu güne kadar ki süreci hep yanlış okumuştur.

CHP yönetimi halkın tepkilerini anlamak, rahatsızlıklarını gözlemleyerek çözümler üretmek ve ona göre bir duruş benimsemek yerine kendi mevzilerini sağlamlaştırmaya dayalı adımlar atmış, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bürokraside, siyasette, askeriyede ve hatta sanayide kendi istikbalini koruyacak bir seçkinci burjuvazi oluşturmuş; bu sayede hata yaptığında (!) halkı, hizaya getireceğini düşünmüştür. Halka rağmen halk için yaptığı tercihler dolayısıyla da adı dışında hiçbir yönü ile halk olmamıştır.

Atatürk’ten günümüze kadar kendi iradesine bırakıldığında hep reddi miras yapan halka “ben sizin babanızım” dayatmasını baskıyla kabul ettirmeye çalışmıştır. Bu gün hala CHP zihniyetinin binlerce yıldır baskıya boyun eğmemiş köklü Türk tarihini hâkir görerek, ucuz bir söylemle dile getirdiği; Atatürk olmasaydı adınız Hans, Peygamberiniz İsa (A.S) olurdu söylemleri de aynı psikolojik baskının tezahürüdür.  

Bu propaganda, bu baskı tutmuş mudur? Elbette ki hayır. Türk toplumu çok partili hayata geçtiğinden beridir siyasi iradeye, CHP’nin buyurgan zihniyetini  “Yeter Söz Milletin” diyerek reddeden, sağ partileri getirmiştir. Cılız gayretler dışında CHP solu hep yenilen taraf olmuş, Menderes, Demirel, Özal, Türkeş, Çiller ve Erbakan en başta halkın CHP korkusundan beslenmiştir.

Böyle bakıldığında CHP yanlısı biri rahatlıkla, bu ülkeyi yıllardır “sağcılar” yönetiyor diyebilir. İşin görünen yanı, dünden bu güne hâkim olan aktörlere baktığınızda da öyledir. Ancak Türk siyasi hayatındaki gelişmeleri biraz irdeleyen biri, işin hiç de öyle olmadığını görecektir. Türk siyaseti, üç beş yıl öncesine kadar CHP’nin örgütlediği derin siyasi gücün esareti altında kalmıştır. Ülkenin başbakanına, sıradan bir askerin p.zevenk hakaretini rahatlıkla yapabilmesinin ardındaki güç de, düzmece kaset, görüntü ve haberlerle korku ortamı oluşturmaya çalışan gazeteci müsveddelerinin Fadime Şahin, Ali Kalkancı v.s gibi olaylarda takındıkları din, dindar düşmanı saldırgan tutum da, ikna odalarında yaşanan aşağılamaları ulusal bir vazife addeden terbiyesizlik de,  Hürriyet Gazetesi’nin “muhtar bile olamaz” manşetini atabilmesindeki küstahlık da hep o aymaz gücün verdiği cesaretten ötürüdür.

Toplumsal dönüşümü yakalayamayıp kutuplaşma ve bu kutuplaşmada ise elindeki güçleri kullanmaya dayalı ucuz CHP psikolojisi son olarak başörtüsü takıp kendini müftü eşi olarak tanıttıktan sonra başbakana hakaretler eden Gül Cenal’ın davranışıyla da yeniden gündeme gelmiştir. Gül Cenal’ın  CHP Burhaniye Eski İlçe Başkanının eşi olduğunun ortaya çıkması hala aynı seviyesiz kafa yapısının devam ettiğinin göstergesidir.

Bu kafa değişmelidir. CHP, iktidar olmak, ülke yönetiminde söz sahibi olmak ve toplumun geneline kendini kabul ettirmek istiyorsa, daha doğrusu gerçekten söyleyecek bir sözü varsa bu kafayı değiştirmelidir. Ana muhalefet olarak yeri neredeyse her seçimde garanti olan CHP’nin kendini iktidara taşıyacak, toplumun genelini kucaklayıcı bir zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Zira bugüne kadar, attığı altı okun hiç biri hedefini vuramamıştır CHP’nin.

Halkla barışmak adına yaptığı her işi yüzüne gözüne bulaştıran, samimiyetsiz halk adamı pozları veren, cumayı evde kılacak kadar dindar, yer sofrasına ayakkabıyla basacak kadar köylü, işçi karavanasını beğenmeyecek kadar emekçi bir halk partisi, bu rolüyle sokaktaki adam için sirk palyaçolarından daha vahim duruma düşerek alay konusu olmaktadır.

Bugünün CHP’si altmış sekiz kuşağının hedeflerinden uzak, Anadolu solundan bihaber, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idealizminin dayanaklarına nefretle bakan bir yapıdadır. Bu günün CHP’si ne soldur, ne de Anadolu’dur.  

Ecevit’ten beridir sağın karşısına esaslı bir lider çıkaramamış, dişimizi sıksak toplayacağımız oy oranı yüzde otuzu geçmez ön kabulüyle kendi iktidarına muhalif mağlup bir partidir.

Anadolu’dan kopuk, Kemal Tahir’den uzak Attila İlhan’ın Hangi Sol, Hangi Batı, eserlerinden ilham almamış bir CHP algısının ısmarlama solculukla bu ülkede gideceği yer Başbakan’ın iyi ki böyle bir muhalefet var diye şükrettiği noktadan öteye gitmeyecektir. Tiraj meselesini arka sayfasında pazarladığı çıplak kadın resimleriyle çözme acziyetindeki bir kısım medyanın pohpohlamasıyla gideceği yer de kendi ülkesinin siyasetçilerini tanımayan bir topluma Gandhi’li Kemal benzetmesini layık görmekten öteye gitmeyecektir. Gandhi'li Kemal'in de Guillaume Tell olmadığı, attığı altı ok'un hepsini ıskaladığı aşikardır.

Türkiye’nin geleceği ve kendi geleceği için CHP’nin bu günden başlayarak esaslı bir politika belirlemeyi kendine misyon edinmesi, her şeyden önce sağın, mevcut iktidarın, kendi erozyonunu yaşamasına müsaade etmesi gerekmektedir.

Aksi takdirde bunu yapamayan bir CHP'ye ne gezi parkı, ne duran adam, ne de tencere tava bir hayır getirir. Bu şekilde bir CHP, iktidarın değirmenine su taşıyan bir çarkçı olmanın ötesine geçemeyecektir.
 

Bize Ulaşın: mkarakoyunlu@hotmail.com.tr

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.