Kırk bin ölü, bir milyon beş yüz bin yaralıyım...

Suriye’de Esat rejiminin gittikçe artan şiddeti ve bizim sınırlara yığılmaya başlayan Suriyeliler... Parlamento dışı bakan yardımcılarının da görev alacağı seçim sonrasının yeni kabine yapısı... Yeni üyelerinin ‘blok oyları’ sayesinde ilk turda seçilen Danıştay’ın yeni başkanı...

Nabucco Enerji Projesi’nde giderilemeyen pürüzler... Suriye’deki rejim mağdurları dışında hiçbiri umurumda olmadı.

***

Çünkü beni daha derinden yaralayan gelişmeler vardı. Birincisi, İstanbul’dan Rize’ye giden yolcu otobüsünün Giresun’da trafik tabelasına çarparak devrilmesi ve alev alan otobüste dokuz kişinin yanarak ölmesi; kazada beşi ağır, 35 kişinin de yaralanması...

Şoför direksiyonu oğluna emanet etmiş, 25 yaşındaki oğlu da direksiyon başında uyumuştu...

İkincisi, Sivas’ın Suşehri ilçesine bağlı Küçük Güzel köyüne 300 metre uzaklıktaki Kılıçkaya Baraj Gölü yakınında, bir işadamına ait besi ahırı inşaatının yanında örülen yaklaşık 10 metre yüksekliğinde, 150 metre uzunluğundaki taş duvarın çökmesi sonucu enkaz altında kalarak yaşamını yitiren işçilerin dramı...

Taş duvarın sıva işini yapan dört kardeşin Bingöl’den çalışmak için Sivas’ın Suşehri ilçesine geldiklerini öğrendim... Kazada üçü ölmüş, biri kurtulmuştu... Otobüs şoförü, ona yardımcı olmaya çalışan ama uykusuna yenilerek onca insanın da yok olmasına neden olan oğlu...

İşsizlikten, Doğu’dan Sivas’a iş aramaya giden ve orada ördükleri duvar altında can veren talihsiz kardeşler... Türkiye epeydir ‘insansız siyaset’ konuşup durduğu için, günahsız onca insanın yaşamını karartan bu iki facianın ardındaki bireysel dramları çok merak ettim...

***

Doğu’nun, yaşam mücadelesi için fındık toplamaktan sıva yapmaya her türlü işte çalışıp ekmeğini taştan çıkarmak için ülkenin batısına giderken ölen insanlarının istatistikleri yok. O dramların boy resmine bu nedenle ulaşamadım...

Ama trafikteki sefaletimizi yeniden tüm çıplaklığıyla gördüm.

2001 ile 2010 yılları arasında, toplumun ve devletin soğukkanlı bakışları altında, yaklaşık 40 binin üzerinde insanımızın trafikte öldüğünü, bir milyon beş yüz bininin de yaralandığını ürpererek öğrendim...

Trafikteki bu yığınsal ölümlerin nedenlerine eğildim... ‘Araç hızını, yol, hava ve trafiğin gerektirdiği şartlara uydurmamak’ birinci sırada yer alıyordu...

İkinci sırada ‘kavşak, geçit veya kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymamak’ vardı... Ardından da ‘dönüş kurallarına uymamak’, ‘takip mesafesine uymamak’, ‘şerit ihlali yapmak’, ‘aşırı hızla araç kullanmak’, ‘alkollü olarak araç kullanmak’ geliyordu...

Dünkü Giresun’daki katliam da ilk sıradaki ihmaller sonucuydu...

***

Dünya Sağlık Örgütü’nün 170 ülkeyi kapsayan araştırmasına göre ölümlü kazaların yüzde 90’ı düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana geliyor.

Üstelik daha da dikkat çekici olan, bu ülkelerdeki toplam araç sayısının dünyadaki toplam araç sayısının yarısı olması.

En yüksek ölüm oranı Afrika ülkeleriyle Doğu Akdeniz’de. Yol güvenliği konusunda gelişmiş ülkeler daha yoğun çalışmalar yürüttüğünden, Hollanda, İsveç ve İngiltere gibi ülkelerde ölümlü kaza oranları çok daha düşük.

Trafikte on yılda kırk bin kişinin ölüp, bir milyon beş yüz bin kişinin yaralanması ‘kader’ değil, Türkiye’nin toplumsal yaşamındaki ve devlet denetimindeki zafiyetlerinin faturası...

***

Geçenlerde, trafikte can güvenliğini artırmak amacıyla yolcu ve yük taşımacılığı yapan çeşitli sınıflardaki araçlar için AB sayesinde ABS fren sistemi şartı getirildiğinde, ‘insan odaklı’ bir yönetim anlayışının gene AB sayesinde gündeme geldiğini yazmıştım...

Ama siyaset hipnozundan kurtularak ‘insan odaklı’ hayata dönmemiz pek mümkün gözükmüyor... ‘İnsansız siyaset’ konuşmaya efsunlaşmışlar için, dün 25 yaşındaki şoför uyuduğu için dokuz kişinin yanarak ölmesi, on yılda kırk bin kişinin trafik kazalarında yitip, bir milyon beş yüz bininin de yaralanması, ayrıca hayat mağduru sıvacı kardeşlerin duvar altında yaşamını yitirmesi, muhtemelen üzerinde durulmayacak kadar umuru adiyeden, çok sıkıcı konulardı...

Bunları sıkıcı bulanlar yeni kabinedeki   ‘bakan yardımcılarını’ konuşurken, ben Sivas Suşehri’nde ölen Bingöllü işçilerin, otobüste ölümcül ihmalin kurbanı yolcuların dramlarında savruluyordum...

Önceki ve Sonraki Yazılar