Kirli mi kirli "Altın Tepsi"

Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı geçen hafta internete düşen ses kaydında "28 Şubat döneminde Cumhurbaşkanı Demirel ne dediysem yaptı" diye konuşuyordu.

Süleyman Bey'in asabı bozulmuş; ses kayıtlarının "safsata" olduğunu öne sürüyor. (Vatan)

Karadayı, Demirel'e telefon etmiş; kayıtlarda yer alan o sözleri söylemediğini iddia etmiş…

Bizler de anında inanıverdik tabii, bu fevkalade konforlu yalanlamalara…

*

Karadayı ve Demirel'in 28 Şubat döneminde hangi derin yemekleri pişirdikleri, nihayetinde Mesut Yılmaz'a "altın tepsi içinde" başkanlığın sunulduğu yeterince belli değil miydi?

Son ses kayıtları olmadan da kimin hangi rolde oynadığını görmek zor değildir. On iki yıl önce de değildi.

Dahası, o ses kayıtlarında yer alan ifadeler "zifiri karanlık" 28 Şubat sürecinde yaşadıklarımızla birebir örtüşüyor…

Demirel istediği kadar "Bunlar safsata" desin veya Karadayı Demirel'e mümkünse her gün telefon açıp "Ben bunları söylemedim" desin; gerçek değişmiyor.

O dönemde kapalı kapılar ardında neler yaşandığını, 28 Şubat'taki rol paylaşımlarını her ikisi de gayet iyi biliyorlar.

Evet, Demirel dönemin Cumhurbaşkanı olarak hadisenin siyasi kısmında en büyük rolü oynadı. Refahyol'u marke etti, hırpalanmasına yardımcı oldu. Askerlerin başat rolüne en büyük desteği verdi. Hepsi tamam…

Tam bu noktada kamuoyunun bilmediği hayati husus şudur: Karadayı'yı da, Demirel'i de, diğer aktörleri de 28 Şubat postmodern darbesi için seferber eden asıl mekanizma "bütün kurumların üzerinde derin bir işlevi olan" Gizli Yapılanma idi. ("Ankara'daki Washington" da diyebileceğimiz bu gizli devlet yapılanmasının operasyonel gücüydü, Ergenekon örgütü.)

Dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in 28 Şubat'taki etkili konumlarını bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

*

Karadayı, "Erbakan'a başbakanlık görevinden ayrılması için emir verdiğim kesinlikle doğru değildir" diyor. Oysa, ses kayıtlarında "Erbakan Hoca'ya ayrıl dedim, ayrıldı. Daha ne olsun" diye konuşuyor, Karadayı!

-Erbakan'ın "paşa paşa" istifaya zorlandığını inkar etmiş olması gerçeği değiştirmiyor.

'Kurulu Düzen' bununla da yetinmemiş, Demirel eliyle Refahyol'un Tansu Çiller'in başbakanlığında devamını da engellemişti…

Karadayı, "Erbakan'ın istifası üzerine Çiller'in başbakan olacağını sanıyordum. Yılmaz'ın başbakan olarak atandığını televizyondan öğrendim" iddiasında! (Dünkü Milliyet)

Artık kargalar bile gülmüyor, böyle hikayelere…

Karadayı, koalisyon hükümetinin kurulmasından sonra Bükreş'te iken gazetecilerin sorularını cevapladığını anlatıyor: Orada "Askerlerin siyasilere baskı yapmasının hiçbir zaman mümkün olmadığını, isteyen partilerin kendi aralarında koalisyon kurabileceğini" söylemiş!

Türkiye'ye döndüğünde Erbakan kendisine "Bu beyanat ne kadar güzel oldu" diye teşekkür etmiş…

*

-Sahi, o dönemde "İsteyen partiler koalisyon kurabiliyor" muydu?

1995 genel seçiminin hemen ardından kurulan "Anayol" koalisyonu dağıldıktan sonra üst düzey komutanlar devreye girmiş, "oldu gözüyle bakılan" Refah-ANAP koalisyonunun hayata geçmesine izin vermemişlerdi.

-Buyursunlar bu gerçeği de yalanlayıversinler!

Geriye tek koalisyon formülü kalmıştı: Refahyol…

O da "siyasilere asla baskı yapmayan askerler tarafından" 28 Şubat sürecinde yıkıldı!

*

"Gizli Egemenler" o dönemde RP-ANAP koalisyonuna geçit vermeyip, Refahyol'u "mecburi istikamet" olarak bırakmışlardı:

Bu da, 28 Şubat adlı kabus senaryosunun 1996'nın ilk yarısı bitmeden yazıldığını gösteriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar