Teslime Gülsen NURDOĞAN

Teslime Gülsen NURDOĞAN

Kötülüklere Mani Olmayalım mı?..

 

Rahmetullahi aleyh Mehmed Zahid Kotku'nun radyodaki bir sohbetinde dinlemiştim; Kabirde azap gören bir adam azap meleklerine soracakmış,

-Neden bana azap ediyorsunuz, ben namazımı kılardım, orucumu tutardım?..Yani dini vecibelerini yapmış bir müslümanım, öyleyse neden bana azap ediyorsunuz diyecekmiş..Melekler de,

-Evet sen namazını kılardın, orucunu tutardın fakat falan gün bir yerden geçiyordun, orda bir müslümana zulmediyorlardı, sen ona hiç yardımcı olmadın, zalim adamın zulmünden onu kurtarmak için hiç bir çaba sarfetmedin, diyeceklermiş..

Bu gün bir toplantıda söz döndü dolaştı bu hadis-i şerife geldi.. Bir hanım söze karıştı ve:

-Dün kursa giderken gördüm, bir kadın yola düşmüş bayılmış. Kendine getirmek için kadının ellerini kollarını ovuşturmaya başladım. Bir anda polisler geldi, beni sorguya aldılar. Tutanak tutmaya başladılar. İnsan çekiniyor yardım etmeye, dedi.

Birine yardım etmek istesek başımız belaya girebilir mi?

Herhangi bir durum karşısında, ''Şahit yazarlar beni'' diye olay mahallinden uzaklaşanlar az değil. Her şeyi gördüğü halde sırf mahkemeyle falan uğraşmamak için şahitlik yapmaktan kaçınanlar çok.

İki yıl önce babam, onbeş yıldır oturmadığı için, harabe haline gelen köydeki evini bize verdi. Kadirli'nin dayanılmaz sıcağında Ramazan oruçlarını tutmak zor olduğu için, hiç olsun Ramazan ayını daha serince olan köyümüzde geçirmek, hem de akrabalarımızla bağlantılarımızı artırmak maksadıyle evi tamir ettik. Tapulu arazimiz olması hasebiyle de Kadastrodan bir memur çağırıp evin arsasını ölçtürdük ve bahçe duvarına başlattık. Yan komşumuz ve aynı zamanda akrabamız olan kişi ve yakınları arsamızı kadastroya ölçtürüp bahçe duvarımızı yapmamıza karşı çıktılar.

Yanlış okumadınız, tapulu yerimiz aynı zamanda köyün hepsi orasının bize ait olduğunu bilir ve içinde en az otuzbeş yıllık evimiz var.. Her şey bu kadar net olduğu halde bize sorun çıkarmak istediler, her gün yakınlarıyla kapımıza gelip sözlü müdahelede bulundular.

Bizse, hem akraba, hem de komşu olmaları hasebiyle bir şikayette bulunmadık. Biz, onlarla muhabbet içinde olalım, akrabayız, aynı köyün insanıyız, güzel ilişkiler içinde bulunalım, kaybolmaya yüz tutmuş ilişkilerimizi canlandıralım, akrabalık haklarını yerine getirelim ve bu sayede Allah'ın merhametini hak edelim istiyorduk.Fakat onlar ''yolumuzu kapatıyorlar'' mazeretiyle bizi kaymakamlığa şikayet ettiler.

Hak ve hukukumuza yapılan saldırıyı elimizden geldiğince en güzel şekilde bertaraf etmek istedik. Arsamızın bir bölümünü onların istifadesi için henüz örülmüş duvarı yıkarak ve bu duvarın maddi masrafını dahi istemeyerek onlara verdik. Sırf iyilik olsun, muhabbet olsun aramıza buz dağları girmesin, şu üç günlük dünyada barış içinde yaşayalım, diye arsamızın bir bölümünü onların istifadesine verdik. Biz böyle yapınca onların yakınlarından bazıları ''o da gitsin şikayetini geri alsın'', dediler. Biz de kanunen haklı olduğumuzu düşünerek şikayetlerini önemsemedik. Fakat bir kaç gün sonra Kaymakamlığın memurları geldiler, tutanak tuttular, arsayı yeniden ölçtüler. Sonuçta kaymakamlığın ölçümüyle bizim ölçüm yaptırdığımız kadastro memurlarının ölçümü arasına santimlik farklar çıktı ve kaymakamlık bizim davayı direkt savcılığa verdi. Masrafları da bizim ödememizi isteyen bir kağıt imzalattı. Bu nasıl oluyor, bu ölçümde niye hata çıktı diye kadastro memurlarına sorduğumuzda, santimlik hataların olabileceğini söylediler. Her ihtimale karşı bahçe duvarını içerden almıştık. Bu kadar titiz çalıştığımız halde iki ölçüm arasında farklar çıktı ve kaymakamlık tarafından suçlu bulunduk.

..............

Üzüldüğüm o ki, günlerce kapımıza gelip bize sözlü müdahelede bulunan bu insanlara koca köyden bir Allah kulu çıkıpta,  en azından bir ''ayıp ediyorsunuz'' bile diyemedi. İnsanlık benim köyümde ölmüş mü, dedim. Müslüman ahlakı bu mudur? Aynı köyde çocukluğumdan biliyorum büyüklerimiz, bu çocuklarının bana yaptığını onlar birbirlerine yapmazlardı. Haklıya haklı, haksıza haksız deme cesaretini gösterebilirlerdi diye hatırlıyorum.

Ben hakikatı Rasül-ü zîşanın sözleriyle ölçmeye çalışıyorum. Söz ve davranışımda adaletli davranmaya niyet ediyorum. Muhatabımın kapıma dayanan onlarca yakınlarına, yaptıklarının  haksızlık olduğunu  defalarca söyledim. Onlar için her zaman dua ettim. Şikayette falan bulunmadığım gibi bedduadan bile çekindim. İyilik ve sulh taraflı bir insanım. Gene de farkına varmadan, öfkeme maruz kalıp hatalı bir sözüm olduysa af dilerim. Onların hepsi benim köylüm, akrabam, birlikte büyüdüğüm insanlar. Maksadım doğru olan davranışı yapabilmek.. Bunları yazmamın sebebi yaşadığım bir olayı örnek göstermekten öteye gitmemektedir. Yoksa yaşadığımız bu sorun zaten çözülüp bitmiştir.

Yazımın hakiki manasından uzaklaşmadan ,Efendimiz sallallahü aleyhi vesellemin bu konudaki hadis-i şeriflerinden yazarak kötülüklere mani olma konusunu mütalaa edelim istiyorum.

''Üzerine düşen sözü söylemeyene Cenabı Allah niye söylemedin, diyecek. Söylememi falan korku engelledi deyince-Ondan değil de benden korkman gerekmez miydi, buyuracak.

-Bir topluluk çirkin olan bir işi görüpte onu değiştirmedikçe Allah onları toptan cezalandırır. (Et-tergib Ve't-Tergib 3/229)''

İnternette bulduğum Mustafa Öselmiş'in makalesindeki şu ifadeler de konumuza açıklık getiriyor.

''Kötü halimiz kader değildir, bizim hatamızdır. Şu hususu da özellikle ifade etmek istiyorum ki, yanlış ve eksik kader ve tevekkül anlayışımız bizi uyuşukluğa, korkaklığa, umursamazlığa sevk etmemelidir.

Sevgili peygamberimiz haksızlıklara karşı koyabilmek için Hılful Füdul Cemiyetine girmiştir. Haksızlığa uğrayan Hıristiyanın şikayeti üzerine, yerinden fırlayıp Ebu Cehilin kapısını yumruklamış, hak yerini buluncaya kadar kapıdan ayrılmamıştır.

................

Müslüman uyuşuk, duyarsız, tepkisiz olmamalı, duyarlı olmalı, hassas olmalıdır. Bir şey beğenip beğenmediğini en azından haykırmalıdır. Yaşamak, varolmak isteyenler tepki göstermelidir. Çünkü her insanın her toplumun korunması gereken değerleri vardır. Bizden öncekiler de geleceğin kendimizin olmasını ve bizden sonraki nesle iyi bir gelecek hazırlamak istiyorsak, umursamazlığı terk etmemiz ve üzerimize serpilen ölü toprağını silkelememiz lâzımdır.

İnancımızda nemelâzımcılık, pasiflik yoktur. Diz boyu olan rezaletlere, kepazeliklere ayıplama şeklinde bile tepki gösteremiyorsak, inancımızı, müslüman olduğumuzu ne ile nasıl isbat edebileceğiz?''

Toplumun ne hale geldiğini bir tefekkür ediyor muyuz?.. Böylesi durumlar her gün bir çok kişinin başına gelebilmekte. Çevremizde hemen hergün yapılan haksızlıkları gözlemlemekteyiz. N'oluyoruz?..Bu gidiş, gidiş değildir. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın derseniz gün gelir o yılan sizi de sokar. Herkes çevresinde gördüğü yanlışlara en azından bir tepki göstermelidir. Bu tepki yeryüzünün nizamını belirleyen ve hesap gününde herkesi inceden inceye hesaba çekecek olan Rabbimizin emridir.

Ve Sözüm o ki;  ey insanlar ibret alalım, çevremizdeki olaylara duyarsız kalmayalım!

Ve yazımızı iki cihan serveri Efendimiz aleyhisselamın sözleriyle noktalayalım:

''Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle yok ediniz. Buna gücünüz yetmezse, dilinizle yok ediniz. Bunu da yapmaya gücünüz yetmezse kalbinizle buğzediniz. Bu ise imanın en zayıf noktasıdır.” (Bak:Müslim 1/69)''

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.