Prof. İhsan IŞIK

Prof. İhsan IŞIK

Kriz Sohbetleri 5: Hepimiz Kral Olmak İstedik

İnsan nerede kırılma yaşadı ki, böyle doymak bilmeyen yönleri daha çok ortaya çıktı? Biraz bunu sorgulamak gerekiyor sanıyorum.

 

Bir kere hepimizde bir rekabet duygusu var. İnsanlar rekabetçi. Hatta denir ki, bizim kültürümüzde, haset güzel değildir, kıskançlık güzel değildir. Ama bazı şeyleri kıskanman o kadar zararlı değil. Nedir mesela? İlmi kıskanman. Birisi senden daha fazla biliyorsa, onu kıskan. Ama niye kıskan? Sen de öğrenmek için. Birisi senden daha fazla hayır yapıyorsa onu kıskanabilirsin. Eşini kem gözlerden kıskan mesela. Bak kıskançlığın ölçülerini de vermiş bizim kültürümüz. Kıskanılabilecek şeyleri de vermiş. Tüketimi vermemiş. Ha biz tüketimi kıskanmaya başladık. Nasıl biliyor musun? Bir gün kalktık hepimiz kral olmak istedik. Hepimiz sarayda yaşamak istedik. Ama bunda bir sürü etken var. Önceden de saraylar vardı. Önceden de krallar varlıklı insanlar vardı, ama onların hayatları bu kadar aleni değildi. Saray duvarlarının konakların arkasındaydı. Sadece kulaktan kulağa dolaşırdı, ama çok gündemi olmayan bir şeydi. E bu medyayla biz her şeyi her yere taşıdık. Adamların sahillerdeki yüzmelerini, şatafatını, keyfini, zevkini görmeye başladık.

 

Biz Anadolu’dan gelen insanlarız. Köylere gidiyorsun mesela, televizyon geldikten sonra bakıyorsun çok şey değişmiş. Onlar da “kral” gibi olmak istiyor. Onlar gibi köyde olamıyorsun tabi. O yüzden şehre gitmen gerekiyor. Belki okuman gerekiyor. Biz tüketimi çok kıskanmaya başladık....Ben her şeyin aşırılığının doğru olmadığını düşünüyorum.

 

Biz millet olarak hep boyle miydik peki?

 

Biz çok travma geçirmiş bir milletiz. Biz ki biz koskocaman bir imparatorluktuk. Bir sabah bir kalktık Arnavutluk yok, ertesi gün Belgrad yok. Bir sabah kalktık Mısır yok, Suriye yok. Bir anda kanadını, kolunu, her şeyini kaybedince kötü oluyorsun tabi. O zaman biz kendimizi şiddetli sorgulamaya başladık. Biz dedik, “Adam değilmişiz. Bizim değerlerimiz de bir şey değilmiş”. Bu tepki normaldir. Bir şeyini kaybedince, servet kaybedince, önemli değerlerini kaybedince bir iç muhasebesi yaparsın. O iç muhasebeyi yaparken belki de yanlış yargıda bulunduk.

 

Nasıl yanlış yargı?

 

Dediler ki, baştakiler dindar kişiler. Baştakiler dindar olunca belki bu hale düşmemiz bundandır. Bu sefer ne oldu, biz kültürümüzü, dinimizi, dilimizi onları da sorguladık, onları da suçlu ilan ettik. Bir suçları vardı, bak onu inkâr edemeyiz. Bu değerlerde bir suç olmasa bile, onu uygulayan, onu temsil edenlerdeki suçlar belki o değerlere hamledildi. Ama biz şöyle yaptık; mesela herhangi bir şey kirlendiği zaman, eğer o bir cevherse, onu alırsın, kirini pasını temizler yine kullanırsın. Biz ise hepsini attık. Çeri çöpüyle beraber iyisini de özünü de attık. Onun yerine bir şeyler koymakta da biraz zorlandık. Hani bu kültürü, bu dini attık, ama yerine sıfırdan bir şey de getiremedik. Bu değerlerin yerine yeni bir şey getirmekte zorlandık. İnsanlara da iyi insan olma modelini verecek güçlü bir alternatifimiz de yoktu. İnsanlar ortada derme çatma bir sistemle ortada kaldılar. Yani birazcık dinden aldı, biraz liberalizmden, biraz batıdan aldı. Garip bir şey oldu. Pusulası şaşmış yeni bir nesil var ortada.

 

Tüketimi bu kadar tetikleyen şey ne?

 

E görüyorsunuz, görünce istiyorsunuz. Rekabet duygumuz ona doğru gidiyor. hatta şu da var, öyle bir ekonomik ortamda yasıyoruz ki, sadece faziletliler zengin olmuyor. Hatta faziletliler zengin bile olamıyor. E şimdi zengin olan adam model oluyor. O model olan adam da fazilet duyguları pek gelişmemiş. Bir gecede zengin olunmaz. Zenginlik bir faziletle olması lazım. Uzun bir uğraş sonrası olur. Dürüstsünüzdür, işi iyi yapıyorsunuzdur, gece gündüz çalışıyorsunuzdur, insanların problemlerini çözüyorsunuzdur, çevrenize, müşterinize çok iyi davranıyorsunuzdur... bunlar  sizi zengin yapar. Halbuki daha tam olmadan, iki senede, ya da iki gecede zengin olanlar var. Olmayan ham bir meyveye benziyor bugünkü bir çok zengin. Para bir güçtür. Bir de siz toplumun önüne çıkıyorsunuz. O makamın sorumluluğu var. Ayrıca değerler de yer değiştirdi. Bilenler veya takva sahipleri değil de, sadece para sahibi olanlar önder oldu. O model olan adam da kültürel formasyonunu tam tamamlayamadığından, estetik değerleri biriktiremediğinden başka şeyleri ön plana çıkarttı.

 

Mesela ne yaptı?

 

Gösterişi ön palan çıkarttı. Şu an mesela büyük bir dünya krizinden bahsediliyor. Herkesin ayağını yorganına göre uzatmasından bahsediliyor. Geçende İstanbul’da bilmem kaç milyon dolara mal olan bir lüks araba fuarı vardı. çok lüks araba satıldı o fuarda...

 

Türkiye bu krizi çok ciddiye almıyor? Kendisinin çok etkilenmeyeceğini, gerekli tedbirlerin alındığını dile getiriyor. Gerçekten durum böyle mi?

 

Türkiye’nin hep boş gündemlerle uğraştığını, dışarıyı fazla takip etmediğini düşünüyorum. İnsanlık olarak öyle bir noktaya gelmişiz ki,  sen buradan oturduğun yerden Harvard’daki bir dersi takip edebiliyorsun. Aileler okul kafeteryalarındaki çocuklarının ne yaptığını evden görebiliyor. Bir senedir bütün dünya ikinci bir deprem bekliyor. Hani krizlerin babası 1929 krizine, büyük buhran diyoruz. Onu hiç unutmuyoruz. Buna benzer bir şey yaşanıyor şu sıralar dünyada ve sen, “Bana bir şey olmaz” diyorsun. Kriz büyük bir adamın krizi, ama büyük adamın da sorunları büyük oluyor. Bütün bunları bilip takip eden birisi içerde böyle şeyler yapmaz, yapamaz.

 

Ne yapmaz?

 

E-muhtıra yapmaz. Cumhurbaşkanlığı krizi çıkarmaz. Parti kapatma davası açmaz. Zaten ufukta bir düşman dolu dizgin geliyor. Düşman derken krizi kastediyorum. Düşmanın bir şey yapmasına gerek yok ki! Düşman geldiğinde zaten bizim kalenin kapısını açık bulacak. Evleri yanıyor bulacak. Biz bütün bunları kendi kendimize yaptık. “Türkiye’ye bir şey olmaz”, denmesinin nedeni bir yerde nereden kaynaklanıyor biliyor musun? Cehalet diyemem, ben insanımıza cahil diyemem. Ben ülkemin insanının gerçekten necip duygulara sahip olduğunu biliyorum. Ama o necip duyguları biz, o faziletleri, o güzel şeyleri, akıl etmeleri falan birbirimizi tepelemede kullanıyoruz. Biz dünyayı takip etmediğimizden, dünya “yanıp tutuşurken” biz hiç tınmadık. Krizin en büyük nedenlerinden biri de panik. Bakmazsan görmezsen paniklemiyorsun. Ama, sen paniklesen de paniklemesen de kriz kapına geliyor.

 

Biraz açar mısınız?

 

Bir çığ düşünün, çığ önce yakınındakileri çevresindekileri götürür. Biz şu an çığın uzağındayız. krizin uzağında olmak bizi biraz rahatlatıyor. “Bize bir şey olmaz. Bize gelmeden önce durur” diye düşünüyoruz. Ama öyle olmuyor ki, bu çığ denen şey her adımda daha büyüyor, daha hızlanıyor. Bize bir şey olmaz olur mu ya? Yangın gibi bir şey bu. Yangın kasabanın uzak bir köşesinde olsa belki bir şey olmaz. Ama bu kasabanın merkezinde oluyor. İş merkezlerinin, dükkanların en yoğun olduğu yerde. Böyle olunca evimiz köşede bile olsa mutlaka bizi etkileyecek bir şey olacak demektir. Türkiye gözünü kapatmayı seviyor yani. Ama ilk etapta en çok Amerika’ya entegre olan ülkeler tehlike altında. Kriz ilkonce Amerika’nın “dostlarını” vuracak… [Nitekim de öyle oldu!]

 

Devam edecek...

 

PROF. İHSAN IŞIK*, TOBB Dünya Türk İş Konseyi Amerika Yönetim Kurulu Üyesi; Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı

 

[Söyleşi: Meryem Tortuk - Genç Yaklaşım]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum