N.Ç. olayında doğru sorular

Medya, 12 yaşındayken 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N. Ç. yorumlarıyla dolu.

26 kişi tecavüzden yargılanmış ve son olarak Yargıtay, ilişkinin N.Ç'nin rızası ile gerçekleştiği kararına varıp, sanıkların ceza indiriminden yararlanmasına karar vermiş.

Olayla ilgili tepkiler daha çok Yargıtay'ın bakış açısına yönelik.

Bu kararla, en üst yargı kurumu, 12 yaşındaki bir çocuğun karşı karşıya kaldığı cinsel saldırıya hafifletici sebep getiriyor ki, bu bu tür saldırıları özendirme yanında, gerçekten insani duyarlılık noktasından bir tükeniş anlamı taşıyor.

İşin yargı boyutu gerçekten vahim.

Ama bir de öteki boyutu var.

Yani 26 kişinin 12 yaşındaki bir çocuğa tecavüz edebilmesi durumu.

Tecavüz edenler arasında jandarma yüzbaşısı da var, ilköğretim okulu müdür yardımcısı da, kaymakamlıkta yazı işleri müdürü de, Ziraat Odası Başkanı da, muhtar da, sokağın bakkalı da...

Düşünebiliyor musunuz?

Bizim mahallemiz bu mu, bizim insanımız, toplumumuz bu mu?

Bu tür olaylar tek değil ne yazık ki...

Zaman zaman toplumun tahammül sınırı aşılıyor, tartışmaya başlıyoruz:

-Acaba çocuklara yönelik tecavüz durumunda o fiili işleyenleri hadım mı etmeli?

Yani, böyle insanlık dışı bir iş karşısında suç işleyeni bir daha işleyemez hale getirecek ve toplumdaki öfkeyi karşılayacak bir ceza türü aranıyor.

Tartışılıyor, tartışılıyor, sonra ikinci bir fecaate kadar mesele unutuluyor, kapanıyor.

Gelin bu meselede doğru soruları soralım:

En başta "Bu tür vakalar artıyor mu azalıyor mu" sorusu sorulabilir.

Belli ki artıyor.

Sonra "Acaba bu artışın sebebi nedir" sorusu sorulabilir.

Sonra, "Suç işlendikten sonra değil, işlenmeden önce, suç ortamını devreden çıkaracak, insanların suça yönelişini engelleyecek çareler olabilir mi" sorusu sorulabilir.

Acaba "suç ortamı denen şey nedir" sorusu sorulabilir.

Suça yönelişin bir tür ruh hastalığı olup olmadığı, potansiyel suçluluk diye bir şeyin bulunup bulunmadığı, eğitim yoluyla suça yönelişin azalıp azalmayacağı tartışılabilir.

Belli ki bütün dünyada, cinsel suçlar da, şiddet de artıyor.

Buna paralel olarak uyuşturucu, alkol gibi bağımlılıklar da artıyor.

Bizim ülkemiz, bu tür suçlara yönelişte epeyce geriden gelen bir ülke olarak bilinirdi.

Ancak işte görüyoruz ki, toplumu sarsan suçlarla daha sık karşı karşıya kalıyoruz.

Demek, bizi sağlıklı kılan değerler dünyamızda bir aşınma, yıpranma, pörsüme, başkalaşma var.

Peki neyi, nasıl ve neden kaybettiğimiz noktasında bir çalışma var mı?

Görülüyor ki bir tecavüz olayı, bir cinayet, bir intihar, kadınlara yönelik şiddet vs... Kökü derinlerde bulunan buz dağının su üstündeki görüntülerinden ibaret...

Bir gelecek tasarımı yaptığımızda ne görüyoruz?

Yaraların sarıldığı, hastalıklı ve problemli alanların tedavi edildiği, suçun ve suçluluğun azaldığı, silindiği, üçüncü sayfaların artık cinayetleri, soygunları, ırza tecavüzleri değil, herkesin yüreğine mutluluk rüzgârları taşıyan beyaz haberlerle dolu olduğu bir Türkiye mi?

Yoksa kara haberlerin yürekleri daha da kararttığı, en kötüleri kanıksadığımız, yani en kötülerine şaşırmama noktasına geldiğimiz, en vahşilerinin haber değeri taşıdığı bir zamana doğru mu yol alıyoruz?

Çocuklarımızın korkusuzca sokağa gönderilemeyeceği bir zamana doğru mu ilerliyoruz?

Diyorum ki, bazı şeyler hepimiz için alarm niteliğinde olmalı.

Anne babalar için, eğitimciler için, devlet için...

N.Ç.

Biz, mağdur çocuklarımızın isimlerini böyle noktalarla yazıyoruz. Oysa çocuklarımız, isimlerini yaldızlarla yazacağımız olayların kahramanı olmalılar. Evet, onlar isimlerini alkışlayacağımız rollere layıklar.

Öyleyse o Türkiye'yi inşa etmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.

Dileyelim bu acı son olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar