Taha Fırat DENİZ

Taha Fırat DENİZ

NEDİR BU OSMANLICA MESELESİ?

Dil Reformu Meselesine Genel Bir Bakış

Dilde sadeleşme fikri ilk olarak Tanzimat devrinde ortaya çıkmıştır. İlk girişimler Reşit Paşa tarafından yapılmış, maarifin halk arasında kolayca yayılabilmesi için fenne ve sanata ait kitapların, herkesin anlayabileceği dille yazılması gereği üzerine durmuştur. Daha sonra aynı konuya Ahmet Cevdet Paşada temas etmiştir. Çıkarılan gazetelerle gerek Şinaşi gerekse Ahmet Mithat Efendi ve dönemin aydınlarından olan Namık Kemal, Ali Suavi ve Ziya Paşa gibi zatlar yine aynı konuya temas ederek dil içindeki Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalardan yakınıp dilde sadeleşmenin gerekliliğini dile getirmişleridir. Ayrıca düşünceyi ön planda tutarak hiçbir zaman anlamı deyişe feda etmemeyi hedeflemişleridir.[1]

1862 yılına gelindiğinde çıkarılan Mecmuaifünun’un ilk sayısında Münif Paşa: ‘’Herkesin anlayacağı surette sehlü’l-ibare olmak üzere’’[2] çıkacağını dile getirmekte idi. Böylece harf devrimi yani harflerin değişikliği konusuna ilk temas eden Münif Paşa olmuştur. Ve bu konuda ciddi çalışmalar icra etmiştir. Kendisini destekleyen bazı aydın kesim olsa da dönemim aydınlarının ekserisi bu görüşü uygun görmeyip şiddetle eleştirmişlerdir. Ebüzziya Tevfik’in de dediği gibi: Maarifin ilerlemesi, harfleri değiştirmekle değil, öğretim usulünü düzetlmekle olur. Keramet Frenklerin harflerinde değil, usulün iyi olmasındadır.[3] Bu tartışmalar Meşrutiyet devrine kadar süregelmiştir. Bu devirde de devam etmekle birlikte sadeleşme fikrinin yanında özellikle alfabe değişikliği Hüseyin Cahit Yalçın, Kılıçzade Hakkı ve Celal Nuri İleri gibi şahısların öncülüğünde bir ivme kazanmıştır. Mezkûr şahıslar şiddetle, istimal ettiğimiz hurufatımıza karşı çıkarak Latin hurufatının Türk dili için gayet uygun olduğu fikrini savunmuşlardır.

I. Cihan Harbi döneminde ise dil sorunu tekrar gündeme gelmiş, savaş esnasında çekilen telgraflarda bazı anlam kargaşaları ortaya çıkmıştır. Mesela: oldu ve öldü gibi kelimelerin yazılışı Osmanlı Türkçesinde aynı olduğu için bu durum sıkıntıya sebebiyet vermiş. Bu sebepten dolayıdır ki Enver Paşa bu karışıklığın önüne geçmek ve Osmanlı Türkçesinin yazımını kolaylaştırmak üzere ilk dil ıslahı girişimde bulunmuş, -Arap alfabesinin yeniden gözden geçirerek- hatt-ı Enveri, Enveriye, ordu elifbası, huruf-u munfasıla veya hatt-ı cedid gibi isimlerle tesmiye edilmiş bir sistem geliştirmiştir. 1917’de ordu için özel olarak geliştirilen bu sistem, uzun süre ordu tarafından kullanılmıştır.[4]

Aradan 1 yıl geçtikten sonra Mustafa Kemal, Enveriye hattı ile ilgili ve harf konusunda ki görüşünü şöyle dile getirir:

‘’Bu iş, iyi niyetle yapılmış olmasına rağmen, yarım yamalak ve zamansız yapılmıştır... Savaş zamanı, harflerle uğraşılacak zaman mıdır? Ne için? Haberleşmeyi kolaylaştırmak için mi? Bu sistem haberleşmeyi eski sisteme göre daha yavaş ve daha güç kılmıştır. Hızın önem kazandığı bir zamanda, işleri yavaşlatan ve insanların kafasını karıştıran bu atılımın avantajı nedir? Fakat madem bir işe başladınız, bari bunu doğru dürüst yapacak cesareti gösteriniz.’’[5]

Cumhuriyet devrine gelindiğinde ise yeni kurulan devlet artık yeni bir düzeni de beraberinde getirmek istiyordu. Tanzimat’tan beridir tartışıla gelen dil sorununa son nokta ise Mustafa Kemal öncülüğünde 1 Kasım 1928 yılında gerçekleştirilen Harf Devrimi ile Latin harflerine geçerek konulmuştur. Fakat bu harf devrimi, dil sorununa bir çözüm getirmiş midir? ya da aksine daha büyük sorunları beraberinde mi getirmiştir? işte bu sorular günümüze kadar tartışıla gelmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum