"O Hıristiyan Olsaydı Azize Olurdu..!"


Türkan Saylan’ın öldüğü gün televizyonları karıştırırken tanıyamadığım biri onun için “Eğer Türkan Saylan Hıristiyan olsaydı azize olurdu” demişti.


İlginç bir anekdottu aslında bu. Ve de üzerinde çokça düşünülmesi gerekiyordu. Herkesin bildiği bir hadiste Efendimiz ne güzel buyurmuş; “ Kişi, yaşadığı gibi ölür.


Türkan Saylan hayatı nasıl yaşadı?


Onun hayatı televizyonlarda çok renkli olarak gösterildi ama tek bir taraftan bakıldı.


Ancak Hıristiyanlığın hizmetinde bulunulduğundan hiç bahsedilmedi.


Gençler İçin Yeni Bir Tuzak “Kilise Evler  adlı yazımızda Türkan Saylan’ın Hıristiyanlık propagandası yaptığından bahsetmiştik.


İsterseniz bu konuları yeniden gözden geçirelim. Türkan Saylan’ın misyonerlik faaliyetlerinde bulunduğu konusunda MİT’in belgelerinde ispatlanmıştı.


14 Nisan 2009 tarihli Bugün Gazetesi Türkan Saylan’ın misyonerlik faaliyetlerde bulunduğun belgelerle açıklamıştı.  İsterseniz o haberi köşemizde özet olarak yer verelim;


              Misyoner faaliyetler

              Türkan Saylan'ın Güneydoğu illerinde Hıristiyan misyonerliği yaptığı Milli İstihbarat Teşkilatı'nın belgelerine yansıdı. MİT’in İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği belgede Dünya Kiliseler Birliği'nin ülkemizdeki Hıristiyanlaştırma faaliyetleri çerçevesinde bazı dernek ve vakıflarla vasıtasıyla para topladıkları vurgulandı. Toplanan paraların Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki kimsesiz ve zeki çocuklara burs verilerek Hıristiyan dünyasına hizmet edecek kadrolar oluşturulmaya çalışıldığı kaydedildi.

               İhbarlarda da yer aldı

              Türkan Saylan'la ilgili şok bilgi ise polise ve bazı basın kuruluşlarına gönderilen ihbar mailinde yer aldı. Kilise kurma ve destekleme hizmetleri yapan Silas ismindeki üst düzey bir misyoner tarafından Van 100. Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi Ali Demirci'ye gönderilen e-mail'de misyonerlik adına neler yapılması gerektiği bir bir anlatılıyor. Hıristiyanlık hizmeti verebilmek için Van'da Dynamic Grup isimli bir şirketin en kısa sürede kurulmasının istendiği mesajda, çok güzel Türkçe konuşabilen Güney Kore Uyruklu Dong Hyun ve eşiyle birlikte Kürtçe İncil’in üniversitede dağıtımına önem verilmesi isteniyor. Öğretim Üyesi Prof Dr. Hasan Boynukara'nın bir önceki yıl yaptığı öğretmen gezisinin çok faydalı olduğunun vurgulandığı e-mail'de en çarpıcı bölüm dönemin rektör yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel'e ilişkin tavsiyeler oldu.

              ‘Aşkın’dan faydalanın!’

               O dönem tarihi eser kaçakçılığı davasıyla meşgul olan Rektör Yücel Aşkın'ın bu durumundan faydalanılmasını isteyen misyoner Silas, e-mail'inde "Rabbin meyvelerini verdiği üniversite evlerimizin açılışına hız verelim. Herkes rektöre odaklanmışken kendi işimize bakalım ve çalışmalarımızı devam ettirelim" uyarısında bulunuyor. Üst düzey misyoner tarafından yazılan e-mail'de Van'daki Hıristiyanlaştırma çalışmaları için 35 bin dolar para gönderildiği de kaydediliyor. 11 Aralık 2005'te gelen bu mailin ardından Van Cumhuriyet Caddesi, Halitoğlu İşhanı'nın zemin katında Dynamic Grup isimli şirketin açıldığı ortaya çıktı.”


…………..



İlgili belgelerde de anlaşılacağı gibi elektronik posta aracılığıyla misyonerlik faaliyetlerinde hangi yolların izleneceği ve Türkan Saylan’ın rahatsız olmasından dolayı yapacağı işleri Prof. A. Yüksel’e devredeceği belirtiliyor.


Hal böyleyken binlerce kişi neden böyle bir kişinin cenaze namazına iştirak etti? Aslında bu soruya cevap aramak yerinde olacak.


En başta medya Türkan Saylan üzerinden hem reyting yapmak hem de kendi fikirlerini empoze etmek istemeleri. Ayrıca bu cenaze töreni bir nev’i hükümete karşı bir güç gösterisi.


Türkan Saylan nasıl yaşadıysa öyle öldü. Acaba cenaze namazını kaç kişi kıldı? Ya da orada kaç kişi onun ruhu için Fatiha okudu?


Sadece kuru kalabalıktan öteye başka bir şey yoktu. Alkışlarla, Türkiye laiktir laik kalacak çığırtkanlıklarıyla mı Allah’ın huzuruna varacak?


Hiç unutmam bir bayan gassal başından geçen bir hikayeyi benle paylaşmıştı. Hem de ibret verici bir hikaye.


Türkiye’nin ünlü arkeologlarından biri olan Prof. Dr. Ufuk Esin hayatı boyunca başörtüye karşı çıkmış ve bu uğurda büyük bir mücadelede bulunmuş bir şahsiyet.


2 Ocak 2008 tarihinde vefat ettiğinde bu gassal arkadaş onun cenazesini yıkamış. Bir bayan cenazesi olduğu için geleneksel olarak tabutunun üzerine bir başörtüsü koymak istemişler. Ancak cenaze sahipleri böyle bir şeyden yakından uzaktan ilgisi olmadığı için getirmemişler. Normalde gasil hanede de fazladan başörtüsü oluyormuş. Ama o gün bir tane bile bulamamışlar.


Orada bulunan tanınmış tiyatrocu yeğeni hemen gidip bir yerden almak istemiş ama gassal arkadaş buna karşı çıkarak akıllarda kalacak şu ifadeleri söylemiş;


Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz ve nasıl ölürseniz öyle de dirilirsiniz..!


Bu yazımızı özetleyen işte bu cümle oldu.


Gerisi hep yalan…





 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum