Otuz yıl oldu, toplumca utanmalıyız...

Bugün 12 Eylül Darbesi veya İhtilali’nin 30. yıldönümü. 12 Eylül 1980 darbesi, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde...

...silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesiydi...

Bu müdahale ile Süleyman Demirel’in Başbakan’ı olduğu hükümet devrildi.

Ardından...

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, sonra da yargılandı.

Kısacası “tek parti rejimi” yeniden iyice cilalandı, zaten hiçbir zaman sivil ve demokratik olamamış olan Türkiye Cumhuriyet’i tamamen askerileştirildi.

Bugün referanduma gidiyoruz ama...

Siyaset kurumunu şekillendiren “Siyasi Partiler Yasası”...

Halk iradesini şekillendiren “Seçim Kanunu”...

TBMM’nin çalışmasını şekillendiren “İç Tüzük”...

12 Eylül’ün ürünüdür.

Kısacası, anayasal tadilat yapılsa da, “12 Eylül askeri rejimi” tamamıyla sürmekte...

Zaten utanılması gereken nokta da burası...

***

İtiş, kakış...

Kamplaşma, gerginleşme...

Bunların üzerinden bu ülkeye bakınca, nihayetinde beş cuntacı generalin esiri olmaya devam eden koca bir toplum görürsünüz.

Bu, tüm toplumun topluca utanması gereken bir skandal...

Ama en çok da “siyaset kurumunun” utanması gerekir... 12 Eylül rejiminin kurduğu düzen içinde rahatsız olmadan otuz yıldır yaşıyor, diğer yandan da halktan oy istiyorlar...

Çünkü siyaset bizde “ikbal” kapısı...

Ve “Saray”a girişin kestirme yolu...

***

Siyasetçi “ikbal” ararken, rejimin kısmen demokratikleşmesi için adım atıyoruz...

Ama “rejimin demokratikleşmesini” asıl varlık nedeni haline getirerek siyaset yapan yok.

Zaten başka türlü bir askeri rejimle “sivil siyaset” otuz yıl boyunca böylesine içli dışlı, ballı börekli olabilir miydi?

Temel ihtiyaçlarını giderememiş toplum da “rejimden ziyade geçimle” ilgili olduğu için, değişimler de gene yolu kesilen siyasetçi sayesinde gerçekleşiyor; yoksa halkın 12 Eylül rejimini çoktan tuz buz etmesi gerekirdi...

Umarım, bundan böyle işler değişir...

Öncülüğü toplum alır, siyasetçi de “rejimi demokratikleşmeyi” temel hedef alarak “ikbal” arar...

***

Burası çok askeri bir ülke...

Bunu görmek için Türkiye’yi Yunanistan ile kıyaslamak yeterli.

1967 yılında Albaylar Cuntası ihtilal yaptı...

Ülkeyi yedi yıl boyunca yönettiler...

12 Eylül rejimi benzeri işler yaptılar ve ülkeyi askerileştirdiler...

Rejim militerleşti...

***

Ama sonra ne oldu?

Yunan halkı bütün cuntacıları kodese tıktı, ömür boyu hapse mahkûm oldular...

Öyle ki, askeri darbenin öncü isimleri arasında yer alan İoannidis, 87 yaşında Koridalos Cezaevi’nde öldü.

Ve Yunanistan’da “asker sorunu” sona erdi...

Geçenlerde, aynen sular idaresi müdürünü görevden alır gibi Genelkurmay Başkanı’nı hükümet ile ters düştüğü için görevden aldılar... Kimse dönüp bakmadı bile...

***

Biz referanduma gidiyoruz ama...

12 Eylül rejimi, başta onun mirası olan “siyaset kurumu” olmak üzere bütün ağırlığıyla yaşıyor...

Otuz yıldır beş generalin bize giydirdiği deli gömleğini yırtamamış sünepe bir toplum olmaktan dolayı itişip kakışmak yerine hepimizin utanç duyması gerekmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar