Pendik Belediyesini Tebrik

Kültüre ve sanata hizmet eden bütün belediyeleri, bu arada Pendik Belediyesini tebrik ediyorum.

Pendik Belediyesi her sene "Uluslararası Geleneksel Sanatçılar Buluşması" adıyla bir faaliyet tertipliyor.Bu yıl 3-16 Haziran tarihleri arasında açılan sergi iki büyük çadırda mekân tuttu.

Makedonya'dan, Bosna-Hersek'ten, Bulgaristan'dan, Fransa'dan, Hırvatistan'dan, Karadağ'dan yabancı sanatkarlar ve zanaatkarlar da katıldı.

45 yerli sanatkarımız sergide hem eserlerini teşhir ettiler, hem de bazısı üretim yaparak gezenlere sanat dersi vermiş oldu.

Hattat Davut Bektaş, hattat Ali Rıza Özcan, ebrukâr Alpaslan Babaoğlu, müzehhibe Banu Kaçkaner, müzehhibe Gülnihal Küpeli, çini sanatkarı Adrienn Taşçı, minyatürcü Berrin Çakın Güç, mücellit İslam Seçen, mücellit Gürcan Mavili, Çinici İsmail Yiğit, çinici Levent Kum, müzehhibe Şehnaz Biçer Özcan, minyatürcü Taner Alakuş, müzehhibe Zeynep Işık gibi, bazısı sanatlarının doruğuna çıkmış değerli sanatkarlarımız "Şehr-i Sultanî İstanbul sergisinde" hem eserlerini teşhir ettiler, hem de zaman zaman seyircilerin dikkatli ve hayran gözleri önünde sanat çalışmaları yaptılar.

Böyle sergiler ve faaliyetler bundan yirmi sene önce düşünülemezdi. Çok şükür ülkemizde kültüre, sanata yöneliş başladı. Nice belediyemiz güzel sanat kitapları yayınlıyor, kimisi gençlere ve halka sanat öğreten kurslar organize ediyor, Pendik Belediyesi de her yıl böyle sanat ve kültür etkinlikleri yapıyor.

Pendik Belediye Başkanı Dr. Salih Kenan Şahin beyefendiyi ve değerli yardımcılarını övgüye layık hizmetlerinden dolayı kutluyorum.

Kültür ve sanat faaliyetlerinde hizmetleri geçen Belediye Başkan Yardımcısı Atilla İpek ve danışman Ali Şahin beyleri de tebrik ediyorum.

Şu hususu da beyan etmek isterim ki, Pendik'te bu kültür ve sanat hizmetleri büyük bir dikkat ve hassasiyet ile yapılmakta, içinde saçı bitmedik yetimlerin hakkı da bulunan Belediye bütçesi israf edilmemekte bu konular için ayrılmış ödeneklerin bir lirası bile israf edilmemektedir. Bu da ayrı bir tebrik ve tahsin konusudur.

Pendik'in değerli, faziletli, kültürlü, medeniyetli Belediye Başkanı Beyefendiye inşaallah millî ve geleneksel sanat ve zanaatlarımızla ilgili bazı proje dosyaları takdim edeceğim. Meselâ, Hindistandan bir usta getirterek el yapımı kağıt üretimi kursu açılması. Eskiden ülkemizde el yapımı kağıt üretiliyordu. Sonra ihmal edildi, bitti. Halbuki dünyanın nice ülkesinde çeşit çeşit el yapımı kağıt üretiliyor ve insanlar bundan hem para kazanıp ekmek yiyor, hem de üreten ülke prestij kazanıyor.

Pendik'te, eski Kandilli yazmaları da canlandırılabilir.Bu yolla bazı vatandaşlar ekmek yiyebilir.

(Pendik Belediyesinin halen faaliyette bulunan el sanatı kursları vardır.)

Bu gibi sanatları hobi olarak öğretmemek gerekir.

Fakir, becerikli, eli yatkın, çalışkan vatandaşlar bulunacak, onlara öğretilecek, onlar da öğrendikten sonra hemen üretime başlayacaklar. Ürettiklerini satmaları için de başlangıçta onlara yardım edilecek, destek verilecek.

Bu gibi geleneksel el sanatlarının büyük bir kısmı evlerde yapılabilir. Atölye tutmak, kira ödemek gerekmez. Yol parası verilmez, vakit kaybedilmez.

Yakın zamanlara kadar 260 kadar millî ve geleneksel el sanatımız veya zanaatimiz vardı. Bunların bir veya iki düzinesi yaşıyor, diğerleri maalesef öldü. Bu sanatların/zanaatların en az yarısını canlandırmamız gerekir.

Dünyanın büyük sanayi ülkelerinden biri olan Japonyada 800 seneden beri çalışan çömlek atölyeleri var. 800 sene önceki metodlarla eser veriyorlar. Topraktan, üzeri tabiî boyalarla boyalı ve sırlı harika yeşil çay bardakları, çaydanlıklar vs. yapıyorlar ve bütün dünyaya satıyorlar. Kültür seviyemiz maalesef çok düşüktür, bizim zenginlerimiz böyle sanatlarla ilgilenmiyor, onları korumuyor. Senede bir iki pazar günü lüks otomobiliyle İznik'e gidip el yapımı birkaç çini eşya alan kaç kişi vardır bizde?

Ümitsiz olmamalıyız. Biz eski sanatlarımızı canlandırırsak kültürlü turistler ilgilenecektir. Dünya ilgilenecektir.

* (İkinci yazı)

Benim Dindarlığımdan Size ne?

ŞU bazı çağdaşları anlamak ne zor. Hem liberalim hoşgörülüyüm diyorlar, hem de başkalarının inançlarına, fikirlerine, görüşlerine, hayat tarzına karışıyorlar, karşı çıkıyorlar. Kendileri muhafazakâr (tutucu) değil, benim de tutucu olmamı istemiyorlar. Ben terakkiperver veya muhafazakâr isem onlara ne?

Koyu dindarmışım (Aslında değilim)... Onlara ne? Ne kadar dindar olacağımı onlara mı soracağım?

Bendeniz tarihî ve kültürel devamlılık taraftarı bir vatandaşım. Bu özelliğim onları rahatsız ediyor. Onlar öyle istiyor diye ille de tarihî kopukluk taraftarı mı olmalıyım?

Önemli olan iyi insan, iyi vatandaş olmak değil midir?

Ülkeye, devlete (düzene/sisteme değil), halka zarar vermemek şartıyla bir vatandaş istediği renge bürünemez mi? Bendenizi entegrist (bütüncü) bir Müslüman olmakla suçluyorlar. İslam'ı bütün olarak kabul etmek ve anlamak suç mudur?

Çağdaş, uygar, liberal geçinen bazıları benim Nazım Hikmet'i ille de sevmemi istiyorlar. Buna mecbur muyum?

Din hürriyetini kabul ediyorlar ama tam olarak kabul etmiyorlar. Din hürriyetinin sınırları varmış. Neymiş bu sınırlar? Onların çizdiği sınırlar... Onların sınırları beni bağlamaz ki?

Eşitlik eşitlik deyip duruyorlar. Benim bu memlekette Masonlar, Sabataycılar, Kemalistler kadar eşit olmaya hakkım yok mudur? Yoksa, onlar benden daha eşit midir?

Kemalizm diyorlar. Kim çıkartmış bu Kemalist ideolojiyi?.. Mustafa Kemal mi? Hayır... Ölümünden sonra birileri çıkartmış. Din haline getirilen bu ideolojiyi kabule mecbur muyum?

Tartışmak istemedikleri dogmaları var. Laiklik olmadan demokrasi olmazmış... Fesubhanallah!.. İngiltere bir krallık, orada laiklik yok, hükümdar aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin başı ve orada demokrasinin âlâsı var. Bu iş nasıl oluyor diye sorarsan yobaz damgasını yersin.

Aynı İngilterede insan hakları var, hukukun üstünlüğü var. İngilterede vesayet demokrasisi yok, gerçek ve tam demokrasi var. Krallık rejiminde, hükümdarın millî kilisenin başı olduğu bir düzende böyle demokrasi, böyle hukuk, böyle insan hakları nasıl olur diye sormamıza izin verirler mi? Vermezler.

Din sadece bir vicdan işiymiş... Hiç de değil. İslam dini, dünya işlerinin iyi, doğru, âdil bir şekilde yürütülmesi için gönderilmiştir.

Din elbette öncelikle vicdan işidir ama sadece vicdan işi değildir. Din sosyal bir güçtür.

Hıristiyan ülkelerde hafta tatili pazardır... İsrailde cumartesidir.... Halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede Cuma olmasından tabiî ne olabilir?

Madem ki hürriyet var, insan hakları var, isteyen Müslüman kadın ve kızların başlarını örtmelerine niçin karşı çıkıyorlar? Onlara ne?

Asıl önemli olan konular nedir?

Ülke, halk ve devlet soyulmasın, talan edilmesin, saçı bitmedik yetimlerin hakları yenmesin.

Emanetler, işler, vazifeler, makam ve mevkiler, memuriyetler, başkanlıklar ehline verilsin, ehil olmayana verilmesin.

Nüfuz ticareti yapılmasın.

Nepotizm yapılmasın.

Arivistlere göz açtırılmasın.

Ülkede genel, yoğun yaygın kokuşma, kirlilik olmasın; şeffaflık ve temizlik olsun.

Hukuk önünde eşitlik olsun.

Sosyal ve milli barış ve uzlaşma olsun.

Adalet ve güvenlik olsun.

İlim, irfan, ahlak, fazilet, bilgelik hâkim olsun.

Bu gibi önemli konular varken benim dindarlığımla, muhafazakarlığımla, entegrist Müslüman olmamla uğraşmanız ayıp değil midir?Hem size ne?

Ortalığı ..k götürüyor siz nelerle uğraşıyorsunuz... Yazık!..

Önceki ve Sonraki Yazılar