PKK İstese Bile “Barış” Yapamaz

         Çünkü örgüt tek başlı bir bütün değil. 7 kocalı Hürmüz gibi 7 başlı ejderha gibi bir yapıya dönüştü. Kandil, Suriye, İran, Irak, Avrupa, Rusya, İmralı, İsrail yanlısı gruplara bölünmüş durumda.  Örgüt kırk yamalı bohça gibi. Örgütte Alevi - Sünni, Kürt - Türk,   Türkiyeli - Suriyeli gibi gruplaşmalar var. PKK artık kelimenin tam anlamı ile “taşeron” bir örgüt.Dış destekleri çeşit çeşit. Konu ile ilgili bir habere bakarmısnız: ((Murat Alan / Yeni Akit)

“Örgütün kara kutusu “Zeki” kod adlı Nevzat Çiftçi, eli kanlı örgütün dış bağlantıları hakkında şok ifşaatlarda bulundu. Bir dönem Abdullah Öcalan'dan doğrudan emir alacak kadar yakın olan sözde Dersim Komutanı Nevzat Çiftçi, başta Almanya, Yunanistan, Suriye, Rusya, Ermenistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve hatta İran'ın PKK'ya destek verdiğini aktardı. Örgütten kaçıp güvenlik güçlerine teslim olan Çiftçi, Malatya'daki sorgusunda örgüte maddi desteğin Türkiye'yi zayıflatmak isteyen Avrupa'dan geldiğini, her türlü lojistik ihtiyacın Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat tarafından giderildiğini belirtti. Çiftçi, çatışmalarda ağır yaralanan örgüt militanlarının Suriye, Güney Kıbrıs ve Yunanistan devlet hastanelerinde tedavi edildiğini, protez kol ve bacak masraflarının dahi bu devletler tarafından karşılandığını vurguladı.” 

                BU YAŞANANLAR ÖZ KÜLTÜRÜMÜZE ÇOK ZIT

Bu yaşadıklarımız bu toprakların geçmişine uymuyor. Bu kâbus, bu keşmekeş, bu karmaşa, bu karanlık bu ülkenin, bu milletin mazisi ile örtüşmüyor. 
400 sene dünyayı, 400 sene balkanları, 500 yıla yakın Ortadoğu’yu diğer imparatorluklara göre daha adil, daha insani bir yönetimle idare eden bir millet, 30 yıla yakındır kendi içinden türemiş adeta bir "katiller sürüsünü" andıran bir güruhla baş edemiyor. Bebek, çocuk, kadın, erkek, sivil, öğrenci, işçi, fakir, zengin, Türk, Kürt ayırt etmeksizin katleden bu katiller bu toprakların, bu kültürün ürünü olmaz, olamaz, olmamalı. 
Kendi kendime şöyle sorasım geliyor: Bu millet ne yaptı da, hangi kutsalı çiğnedi de, hangi büyük günahı işledi de bu çıkmaza saplandı. Kim bilir gözümüzün önünde yapılan haksızlıklara, yanlışlıklara, çiğnenen adalete sessiz kaldığımız için Tanrı bize bu cezayı veriyor. O zaman şu son gelişmeler, bayramı zehir eden bu ölümler, bu patlamalar, bu yıkımlar millet olarak hepimizi kendimize getirmeli, başımızı iki elimizin arasına alıp bir daha, daha derinden, daha geniş, daha samimi bir muhasebeye dalmalıyız. Ne yaptık da bu uğursuzluk bizi terk etmiyor? Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar uzun süreli ve eşi olmayan bir kargaşa olmazken, bu kaos bizim yakamızı neden bırakmıyor? Bu keşmekeşe, bu çıkmaza Hükümetlerin Sağcısı da solcusu da, koalisyonu da tek başına iktidar olanı da, sivili de askerisi de baş edemedi. Gerçi bir ara bu bebek katillerinin sesleri kısılmıştı. 2000’li yılların başında tamamen olmasa da büyük oranda nefesleri kesilmişti. 
                                            MHP HAKLI ÇIKIYOR
“Bebek katilleri ile müzakere yapılmaz, mücadele edilir. Bunlar ancak güçten anlar, bunlar Marksist, Leninist, ırkçı ve bölücüdürler. Bu nedenle bunlar fikirden, laftan, konuşmadan değil ancak ve ancak silahtan, güçten anlar. Bunlar vampir gibidirler. Kan içmeden yaşayamazlar… ” diyen MHP haklı çıkmıştır. Ben kendi adıma “barışa da bir şans tanınmalı” türküsünü çağırdım bir süre. Ama geldiğimiz nokta gösterdi ki “Barış” onların dilinde bir kandırmaca dan, bir oyalamaca dan başka bir anlam taşımıyor. 
Örgütle isteseniz de barış veya müzakere yapamazsınız. Çünkü Örgüt tek başlı değil. Yedi kocalı Hürmüz’e, 7 başlı ejderhaya benziyor.En başta muhatabınız belli değil. Bir başı Avrupa’da, bir başı İsrail’de, bir başı İran’da, bir başı Suriye’de, Irakta, okyanus ötesinde… Siz bir başı ile Oslo’da görüşürken, siz Kandil’de bir başı ile, içi barış mesajları taşıyan röportajlar yaparken, diğer başları Tokat'ta, Hatay'da, İstanbul'da, Gaziantep'te ölmeye, öldürmeye devam ediyor. Bu sebeple bu yılanı, tüm başları ile birlikte yok etmeden aydınlığa kavuşmamız, düzlüğe çıkmamız mümkün görünmüyor. Tabi bu işi devlet eliyle yasal yollardan resmi, silahlı devlet güçleri yapacak. Barıştan, huzurdan yana olan biz sivillere düşen görev ise devlete, millete, bu ejderha ile mücadele eden güvenlik güçlerine yardım ve dua etmek, yapmakta olduğumuz işimizi, üzerimize aldığımız vazifemizi hakkıyla yerine getirmektir

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum