Qaad, Asker ve Afrika Saati: Somali Günlükleri (3)

Ankara’dan başlayıp Türkiye, Etiyopya ve Hargeisa güzergâhını takip eden, bilinmezliklerle dolu yolculuğumuzun ilk iki bölümünü paylaşmıştım. Kısa bir Hargeisa izlenimini bir otel akşamıyla anlatarak Somali günlüğümüze giriş yapmıştık. Gözlemlerim, tecrübelerim ve yaşayacaklarımla, bize çok yakınken bizden bu kadar uzak kalmış bu coğrafyada yolculuğumuz artık gerçekten başlıyor.

Sabah ezanıyla uyanan şehir ve Bekleyiş

​İlginç geçen bir gecenin sabahında, yolculuğa başlayacağımız vakit olan sabah namazı ezanıyla uyandım. Şunu tekrar belirteyim: Hargeisa’da bulunduğunuz mekân iyi ses yalıtımına sahip değilse, camideki cemaatin beş vakit namazı adeta odanızın içindeymişçesine eda ettiğini duyuyor ve ister istemez uyanıyorsunuz. (Görev yapacağım Buhoodle’de kampüs dış mahallede olduğu ve hoparlörler bu kadar güçlü olmadığından. Buradaki kadar yoğun hissetmedim, Mogadişu’da da hissetmedim.)

​Afrikadaki yıldızlı bir Hargeisa gecesinde konakladığımız yıldızsız otelimizin odasından hazırlanıp çıktım. Bavullarımı indirip lobide beklemeye başladım. Geç kaldığımızı düşünerek Sharmarke’yi aradım. Araç ve şoför hazırmış ama bize refakat edecek askerin geciktiğini söyledi. Ne zaman hareket ederiz soruma, çok sakin bir şekilde: "Merak etmeyin hocam, çıkarız yola," diye cevap verdi.

​Bu bölgenin ülke geneline göre daha güvenli olduğu ve terör olaylarının az yaşandığı söylenmesine rağmen, yabancıların şehir dışına tek başına çıkmasına pek izin verilmediği için, yolculuğumuz süresince silahlı bir asker bize refakat edecekti. Askerin gecikmesiyle yolculuğumuz da gecikmeli başladı. Bir askerin gecikmesine başta anlam verememiştim. Tabii sonradan, bu coğrafya için çok genel bir gerçeği fark ettiğimde, bunun Afrika için olağan olduğunu anladım.

Afrika Saati ve Hayatın Yavaşlaması

​Bana yanlış gelen bu "vaktinde hazır olmama" durumu, aslında kıta Afrikası’nın sıradan hayat akışında yaşanabilecek bir alışkanlık. Afrika saatinin esnek ve gecikmeli olduğunu, ilerleyen zamanlarda yaşadıkça benim de normal kabul edeceğimi hiç düşünmemiştim.

​Evet, bu topraklarda güne sabah namazıyla başlanır ve tempo öğle vaktinde tamamen düşer. Öğleden sonra hayatın ritmi ve temposu adeta bir "slow motion" (ağır çekim) film karesi gibi yavaşlar. Hatta bazen, hayatın ritmini çerçevelediğimiz bu kareler adeta donar, derin bir sessizlikle karşı karşıya kalabilirsiniz. Eşeklerin, kurbağaların ve bilumum doğal hayatın enstrümanlarının yankısı, bu "uyku saatinin" doğal müziği olur.

​Yeri gelmişken belirteyim; Sahra altı dediğimiz Ekvator bölgesinde güneş, Kuzey ve Güney yarım küredeki gibi eğik gelmediğinden, yaz kış saat farkı neredeyse yoktur. Yılın on iki ayı boyunca gece ve gündüz neredeyse hep aynı saatlerde yaşanır. Bu coğrafi konum, mevsim döngüsünün de tamamen farklı olmasına sebep oluyor:

  • ​Çok yağmurlu mevsim
  • ​Az kurak mevsim
  • ​Yağmurlu mevsim
  • ​Çok kurak mevsim

​Bu şaşırtıcı ve alışık olmadığım iklim farklılığı, çok ilginç deneyimler yaşamamı sağladı. Günlüklerimin birçok bölümünde bu coğrafyaya ilişkin farklı, şaşırtıcı ve merak uyandırıcı olayları sıklıkla paylaşacağım.

Gümrüksüz Cipler ve Ters Akan Trafik

​İki saate yakın süren bekleyişten sonra Sharmarke, dört çeker bir Japon arazi arabasıyla geldi. Burada sıfır otomobil görmedim. Büyük çoğunluğu Araplardan alınmış ikinci el Japon araçları var. Özellikle jipler, gümrük bedelinin bizdeki gibi olmamasından dolayı çok uygun. Yollarda Somalilerin "bajaj" dedikleri, Asya kökenli üç tekerlekli araçlar çok yaygın. Halkın çoğu, taksi niyetine bununla ucuz ulaşım sağlıyor.

​Trafik soldan sağa akıyor, ama ilginç bir şekilde araçların çoğunda direksiyon sağda. Bu durum akla hemen İngiliz sömürge etkisini getiriyor. Ama o zaman da neden trafik soldan sağa akıyor? Hadi diyelim bu, buranın normali. İşin daha da anlaşılmaz olanı, trafikte direksiyonu solda olan araçların da olması. Yani insanların önceliği, araca sahip olmak.

​Araç, trafik vb. birçok alanda yasal düzenleme yok. Zaten halk, ihtiyaç odaklı yaşıyor. Trafik ışıkları, trafik kuralları, caydırıcı tedbirler vs. olmasa da akan, işleyen ve sürdürülen bir yaşam var. Burada her an çok tuhaf, anlaşılamayan ve "bu kadar da olmaz" diyeceğim o kadar çok şey yaşayacağım ki… O yüzden trafik burada, hayatın akışında gayet olağan. Kimse, "Kardeşim, bizim direksiyonlar niye sağda, niye solda?" demiyor bile.

Maydanoza Benzer O Bitki: Qaad

​Lobide beklerken trafik konusundaki bu düşüncelerim, Sharmarke’nin gelmesiyle sona erdi. Otelden çıkış yapıp, ücretini ödediğimiz ve nihayet hazır olan askeri de alarak Berbera yoluna doğru yola çıktık.

​Berbera şehrinin üzerinden Buroo, Şeyh sıra dağları ve Pudlant Lasanooda’ya varmadan sağdan doğal yol güzergâhını takip edip Buhoodle’ye gideceğiz.

​Berbera’ya doğru giderken, bizim tarla kenarlarındaki ilkel meyve-sebze satış gölgelikleri gibi bir yerde durduk. Asker indi ve maydanoza benzer, yeşil, küçük yapraklı bir bağ bitkiyle döndü.

​Araba hareket ettikten sonra asker bu bitkinin yapraklarını koparıp ağzına atıyor, ancak yutmuyordu. Çiğniyor ve yapraklar, yanağını şişkinlik oluşturacak kadar ağzında birikiyordu. İlk kez karşılaştığım bu durumu merak ettim. Sharmarke’ye "Bu asker ne yapıyor?" diye sordum. "Hocam, gat (qaad) çiğniyor," dedi.

​İlk kez gat ismini o zaman duymuştum. "Niye çiğniyor, nasıl bir şey ki, sen neden çiğnemedin?" deyince, "Ben çiğnemiyorum hocam," dedi. Daha da meraklandım. El işaretiyle askerden istedim. Verdiği birkaç taze yeşil yaprağı çiğnedim. Dilimde buruk bir tat bıraktı. Birkaç yaprak çiğnedikten sonra, ağzımdaki tuhaf burukluğun arttığını ve sıvı saldığını hissettim.

​Sharmarke’ye "Asker bunu sonra yutuyor mu?" diye sordum. "Hocam," dedi, "Onu çiğniyorlar. Sonra ağızlarında büyük bir topak yapıp suyunu emiyorlar. Bir müddet sıvı kalmayana kadar ağızlarında duruyor, sonra da atıyorlar." Ben de şimdi ağzımdaki bu yaprakların suyunu yuttuktan sonra atacak mıyım, diye sorunca, "Hocam, isterseniz bırakın," dedi. Şaşırdım ve ağzımdaki yaprak posasını tükürdüm. Konuyu uzatmadım ama asker, o maydanoz benzeri bitkiyi yol boyunca sürekli çiğnedi, sürekli yumru yaptı ve sürekli suyunu emdi. Gat denen bu bitkiyle ilgili daha sonra çok farklı bilgiler öğrendim. Bunun toplumsal yansımasını ve etkilerini ilerleyen zamanlarda sıklıkla paylaşacağım.

Osmanlı’nın İzleri ve Örtülü Deniz

​Yol boyunca küçücük yerleşim yerlerinden geçtikçe merakım artıyordu. Hâkim olan bitki örtüsü ve yeryüzü şekilleri ilgimi çekiyordu. Yolda köprü, üst geçit ya da başka yol ve trafik unsurları görmemek şaşırtıcıydı.

​İki saate yakın yolculuk sonrasında Berbera’ya vardık. Berbera, Aden Körfezi kıyısında, inanılmaz stratejik bir yerde bulunan bir liman kenti. Karşıda Yemen var. Bu körfezin geçişindeki stratejik öneme sahip olması yüzünden Berbera tarih boyunca sürekli hedef olmuş ve el değiştirmiş. İngilizler özellikle son yüzyılda hâkim olmuş, öncesinde ise Osmanlılar uzun bir müddetçe hâkimiyet kurmuştu. Hatta, İngilizlerin bile kullandığı Osmanlılara ait bir garnizon binası hâlâ ayakta. Yakınında Osmanlıların yaptırdığı, mimarisine uygun bir cami vardı.

​Berbera’yı gezmek veya dolaşmak gibi turistik bir planımız yoktu. Ben merak ettiğimden sormuştum. Oradan sahile indik. Sahilde insanlar, özellikle genç erkekler denize giriyorlardı.

​Orada bir şey dikkatimi çekti: Normalde Somali’ye indiğimden itibaren hiç açık bir kadın görmemiştim. Somali’deki kadınların tamamı örtülü. Zihnimde böyle bir gözlem olmasına rağmen, denize giren genç erkekler şort giymişti. Bu da şaşırtıcı geldi. Çünkü birkaç kadın, Somalilere özgü kıyafetlerle denize girdiklerini görmüştüm. Deniz güzeldi, kumsal güzeldi. "İnşallah başka bir zaman burada geçtiğimizde gireriz," diye hayal ettik, bir fotoğraf çektirdik.

Çatısız Tuvaletler ve Tozlu Mescitler

​Aracımıza bindik, Buroo’ya doğru yola çıktık. Sharmarke, öğle namazı geçmeden bir yerde mola verip namaz kılmak istediğini söyledi. Bir yerde durduk.

​İlginçti; su tesisatı vardı ama çeşmelerden su akmıyordu. İbrikle abdest aldı. Ben de tuvalet nerede diye sorduğumda, bana dört tarafı kapalı, kapısı olan ama üstü açık olan bir yeri işaret etti. Mescidin yanındaydı. Oraya gittiğimde tamamen ilkel bir mekândı. Normal tuvalet aksamı yoktu. Çatısı olmayan bir yerde, hadi mahremiyete halel gelmez diyelim, ama tuvalette çeşme ve normal tuvalet taşı da yoktu. Köydeki ev dışındaki tuvaletlerden pek farkı yoktu aslında. Güneşin tepeden direkt vurması ilginçti.

​Elimdeki içme suyumdan çok idareli kullanarak abdest alıp mescide girdik. İlk kez orada fark ettim: Camide bizdeki gibi minber yoktu. Mihrap şeklinde bir yer ve yanında konuşma platformu olan bir bölüm vardı, sanırım orası da minberdi. Yerlerin toz, çer çöp olmasını yadırgamıştım. Sonra zaten insanların tamamı terlik giyiyordu.

​Namazı kılıp Şeyh dağlarına doğru tırmanmaya başladık.

​* Qaad (Gat/Kat) Catha edulis adlı bu bitkinin taze yaprakları çiğnenerek kullanılır. İçerdiği katinon maddesi, kimyasal yapısı ve uyarıcı etkisi bakımından amfetaminlere benzer bir etki yaratır. Kullanımda enerji artışı, uyanıklık ve iştah azalması görülür. Bu uyarıcı özelliği nedeniyle, Yemen ve Somali gibi ülkelerde çok yaygın olmsına karşın Türkiye dahil pek çok ülkede yasa dışı olarak kabul edilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.