Siber savaşlar Diplomatik ilişkilerin karanlik cephesi

Geçmişten bu yana, devletler ve topluluklar arası ilişkileri kurmak ve  yönetmek, birbirleri ile olan dengelerini idare etmek çok önemli bir konu olmuştur. Tarih boyunca devletler birbirleri hakkında açık bilgi toplama yaparken, gizli bilgiler elde etmenin de yollarını aramışlardır. Tarih akımı içinde, politik faaliyetler birçok aşamadan geçmiş ve gelişmiştir. Mesela, bazen, kötü bir haber veya tehdit  getiren elçinin "kafası cevap olarak uçurulurken", bugün haberlerin her türlüsü çeşitli yollardan hedeflerine ulaştırılmakta hatta medya iletişim kanalları üstünden de verilebilmektedir. Kişiye olan tehditler de aza indirilmiş durumdadır.

Çağlar boyunca birbiri hakkında bilgi toplamak gayreti hep aynı kalmış, sadece metodları değişmiştir. Eskiden özel casuslarla yapılan işler, şimdi daha sıradan kişiler aracılığı ile ve daha geniş kitlelere ulaşılarak yapılmaya başlanmıştır. Eskiden bilgilerin ulaştırılmasında çok riskli yollar kullanılırken, şimdi herkesin kullandığı elektronik posta metodu ile günde yüzbinlerce parça havadis elektronik dalgalar halinde dünyayı dolaşmayı ve kendi hedeflerine ulaşmayı başarmaktadırlar. Tam deyimi ile artık  SİBER Dünya, kontrolü ele almış bulunmaktadır. Bilgi toplamanın bir açık ve hoşgörülebilir yanı, bir de gizli ve hertürlü sınırı aşan saldırgan ve karanlık bir yönü vardır. Kısacası, bu bilgi toplama ve aktarma, adı ne olursa olsun, casusluk veya siber aktarımlar, hepsi de diplomatik ilişkilerin karanlık yüzünü meydan getirmektedir.

Kaç gündür dünyayı meşgul eden ve önümüzdeki günler ve aylar boyunca da konuşulacak olan Wikileaks sızıntıları işte bu durumun en iyi örneğini teşkil etmektedir.

Dikkat çeken hususlar:

251000 küsür parça bilginin sızdırıldığı ve ancak 250 kadarının açıklanıp, tartışıldığı söylenmektedir. O halde adeta bir buz dağı (iceberg)nın tümü gizli olup, ancak tepesinin ucu görülebilmiştir. Dolayısı ile tümü üstünde karar verebilmek için zaman çok erkendir.

Okunan haberlerde ilk dikkat çeken hususun daha çok bir "dedi-kodu geleneği" içinde hazırlanmış olup, derin bir analizden ziyade, "kim, kimin için ne dedi?" tarzında yazılmış dökümanlar olduğu görülmektedir

Diğer bir dikkat çeken husus da, kullanılan lisan ve uslübun çok basit, çok avam olduğu hususudur. 19. ve hatta 20. yüzyıl diplomatik (açık veya gizli) yazışmalarına bakıldığında (açılan arşivler dahil ) lisan ve hitap tarzlarının çok daha düzgün, çok daha diplomatik  olduğu ve bir devlet resmiyeti taşıdığı görülmektedir. Wikileaks ise adeta bir kahvehane geleneği içinde sürdürülen konuşmaları hatırlatmaktadır.

Önem ve etkisi:

Bu olaya, her çağda yapılmış olan benzer işlerin, şimdi elektronik ortamda yapılması olarak bakıldığında pek de o kadar önemli olmadığı düşünülmelidir. Yalnız, dikkat edilecek ve üstünde durulacak bazı noktalar da mevcuttur:

* Bilgi toplayıcılarının ne kadar derinlere sokulabildiği gözden kaçmamalıdır,

* Bilgi verenlerin ise daha çok kendi his ve düşüncelerini ham bir biçimde, hiç tahlil yapmadan yansıtmış olmaları dikkat çekicidir,

* Bilgileri aktaranların da kendi politik eğilim ve anlayış kabiliyetlerine göre çok farklı yorumlarla, bilgileri gönderdikleri hususudur. Mesela 2004 ile 2010 arasında üç ABD büyükelçisinin, Türkiye'de, aynı liderler ve benzer olaylar hakkında birbirinden farklı 3 ayrı yorum yapmaları gibi. 2004'den itibaren Edelman'ın sürekli olumsuz raporları, 2007 sonrasında, Wilson'un daha objektif ve derine inen raporları arasındaki fark büyüktür. Yine son elçi Jeffrey'in de hepsine nazaran daha olumlu sözleri son derece ilginç bir paradoks meydana getirmektedir.

* Bizler için mühim olanın, olayların dışarıdan nasıl algılandığını anlayabilmektir. Yani Türkiye'nin, bütün olumlu hamleleri ve gayretlerine rağmen, bu girişimlerin dış dünya tarafından nasıl görüldüğü ve yorumlandığı önemlidir. Kısacası, Türkiye'nin, kendi fotoğrafının dışardan nasıl göründüğünü bilmesi ve anlaması gerekmektedir.

* Birçok aşamada Türkiye hakkında yapılan yorumlarda, Batı'nın, ABD'nin veya İsrail'in Türkiye'yi nasıl algıladıkları, nasıl anladıkları veya nasıl görmek istedikleri de ortaya çıkmaktadır. Çünkü yorumların çoğu reel olarak Türkiye'nin neler yaptığından ziyade, "neleri hayal ettiği ve bir ihtimal olarak nelere girişebileceği üzerinde" yapılan tahminlere dayanmaktadır.

* Bu dedikoduların en önemli etkisi ülkeler içinde kişi ve partileri birbirine düşürmek ve komşu ülkeler arasında sıkıntı çıkartıp, gerginlik çıkarmaktır. Ortaya çıkan kafa karmaşası, güvensizlik ve gerginlik içinde yine dış güçler (bu durumda ABD ve AB) durumdan yararlanacaktır. Bunun da fark edilmesi gerekmektedir.

Sorulacak sorular:

Olaylara bakılınca, ortada direk bir tehdid veya çıkar görülmemektedir. Bu sebeple acaba burada "sızdırma için" bir gerekçe var mıdır?.. Tam olarak yoktur. Dolayısı ile bunu kasıtlı olarak izinle "sızdırdılar" demek acaba ne kadar doğrudur.

Diğer taraftan, yine ilk akla gelen bunun bazı şeyleri örtmek için "bilerek olmasına izin verilmiş bir kaza" olarak  görülmesi de muhtemeldir. Çünkü ortada öyle bir bilgi karışıklığı var ki, öyle bir dedikodu bulutu yükseldi ki; bunun ardına birçok şeyi saklamak mümkündür:

* Mesela ABD'nin dünya piyasalarında çok büyük miktarda dolar sürmesi gibi,

* AGİT teşkilatının Asya'da yapacağı toplantının ve maddelerinin arka plana itilmesi gibi,

* NATO'nun yeni konseptlerinden biri olan "siber savaşlarına karşı savunma" hazırlıklarının nasıl yürütüldüğünün dikkatlerden kaçması gibi.

* Bu hengamede hangi devlet ve kurumların en çok yararlandığının görülmesi gibi.

Çok devam edecek olan bu tartışmalarda bir de Türkiye hakkında yapılan bir değerlendirme dikkatlerden kaçmamalı:

"Türkiye Roys-Rolls (veya Cadillac) kadar ihtiras ve isteğe ama aynı zamanda da Land-Rover jeep kadar da her arazide başarılı olma yeteneğine sahip" bir gelişme içindedir denmektedir. Bu sözün üstünde dikkatle durmak gerekmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar