Şiddet kültürü

Ben sokakta çocuğunu döven anneyi de yadırgarım

Sözle kayınvalidesini döven gelini de ya da sözle gelinini döven kayınvalideyi de...
Oğluna eşini dövdüren anne de kadındır, eşine annesini evden kovduran da kadındır.
Sık sık ekrana geliyor: Kendisine emanet edilen çocuğu döven, ona uyuşturucu hap yutturmaya çalışan bakıcı kadının şiddetine ne demeli? Kürsüde konuşan kişiye yumurta atan gözleri kararmış "militan kızlarımız" şiddetin neresinde durur?
"Kadına yönelik şiddet"i yazmak istiyorum ama eğri oturup doğru konuştuğumuzda, "şiddet"in sadece kadına yönelik olmadığını, aslında maaile bir şiddet kültürü yaşadığımızı söylemek istiyorum.
Gücü gücü yetene ilkesi hayat felsefesi halinde bütün bir çağ olarak damarlarımıza enjekte edilmişse, şiddet uygulamak erkeğin de ana yönelişi oluyor, kadının da, hatta çocuğun da...
Çocuk hapishanelerinde, çocukların, akranlarına yaptıkları insanlık dışı muameleye dair haberler yansır medyamıza sık sık.
Çocuk kavgalarında insaf diye bir sınırdan söz edilebilir mi?
Bir de, varsa bir "erkek egemen toplum", onun kişilik hamurunda da, anne eğitiminin rolünü görmezden gelmemek lazım.
Yani iş, sadece erkek egemen kültür işi değildir.
Topyekûn bir erdemsizlik işidir...
Sosyal Darvinizm ya da...
Altta kalanın canı çıksın.
Gücü gücü yetene.
İnsan insanın kurdudur.

İslamsızlık arttıkça...

Bu işin, "İslam aidiyeti"ne kesilecek faturası sıfırdır.
Hatta tam tersine, İslamsızlıktan söz etmek gerekir, her türlü şiddet uygulamasına yönelişin sebebi olarak.
Şunu bütün imanımla söyleyebilirim:
-Yüreklerde İslam azaldıkça şiddet artar.
İncittiğiniz karıncanın hesabını vereceğiniz inancıyla eğitilmiş bir toplumda, eşyanın bile zikir halinde bulunduğu inancıyla eğitilmiş yürekler, değil herhangi bir canlıya cansız kabul edilen eşyaya bile haksızlık yapılmasına müsamaha edebilir mi?
Ama yapıyoruz. Bu toplumda yapılıyor. Bu toplumda her gün bir kadın gözleri morarmış halde ekrana çıkıyor, gazete sayfalarına basılıyor.
Ben, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in çabalarını takdirle karşılıyorum. O, bir misyon insanı halinde, kadına yönelik şiddet dahil, aile ile ilgili tüm sorunları kuşatma çabasında. Sivil toplum olarak onun gayretlerine yardımcı olmak herkesin görevi diye düşünüyorum.

Bir seferberlik zarureti

Ama bu işin, külli bir seferberlik gerektirdiğinin de altını çizmek istiyorum.
7'den değil ana rahmindeki kişilik inşasından başlayarak, toplum eğitimine kim katkıda bulunuyorsa, bu eğitimi, insanlığın ortak paydaları eksenine oturtmak gibi bir sorumluluktan söz ediyorum.
Belli ki okul bir değer taşıyıcısıdır.
Belli ki yazılı, görüntülü, elektronik her boyutu ile medya bir değer taşıyıcısıdır.
Belli ki, dini kurumlar bir değer taşıyıcısıdır.
Ve aileler -yukarıdaki birimlerin gerçekleştirdiği talandan arta kalan ne kadarlık bir alan varsa o oranda- değer taşıyıcısıdır.
Sayın Bakan başarabilirse, tüm bu birimlerle iletişim sağlamalı ve her birimin her kademesinde görev yapan belirleyici iradelere, "İnsanın geleceğini kutarma" misyonunu taşımalı.
Çocuğun yüreği talan edildi, bundan büyük imdat çığlığı olur mu?
Çocuklarımız, bilgisayar oyunlarında kaç kişiyi öldürdüğüne bakılarak ödüllendiriliyorsa, orada bir yürek talanı var demektir.
Anne babanın bu talana seyirci kalması, bir sorumluluk kaybıdır.
TV ekranlarının kan gölüne dönmesi, yürekleri kanlı senaryolara alıştırma sürecidir. Vs.
Sayın Bakan, yüreklerin kapısını çalmalı ve oraya hitap edebilmenin yolunu bulmalı.
Anneyi de, babayı da, çocuğu da, toplumu da kurtarmanın yolu bu bana göre.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar