‘Sivil darbe’ nasıl ilerliyor?..

Osman Can, değerli hukukçu ve Anayasa Mahkemesi raportörü, ‘Tecrübe Konuşuyor’da ayrıntılı olarak anlatmıştı.
Almanya’da 1919-1933 döneminde, yani Weimar Cumhuriyeti Almanyası’nda yargı, kendini seçilmiş parlamentonun üstünde görmüştü.
Ordu ile işbirliği içinde oynadığı bu rolle Alman yargısı, demokratik rejimin işleyişini kilitlemiş, böylece 1933 yılında Hitler’e iktidar kapısı çok daha kolay açılmıştı.
Türkiye’deki sivil darbe tartışmaları konusunda zihin açıcı bir katkıyı da Oya Baydar yaptı. T24 internet gazetesindeki köşesinde çıkan ‘Sivil Darbe İlerliyor’ başlıklı yazısında(*) yer alan aşağıdaki şu satırlarını okuyup bir pazar günü düşünebilirsiniz.
* * *
“Askeri darbe falan yok, Türkiye’de asıl sivil darbe yapılıyor” diyenlerin çoğu kendilerini “sol” olarak adlandırdıklarına göre, Marx’ın o çok öğretici “Louis Bonaparte’ın 18. Brümeri”ni hatırlamaları kendileri açısından kafa açıcı olabilir.
Sivil darbe hem öğretide hem de tarihin denenip sınanmış pratiğinde, meşruiyetini halktan alan seçilmişlerin, silahlı gücün açıkça ortaya çıkmadığı koşullarda, yüksek yargı başta olmak üzere, bürokratik oligarşi ve muktedir asker-sivil koalisyonu eliyle iktidardan düşürülmesi demektir.
Evet, işte tam da bu anlamda, Türkiye’de açık askeri darbelerin önünün tıkandığı bir noktada Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay vb. yüksek yargı kurumları başta olmak üzere, hükümete karşı bir sivil darbe zorlaması görülüyor.
Onlarcası arasından birkaç örnek vermemi isterseniz, Anayasa Mahkemesi’nin, eski Yargıtay Başsavcısı Kanadoğlu’nun “mucitliğini” yaptığı Cumhurbaşkanlığı seçimi için 367 oy gerekliliği kararını, aynı mahkemenin parti kapatma kararlarını, son olarak da asker kişilerin işledikleri suçların, örneğin darbe teşebbüslerinin ve sivil halka karşı eylemlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına kapı açan yasayı iptal kararını göstermek mümkün.
Ve nihayet aynı Kanadoğlu’nun, yandaşlarına bile “bu kadar da olmaz” dedirten son beyanlarını hatırlamakta yarar var.
Tıkanmış ve boğulmak üzere olan bu toplumun biraz nefes almasını sağlayabilecek anayasa değişiklikleri konusunda, “AKP anayasa değişikliği yapamaz, çünkü Anayasa Mahkemesi bu partinin irtica odağı olduğuna karar vermiştir” sözleri, sözün gerçekten de bittiği yerdir.
MHP’nin dahi, “Bu, Meclis’in meşruiyetini ve varlığını tartışmaktır”, diye değerlendirdiği bu fetva, sivil darbe zihniyeti ve niyetinin açık yansımasıdır.
Askeri darbe planlarında adı geçen kimi sivillerin, Kanadoğlu’nun sözlerine arka çıkmaları ve tevil etmeye kalkışmaları da ayrıca kayda değer.
Evet, öngördüğü bazı provokasyon eylemleri, metinde yeralan bazı adlar, belirtilen bazı tarihler dışında, varlığı ve seçilmiş AKP iktidarına yöneldiği bizzat plan sahipleri tarafından bile yalanlanamayan balyoz senaryolarının; yalanlanmaya çalışılıp da kılıfa sığmayan onlarca darbe planının ayağa düşüp orduyu da içinden böldüğü noktada, şimdi denenmekte olan sivil darbedir.
AKP’nin veya benzer bir sivil iktidarın otoriter eğilimlerinden, iktidarını darbelere karşı korumak ve pekiştirmek için başvurduğu otoriter ve siyasal etik yoksunu yöntemlerden söz edilebilir.
Savunduğu demokrasiyi hayata geçirmekte başarısız olduğu, özgürlükleri sadece kendisi için istediği ve benzer her şey söylenebilir.
Erdoğan’ın karizmatik liderliğini partisi içinde tek adam otoritesine dönüştürmesi, yandaşlarını güçlendirmek için elindeki bütün imkânları kullanması en sert biçimde eleştirilebilir.
Ancak, karşısında hayatına kast etmiş bunca güç varken, tek dayanağı aldığı oylar olan bir siyasal partinin sivil darbesinden söz etmek, bilerek ya da ezberleri tekrarlayarak yaratılan bir kavram kargaşasıdır, bilinç saptırmasıdır.
En önemlisi de, demokrasiyi kesintiye uğratmak isteyenlerin yolunu açacak taşların döşenmesidir.
Giderek kendini hem yasama hem yürütme erki yerine koyan; TBMM’nin yetkilerini ve tasarruflarını engellemenin de ötesinde gasp eden yüksek yargı, bir de Kanadoğlu’nun AKP anayasa değiştiremez fetvasını alınca, sivil darbede bir adım daha atılmış olmaktadır.
Kavramların ve onları ifade eden sözcüklerin maksatsız ve doğru kullanılmasını istemek demokrasiye inananların hakkıdır.
* * *
Oya Baydar böyle diyor, katılıyorum ona.
İyi pazarlar!
 

Önceki ve Sonraki Yazılar