Siyasal milliyetçilik mi, hak ve hukuk mu?

Dün, özelikle Kürt sorunundan Kıbrıs’a kadar tüm iç ve dış gelişmeleri, farklı sorunlar ve cephelerde, çok farklı siyasi aktörlerin yeni strateji ve söylemlerinin arayışlarını izlerken, ‘incelikli hukuksal formülasyonların’ yerini ‘milliyetçi’ söylemlerin almakta olduğunu keskin bir endişeyle fark ettim...

Çünkü konu ne olursa olsun ‘milliyetçilik’ ile ‘hukuk’ ayrı düşmeye başlayınca ben endişelenirim...

‘Kürt sorunu’nda ‘vatandaşlık hukukunu’ kerteriz almayan bir yaklaşım da beni ürkütür, KKTC’yi neden Türkiye’den başka bir tek devletin bile tanımadığını ‘hukuksal’ olarak sormamak da...

Çünkü bilirim ki ‘güç’ ile ‘hukuk’ aynı noktaya gelmiyor ise aradaki boşluğu bela doldurur.

***

Kürt sorununda barışa yaklaşıldıkça, toplumsal çözüm yerine şiddeti dayatmaya devam etmek isteyen ürpertici ırkçı söylemin de altını kalın kalın çizmeliyiz...

Eğer bu strateji etkin olmayı başarır ise maalesef vaat ettiği tek şey kan ve gözyaşı olur.

***

Gene, KKTC ve Türkiye’nin çıkarları açısından en büyük yararı sağlayan Annan Planı’nı, Rauf Denktaş Birleşmiş Milletler’in önerdiği gibi Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesi olmadan evvel referanduma götürse idi, bugün KKTC Avrupa Birliği üyesi olmuş, Türkiye’nin de AB sürecinin önü açılmış olacaktı...

Denktaş, Rumların ekmeğine yağ sürerek, Aralık ayında yapması gereken referandumu büyük gayret göstererek önledi ve referandumu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyesi olmasından sonraya bıraktırdı... Şimdi bunun faturası ödenmekte...

Böylece, KKTC’nin ve Türkiye’nin somut çıkarları, muhtemelen tarihin ilerde daha fazla aydınlatacağı nedenlerle dinamitlendi... O sırada buna büyük destek veren CHP yönetimi ve devlet içi etkin odakları da hatırlamakta büyük fayda var...

Dün süreci tıkayanlar bugün gelişmelerden çok mutlu ise bunu da yeniden bir düşünmek, yeniden bir değerlendirmek gerekmez mi?

***

Annan Planı ertesinde, Başbakan Erdoğan’ın dün belirttiği gibi AB, ‘KKTC ile ticaret yapacağına’ dair söz verdi... Ama verdiği bu siyasal sözü tutmadı...

Ancak Türkiye de hukuken yapması gerekenleri savsakladı...

AB’nin verip yerine getirmediği siyasal söz ile Türkiye’nin hukuken yerine getirmesi gerekenler şimdi aynı kefede tutularak çözülmeye çalışılıyor... Bu denklemin ne kadar başarı sağlayacağını bekleyerek göreceğiz... 

Ayrıca, 1998 yılına kadar açık olan ‘liman ve havaalanlarını’ kapatan zihniyeti yeniden bir teşrih masasına yatırmayı da öneririm... Bu konuyu kurcalayacaklar çok şaşırabilir...

***

Siyasal milliyetçilik, bireyi bir yana koyarak kan bağı üzerinden ırkı yücelten, Sanayi Devrimi sırasında burjuvazinin ürettiği bir ideolojiydi... Burjuvazi bu sayede iç pazarın tek egemeni oldu...

Bugün çağ değişmekte...

Bill Gates örneğinde olduğu gibi beyinsel yaratıcılığın en büyük zenginliği doğurduğu yeni bir dönemdeyiz... İnsan, kutsalların en kutsalı ve evrensel hukuk tek ölçü olmaya doğru gidiyor...

***

Bunu anlamayan ya da anlamak istemeyen veya bu tarihsel gerçeğe direnen ne oluyor?

Cevabı, Miloseviç’in siyasetine ve hayatına bakarak bulabilirsiniz... 

Dün, özelikle Kürt sorunundan Kıbrıs’a kadar tüm iç ve dış gelişmeleri, farklı sorunlar ve cephelerde, çok farklı siyasi aktörlerin yeni strateji ve söylemlerinin arayışlarını izlerken, ‘incelikli hukuksal formülasyonların’ yerini ‘milliyetçi’ söylemlerin almakta olduğunu biraz da bu nedenlerle keskin bir endişeyle fark ettim...

Önceki ve Sonraki Yazılar