Soframızdaki canavar

Soframızdaki canavar, genetiği değiştirilmiş sebze ve meyveler

 

Ailemiz ve dostlarımızla sofraya oturdugumuzda, salatamıza ve yemeklerimize doğradığımız domatesin, salatalığın ve etini yediğimiz hayvanın yediği bitkinin genleri ile oynanabileceğini düşünebiliyormusunuz? Örneğin yediğiniz domatesin virus geni veya salatağın balık genleri veya etini yediğimiz hayvanın yediği bitkinin tavuk geni taşıyabileceğini biliyormuydunuz? Bu tür ürünlerin insan üzerindeki uzun suredeki etkileri tam olarak bilinmeden sırf ticari kaygulardan dolayı, insanlığın içerisinde bulundugu gıda sıkıntısı, açlık ve kuraklıklar bahane edilerek insan tüketimine sunulmuştur. Biz domates, salatalık ve et yediğimizi düşünürken, aslında bir çeşit büyük laboratovarda gönüllü olarak yeni ürünlerin insan üzerindeki etkilerinin araştırılmasında kullanılıyor olabiliriz. 

Genetiği değiştirilmiş organizma ne demektir?

Bitkilere moleküler biyoloji ve genetik mühendisliğinin değişik yöntemleri kullanarak genelde bakteri, virus ve değişik canlılardan (balık vs) alınan DNA’ların başka canlılara yerleştirilmesidir. Eğer bu işlem bir bitkiye yapılmış ise bu işlem sonunda o bitkiye ya kendinde olmayan yeni bir özellik kazandırır veya mevcut olan bir özelliği değiştirilmiş olur. Bu işlemi yapış amacı o bitkinin kalitesinin ve üretiminin artırılmasıdır. Örneğin, bir bakteriden alınan DNA’nın pamuk bitkisi içine genetik mühendisliği teknikleri kullanılarak konulması sonucunda pamuğun belli bir böceğin zararından korunması amaçlanır. Böylelikle pamuk üretiminin ve kalitesinin artması amaçlanmaktadır. Fakat bu amaç ticari hedefine ulaşmakla birlikte, çok sayıda beklenmedik sağlık ve biyoetik problemi gündeme getirmiştir. Elde edilen bitkiler belki ticari ve bilimsel olarak amaçlarına ulaştılar ama bunların tüketimi ile ilgili ilk verilere göre bu tür ürünlerin yayılımı ve tüketiminin  kontrolsuz şekilde artması aşağıda özetle sayacağımız sebeblerden dolayı hayvanlar, insanlar, çevre ve yerel tarım için tehlikelidir.

Büyük gıda şirketleri özellikle milyonlarca insanın temel gıda kaynağı olan endüstriyel değeri olan buğday, pirinç, mısır, domates, patates, soya, buğday, kabak, balkabağı, ayçiçeği, yer fıstığı gibi bitkiler ile başlamıştır. Bu sayı her geçen gün artmaktadır. Bugün ABD’de üretilen mısır, soya benzeri bitkilerin çoğu genetiği değiştirilmiştir. Ülkemizde de hızla artan miktarda genetiği değiştirilmiş bitkiler üretilmekte ve tüketilmektedir. Olay sadece bu bitkilerin bireysel tüketimi ile sınırlı kalmamakta, mısır, pamuk, soya, prinç ve patetes gibi endüstriyel bitkilerden elde edilen yağ, un, glikoz şurubu, nişasta ve benzeri ürünlerin ve bunların kullanılması  ile elde edilen hazır gıdaların da aynı tehlikeyi taşıma riski vardır. Genetiği değiştirilmiş bitkilerin kullanılması ile görülen sağlık problemlerinin başında, bu ürünlerin insanda ölümle sonuçlanan kas dokusunda hasara yol acan zehir etkisi göstermesi, hayatı tehdit eden ciddi allerjik reaksiyonlara yol açması, doğan bebeklerin ciddi beyin hasarı ile doğması ve kanser riskinin artması gelmektedir. Genetiği değiştirilmiş soya fasulyesi yiyen sıçanların yeni doğan yavrularının yarısının öldüğü gözlemlenmiştir. Bu tür yiyeceklerdeki diğer ciddi problem ise, bitkilere hastalıklardan korumak için aktarılan antibiotik DNA’larıdır. Bu tür gıdaların tüketilmesi ile insanlarda ve hayvanlarda antibiotiklere karşı direnç artmıştır. Bu tür yiyecekleri yiyen canlıların mide barsak sistemindeki yararlı organizmalar olur ve onların yerine normalde vucudda bulunmayan son derece zararlı organizmaların üremesine yol açabilir. Almanya ve Hindistan’da bu tür bitkilerden yiyen inek ve koyunların öldükleri gözlenmiştir.

Genetiği değiştirilmiş organizmaların kullanılması ulusal güvenliğimiz için de tehlike arz etmektedir. Şöyleki; bu bitki ve tohumları üreten şirketler tüm patent haklarını ellerinde tuttuklarından ve bu bitkiler bir sefer ürün verdiklerinden dolayı, üretici ve tüketiciler her zaman dışa bağımlı kalmaktadır. Ülkemizin öz zenginliği olan bitki türleri de ve yüzyıllarda oluşan genetik zenginlik de yok olmaktadır. Topraklarımızın kimyasal özellikleri değişime uğramaktadır. Bu içine düşülen durumu uzun vadede daha da ciddi kılmaktadır.

Çözüm olarak yapılması gerekenlerin başında, verimli tarım arazilerinin  korunması ve buraların tarım dışı başka amaçlar için kullanılmasına müsade edilmemelidir. Bu toprakların düzenli analizleri yapılarak verim özelliklerini yitirilmesine müsade edilmemelidir. Devlet olarak, henüz daha geç kalınmadan yerli ve doğal üretim teşvik edilmelidir. Yerli ve doğal üretimin hastalıklarla doğal yollarla mücadelesi teşvik edilmelidir. Halkımıza sağlıklı ve doğal gıda tüketimi ve üretiminin önemi anlatılmalı ve bu ürünlerin tüketilmesi ve üretilmesi teşvik edilmelidir. Gıda üreticileri ürettikleri gidaların nasıl elde edildiğini etiketlerinden çok açık ve net şekilde belirtmelidir. Devlet gıda üreticilerini doğal yollardan elde edilmiş gıdalar üretmeye teşvik etmeli ve yönlendirmelidir. Tüketiciler olarak biz de alış veriş yaparken alacağımız yiyeceklere çok dikkat etmelıyiz. Nasıl üretildiği bilinmiyen süslü paketlerdeki hazır yiyecekleri tüketmek yerine, çok fazla al benisi olmasa da doğal yollarla üretilmiş sebze ve meyveleri tüketmeliyiz. Yoksa daha önce hiç adını duymadığımız hastalıklar ve mikropların adını öğrenirken, büyük gıda şirketlerinin kobayı olarak kullanılacağız.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.