Sorunlu reyting sistemi

Türk televizyonlarına hakim olan programcılık anlayışını besleyen ana atar damar reytingdir. Reyting, televizyon programlarını yönlendiren zihniyetin temel göstergesidir. Herhangi bir program, televizyon ekranlarına sürüldüğünde, ertesi gün program yapımcıları, kanal yöneticileri reyting raporlarını önlerine alarak dakika dakika, saniye saniye programın performansıyla ilgili olarak tartışma yaparlar. Eğer o programın reytingi ilk yüz programın içinde çıkmamışsa, hemen ertesi hafta biletini kesmenin formüllerini ararlar. Fakat, televizyonlardaki programların kaderini belirleyen reyting sistemi ise sorumlu değil, sorunludur. Bu noktada defalarca reyting sisteminin doğru, güzel, hakkaniyetli olmadığını, insanları güzele yönlendiren, ahlakı ve maneviyatı önceleyen bir yapıda kurgulanmadığını yazıp çizmiştik. Çünkü sistem kurgulanırken, tamamen yanlış, eksik ve çarpık şekilde kurgulanmış durumda. Türkiye nüfusu 73 milyon... Reyting sisteminin ele aldığı hane sayısı ise oldukça komik rakamlarda seyrediyor. Bu sistemin ortaya getirdiği veriler ise çoğu zaman Türkiye ortalamasını yansıtmaktan çok uzak. Bu çarpık ve yanlış sistemin ortaya getirdiği verilere dayanarak program üretenler, "Ne yapalım halk talep ediyor, biz de veriyoruz?" komik gerekçesinin arkasına sığınarak, yaptıkları işe haklılık payı uydurmaya, çaldıkları minareye kılıf uydurmaya çalışıyorlar.

Bu halk, hiç mi belgesel seyretmek istemez?.... Bu halk, hiç mi tartışma programı seyretmek istemez? Bu halk hiç mi milli manevi değerlere bağlı bir dizi veya program seyretmek istemez? Verilere bakarsanız, durum tam tersi...

Önceki gün, Blomberg HT televizyonunda Faruk Bayhan'ın hazırlayıp sunduğu İkonoskop programını seyrediyordum. Programın konuğu NTV Televiyonu Ana Haber Bülteni Anchourmani ve belgesel programlar üzerine ün yapan Can Dündar'dı. Can Dündar, geçmiş dönemde yaptığı belgesellerle ilgili olarak ilginç ve kamera önüne yansımayan olaylardan bahsetti. Belgesellerinin hikayesini ve nasıl ekranlara geldiğini teferruatlıca anlattı.

Belgesel, zahmetli bir program türü. Belgesel, maddi olarak beslenmesi gereken, aylarca, yıllarca hazırlanması gereken bir program türü. Ama, ortaya koyduğunuz 45 dakikalık ya da 3 bölümlük, dört bölümlük bir belgeselle insanlara geçmişle ilgili veya hazırladığınız konuyla alakalı olarak bir çok şeyi görsel olarak kolayca aktarabilme imkanına sahipsiniz.

Kitap ve gazete okuma oranlarının yerlerde süründüğü ülkemizde, bu tür belgesellerin ekranlara getirilmesi gerekliliğini kelimelerle anlatabilmemiz çok zor.

Zira, televizyonlarımızın hayatımıza girdiği 1990'lı yıllardan itibaren, insanlarımız dünyayı "televizyon ekranlarından izleyerek" yorumlayan, düşünmeyen, konuşmayan, sorgulamayan bir prototipe dönüştürülmüş durumda. Kadın kuşaklarının ünlü isimlerinden Şebnem Kısaparmak, yaptığı programlarla ilgili olarak, "Biz, iyi güzel şeyleri, bir hap gibi hazırlayarak insanlara veriyoruz. Onlar da hangi manevi rahatsızlıkları varsa, o konuda şifa bulurlar" demişti. Aynen böyle olmalı aslında!

Dünyayı izleyerek yorumlamaya alıştırılmış insanlarımız için, görsel özellikleri güçlü, metinleri doyurucu, tarihsel ve sosyal perpestifte her şeyi teferruatlı şekilde analiz eden belgeseller hazırlanmalı. Bu belgesellerin maddi altyapısı, televizyonların bir araya geldiği ortak bir platformdan, mesela ortak bir havuzdan karşılanmalı. Bu hususta, RTÜK ön ayak olmalı... İnsanımızın dünyayı analiz etme yeteneğini kazanması için bir an önce güzel işlere doğru adımlar atılmalı.

Bu devran böyle gitmez!

Önceki ve Sonraki Yazılar