Faruk SÖNMEZ
Sözün Yağmuru, Kalbin İklimi
İnsan, ağzından çıkan her kelimenin sorumluluğunu taşıyan bir varlıktır. Söz, dilden çıktığında artık sahibinin değil, muhatabının kalbine iner. Bu yüzden kelam, bir yağmur gibi olmalı; ne fırtına gibi yıkıcı, ne de kuraklık gibi sessiz… Merhametle, incelikle ve ölçüyle inmelidir gönüllere. Çünkü söz, kalbi yeşerten bir rahmet de olabilir; kalbi solduran bir zehir de.
Tasavvuf ehli, “Her söz bir nefesle ölçülür.” der. Zira her nefes, insana verilen sınırlı bir emanettir. Nefesin kıymetini bilen, kelamın da hakkını bilir. Yunus Emre, “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.” derken, sözün gücünü değil; sözün edebini anlatmıştır aslında. Edepli bir söz, gönül kapılarını aralar; kabaca söylenmiş bir söz ise o kapıları sonsuza dek kapatır.
Ne güzel der Mevlânâ: “Söz söyleyen kişi, sözünün içinde gizlidir.” Hakikaten de insan, ne düşündüğünü değil, nasıl söylediğini anlatır sözleriyle. Yumuşak bir dil, arınmış bir gönülden doğar. Kırıcı bir dil ise nefsin sert kayalarından süzülür. Hangisini tercih ettiğimiz, aslında kim olduğumuzu gösterir.
Bir yağmurun sesi gibi olmalı sözümüz. Ne gök gürültüsüne karışmalı, ne rüzgârın hışmına yenik düşmeli. Sessizce, yavaşça, gönül toprağına düşmeli… Çünkü bir damla söz, bazen bin dua olur; bazen bir kalbin kırılmasına sebep.
Velhasıl, sözümüz nefsin değil, gönlün elinden çıksın. Yağmur gibi rahmet taşısın. Ve unutmamalı insan; her söz bir iz bırakır, kimi çiçek açtırır, kimi diken büyütür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.