Türkiye gelecek stratejisini belirlerken

Değişen Şartlar ve Türkiye: Türkiye artık çağa ve etrafına farklı bakmaya başlayan bir devlet konumuna girmektedir. Türkiye, 2011 yılı ile birlikte yeni gelişmelere hazırlanan, daha dinamik ve yeni bir vizyona hazırlanan bir devlet görünümü kazanmaya başlamıştır. Türk aydın ve idarecileri, akademisyen ve medya mensupları yavaş yavaş,  geçmişten ziyade, geleceğe bakarak bir karar verme süreçine girmişlerdir. Dolayısı ile tepkisel (reaksiyoner) bir politikadan çıkarak, ileriye dönük (pro-aktif) bir politikaya geçiş yapmaya başlamışlardır. Dünyadaki dğişimler bunu icap ettirmektedir.

Yine, 2010 yılı ile 21. yüzyılın ilk onluk dilimi (decade) tamamlanmış olup, 2011 ile ikinci onluk dilime girilmiş bulunulmaktadır.

Yirmibirinci yüzyılın ilk dilimi savaşla başlamıştır. 2001'de ABD'de saldırıya uğrayan, New York'ta "İkiz Kuleler"i ve onu takiben ABD'nin  Afganistan'da başlattığı  işgal ve savaş ile 21. yüzyıl başlamıştır .Yüzyılın ilk onluk diliminin tamamlandığı şu günlerde,

Afganistan'da savaş hâlâ devam etmektedir.

Afganistan hâlâ işgal altındadır ve savaş bitmekten ziyade komşu Pakistan'a da yayılacak gibi görülmektedir.

NATO bağlantısı ile Türkiye de Afganistan'a asker yollamıştır ve hâlâ oradadır.

2003 yılında ise ABD'nin "Saddam Hüseyin'i iktirdardan indirmek ve Irak'ta bulunduğu iddia edilen Kitle İmha Silahlarını bulup, yok etmek amacı ile başlattığı Irak işgali bölgeyi kana bulamıştır. Türkiye komşusundaki gelişmelerden çok etkilenmiştir. Durumun 2010'daki görünümü ise şudur:

Irak tamamıyla mahvü perişan olmuş, bütünlüğü sarsılmış durumdadır.

Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt birimi ve idaresi oluşmuştur.

Orta Doğu'da tüm dengeler sarsılmış ve bölgeyi büyük huzursuzluk sarmıştır.

İsrail bu durumdan fevkalade yararlanmış ve Filistin topraklarında istediği gibi "yeni yerleşim merkezleri" kurup, genişletmiş ve yapılan anlaşmaların çoğunu da hiçe saymıştır.

Irak hâlâ işgal altındadır. ABD gelecekte, çekilse bile 50,000 kişilik bir Amerikan gücü uzun bir süre Irak'ta kalacaktır.

2005'den itibaren, Avrupa Birliği içinde de tehlikeli gelişmeler görülmeye başlamıştır. Çeşitli Avrupa ülkelerinde İslam'a karşı ve Avrupa'da çalışan azınlıklara karşı hem bir İslam karşıtlığı ve hem de "yeni-ırkçılık" yükselişe geçmiştir. Avrupa'da ve dünyada bir "Karikatür Krizi" yaşanmış, sonraki yıllarda İslam dinine, Peygamberine ve ibadet yerlerine yapılan saldırı ve hakaretler artmıştır. Adeta II. Dünya savaşı öncesi bir sosyal ve siyasi ortam yeniden oluşmaya başlamıştır.

Türkiye, hem içinde bulunduğu uluslararası teşkilatlar ve hem hem de üstünde yaşadığı önemli jeo-startejik alan sebebiyle bütün bu gelişmelerden etkilenmiş ve pek çoğu ile doğrudan muhatap olmak durumunda kalmıştır.

Dünya hızla değişmektedir. Ekonomik olarak küreselleşmiş olan bir dünyada yaşanmakta olan kültür çatışmaları ve yeni siyasi güç mücadeleleri Türkiye'nin de yeni stratejiler belirlemesini zorunlu kılmıştır.

Yeni stratejiler belirlenirken: Başarmak için değişen şartlara ayak uydurmak ve derhal duruma uyum sağlamak gerekmektedir. Ya oyunun bir oyuncusu olarak kurallara uyulur ya da bir "oyun kuran" olunur. Türkiye artık sadece bir oyuncu olmaktan çıkıp, aynı zamanda bir "kural koyan" ve "oyun kuran" durumuna geçmek zorundadır. Hem Türkiye içindeki değişmeler, hem dünyada değişen konjonktür ve hem de bölge ihtiyaçları bunu gerektirmektedir.

Türkiye'nin bu gelişmeleri görmesi ve stratejisini belirlemesi artık daha aktif bir politika yaptığının işaretidir. Belki de bir adım önde olması bazı diğer aktörleri rahatsız etmekte ve hatta ürkütmektedir. Bu sebepledir ki "Türkiye'de eksen kayması" oluyor şeklinde yorumlara başlamışlardır. Bu konuda başı çeken de İsrailli ve Amerikalı yazarlardır. Türkiye'nin kendi milli çıkarlarına göre hedef belirlemesi, iyi komşuluk metodları ile ekonomik krizle mücadele etmeye çalışması ve birçok konuda umulandan daha iyi sonuç alması nedense "eksen kayması" olarak adlandırılmıştır. İngiltere veya Fransa benzer politikalar geliştirdikleri zaman onların "eksenleri sabit kalmış, kaymamış" olmakta ama Türkiye benzer bir şekilde bir girişimde bulunsa, hemen feryatlar yükselmektedir.

Değişen bir dünyada "durağan olmak" bir felakettir. Gerilemektir, başkalarına tabii olmak demektir. Diğer bir tarifle, sahnelenen oyunda aktör değil sadece kenarda duran "figüran" olmak demektir. O halde figüran değilde ana aktör, as oyuncular arasında olmak isteniyorsa, elbette daha değişik stratejilerin de uygulanması şarttır.

Türkiye, Balkanlarda ve Kafkaslardaki rolünü yeniden tarif ve tayin etmeli ve bunlara uygun yeni adımlar atmalıdır.

Bu yeni kararlarını, yeni metodlarla pekiştirmeli ve en önemlisi de iletişim kanallarını ve özellikle de TV yolunu  dikkatle kullanmalıdır. 21. yüzyıl artık bir ileri teknoloji, nano-teknoloji ve iletişim yüzyılıdır. Buna ayak uydurmak şarttır.

Türkiye, Orta Doğu ve özellikle de Avrasya politikalarını dikkatle belirlemeli ve gelişmelere yeni açılardan ve yeni işbirlikleri ile bakmalıdır.

İçine girilen yüz yıl, artık bir "Asya yüzyılı" olacaktır. Bunu görmemek veya bilmemek tamamen çağın dışında kalmak olur. Durumun ciddiyetini anlamak için ABD'nin Asya'daki faaliyetlerine, Rusya'nın yeniden Türk Cumhuriyetleri ve Kafkaslarla olan ilişkilerine ve Çin'in, Asya projelerine göz atmak kafi gelir.

Türkiye bu yeni gelişmelerin neresinde olmalıdır? Elbette ki içinde. Türkiye'nin bulunduğu teşkilatlar (NATO gibi, AGİT gibi) dolayısı ile bunların içinde olmak zordundadır.

Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan'daki gelişmeler kadar, İsrail ve Mısır'daki gelişmelerle de ilgilenmek ve her biri için ayrı ve etkin bir tutum ve politika oluşturmak zorundadır.

Türkiye yeni bir vizyon için mutlaka milli çıkarlarını ve değerlerini koruyacak ve daha ileri seviyeye taşıyacak plan ve çalışmalar yaparak ülke içinde çoğulcu bir katılım ve desteği de sağlayarak stratejilerini geliştirmek mecburiyetindedir. Yirmibirinci yüzyılın ikinci dilimi çok hareketli geçeçeğe benzemektedir.

Yine bu dönemin sonunda yani 2023'de Türkiye 100. yılını kutlayacaktır. Bu hedefe kilitlenerek, büyük düşünmek ve sağlam planlama yapmak gerekliliği vardır. Burada herkese bir görev ve mesuliyet düşmektedir.

 

Geri izlemetrackback

Önceki ve Sonraki Yazılar