2010'da sinemada "sessiz devrim"

2010 Avrupa Kültür Başkenti'nde önümüzdeki bir kaç ay boyunca, özellikle de Aralık'ta tam anlamıyla bir sinema şöleni yaşanacak: Türkiye'de, imkân verildiğinde, medeniyetimizin düşünce, sanat, estetik ve hayat kaynakları sahici, samimi ve yaratıcı bir şekilde sinemaya aktarıldığında, bizim dünyaya nasıl esaslı, gönendirici ve özgün bir film dili armağan edebileceğimizin ipuçlarını gösterebilecek filmlere imza atmamızın hiç de zor olmadığını göstermiş olacağız.

Bunlardan biri, adeta hat sanatının diliyle hat sanatını anlatan, sadece belgeselde değil, öykülü kurmaca filmde de özgün bir film dilini nasıl geçekleştirebileceğimizin ipuçlarını sunan "Hat: Bir Medeniyet Çizgisi" başlığıyla Gökhan Ateştürk'ün yönettiği belgesel film çalışması. Filmin, bu hafta Cuma günü Maslak'ta, TIM / Türker İnanoğlu Kültür ve Gösteri Merkezi'nde galasını yapacağız.

Çekimleri Japonya'da, Çin'de, Hindistan'da, Mekke ve Medine'de, Kahire'de ve tabii ülkemizin çeşitli şehirlerinde gerçekleştirilen hat belgeseli, sadece bizim hat sanatımızı anlatmıyor: Kuşatıcı ve kucaklayıcı bir bakışla Çin, Hint, Latin ve Mısır yazı sanatlarını ve geleneklerini de özlü bir şekilde, özgün bir dille özetliyor. Metnini Savaş Barkçın'ın ustalıkla, ince ve derûnî bir zevkle ve dille yazdığı, seslendirmesini Engin Noyan'ın adeta sinema perdesini "yırtmanıza" imkân tanıyacak kadar izleyiciye -ve metne- ruh üflercesine, enfes bir şekilde yaptığı 60 dakikalık filmimizi izlediğinizde, salondan arınarak, derin sorular sorarak, kendinizi, hayatı, eşyayı ve hakikati keşfetmenin coşkusuyla çıkacaksınız ve "eğer dünyada birileri bundan sonra hat sanatıyla ilgili bir film yapacaksa, Gökhan Ateştürk'ün filminin koyduğu çıtayı esas almak zorunda kalacak ve bu seviyeyi, estetiği, niteliği yakalayabilmek için çok çaba harcamak zorunda kalacak" diyeceksiniz.

Filmi izlediğinizde, hat belgeselimizle yalnızca ülkemize değil, dünyaya bir başyapıt armağan ettiğimizden kuşku duymayacağınızı şimdiden söylemek isterim.

Başyapıt olarak nitelendirilecek çapta eserler ortaya koyabilmemizi mümkün kılan şey, hiç şüphesiz ki, filmlere ayırdığımız büyük bütçeler, hiçbir ideolojik ayırım gözetmeden her kesimden yönetmenle, sinemacıyla, medeniyet kurucu ve medeniyetleri koruyup kollayıcı bir şehir olarak İstanbul üzerinden bizim dünyaya ne söyleyebileceğimiz sorusunun izini -pergel metaforu ekseninde- sürmeye seve seve soyunan sanatçılarla titiz bir çalışma gerçekleştirmiş olmamız oldu.

Yaptığımız çalışmanın çapı hakkında fikir verebilmek için diğer projelerimizden kısaca sözetmem yararlı olabilir: 2010 bünyesinde 54 projeyi hayata geçirdik: Bunlardan 7'si uzun metrajlı öykülü film, bir o kadarı etkinlik, diğer projelerse belgesel film çalışması.

Film diline yenilikler getireceğini söyleyebileceğim büyük projelerimizden bazıları şöyle: Senaryosunu Ayşe Şasa'nın yazdığı, Özkul Eren'in yönettiği 16. yüzyıl İstanbul'unu bütün görünür görünmez yönleriyle resmeden "Saatçi: Bir İstanbul Masalı" bunlardan biri. Bir diğer filmimiz usta yönetmenlerimizden Ali Özgentürk'ün çektiği "Görünmeyen" filmi. Genç kuşak yönetmenlerden Hüseyin Karabey'in çektiği, aralarında Bosna'lı yönetmen Aijda Begiç'in de bulunduğu 7 ayrı ülkeden yönetmenin birer kısa filmle katkıda bulunduğu "Unutma Beni" bir başka filmimiz.

Belgesellerden 33 şehrin anlatıldığı "İstanbul'un Şehirleri"; Kurtuba, Paris, Venedik gibi 9 Avrupa şehriyle İstanbul'un karşılıklı ilişkilerinin, alışverişlerinin ve rüyalarının anlatıldığı "Saatler İstanbul'u Gösterdiğinde"; Hüseyin Aydemir'in çektiği Osmanlı İstanbul'unda kültür, sanat ve hayatın kalbinin attığı mekân olan "Divanyolu"; senaryosunu İsmail Kılıçarslan'ın yazdığı, yapımcılığını Türk sinemasının en deneyimli yapımcılarından Cengiz Ergun'un üstlendiği ve İsmail Güneş'in yönettiği "Bir Medeniyet Rüyası"; sekiz ülkeden sekiz yönetmenin katılımıyla gerçekleştirilen, genç, yetenekli yönetmen arkadaşlarımızdan Mahmut Coşkun'un çektiği, metnini genç kuşağın parlak isimlerinden Tarık Tufan'ın yazdığı Sinan belgeselimiz şu an aklıma gelen, ses getirecek, dil kuracak çalışmalarımızdan bir kaçı.

 

* * *

2010 kurumu, çeşitli beklenmedik sorunlar nedeniyle büyük ölçüde yeni bir ekiple oldukça geç bir tarihte kültür başkenti projesini hayata geçirmeye soyundu. 2010 kurumu'nda, mütevazi ama yılmaz bir iradeye sahip Yürütme Kurulu başkanımız Şekip Avdagiç'in her türlü zorluğa göğüs gererek gösterdiği yetenekli, içtenlikli yönetimi ve Genel Sekreterimiz Yılmaz Kurt'un özverili ve titiz çabaları sayesinde normal şartlarda böyle bir kurumdan beklenmeyecek bir performans ortaya konuldu.

Benim şahsen benimsenen "kültür başkenti" konseptine, ortaya konan çeşitli ürünlere, çalışmalara ve kurumun işleyişine ilişkin çok ciddî bazı eleştirilerim var. Bunları her bakımdan önümüzü açan, her türlü sorunumuzla yakından ilgilenen Devlet Bakanımız Hayati Yazıcı başta olmak üzere diğer yönetici arkadaşlara her fırsatta ilettim.

Önceki ve Sonraki Yazılar