Bölünmüş yoğun hayatlar

Şu bizim durumumuz nedir Allah aşkına! Kulağımız Anayasa Mahkemesi'nden gelecek Ak Parti'yle ilgili kapatma davasının kararında... Gözümüz Ergenekon savcılarının hazırladığı 2455 sayfalık iddianamede... Bir yandan Kandil ve Zap'a yapılan hava saldırılarını izlerken bir yandan da İstanbul/Güngören'de patlayan bombaların artçı sokunu yaşıyoruz...

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkede, insanlar bu kadar yoğun bir hayat yaşamıyorlar. Bir tek Türkiye'de, bizler, dikkatlerimiz bölünmüş halde birkaç kişilik yoğun hayatlar yaşıyoruz.

Anayasa Mahkemesi'nden ne tür bir karar çıkacağını bilmiyorum; oysa bunca yıllık siyasî gözlemcilik bana bu konuda ışık tutmalıydı. Davanın siyasî yönüne dönük özelliklerini alt alta koyup değerlendirdiğimde vardığım sonuç “Kapatılacak” kanaati oluyor. Hukuk bilgim ve kulağımı etrafa verdiğimde işittiklerim ise “Kapatılmayacak” kanaatine varmamı getiriyor.

Bu kanaatlerden ancak biri doğru olabilir, ama hangisi?

Kendilerinden karar vermelerini beklediğimiz yargıçların durumunun da benden pek farklı olmama ihtimali büyük. Onlar da akılları ile hisleri arasına sıkışmış görüntüsünü veriyorlar; varacakları kararın her değişik varyasyonu ülkenin kaderi üzerinde farklı sonuçlar doğurabilecek çünkü.

İktidardaki partinin kapatılma tehdidi altında bulunması ülkede yıllardır varlığını hissettiren 'Ergenekon' adlı örgütün yargı önüne çıkartılması olayını unutturmuyor; tersine, ilk bakışta aralarında hiçbir ilişki görülmese bile, bu davanın da en az kapatma davası kadar ülkenin kaderinde önemli bir etkisi olacağını düşünüyorum. 2455 sayfalık iddianamede sergilenenler hepimizin hayat hikâyesi aslında; kurtulmamız gerektiğine inandığımız, bizden sonra gelenlerin yaşamaması gereken çarpıtılmış hayatların hikâyesi...

Ülkenin son 25 yılını derinden etkileyen bir de PKK gerçeğimiz var. Terör örgütü Irak'a açılan savaşın bıraktığı boşlukta sınırlarımız ötesinde bir sığınak buldu ve istediği zaman can alıcı eylemler sergileyebiliyor. Irak'ın Kandil ve Zap bölgelerine sıkça yapılan hava saldırıları militanların barınaklarını yok etmeyi amaçlıyor. Askerî açıdan güçlü olması gerekiyor Türkiye'nin, ama teröre zemin teşkil eden sorunun özüyle ilgili cesur adımlar atmayı da unutmayarak...

İki gün önce en büyük kentinin en kalabalık semtlerinden birinde çoğu çocuk ve kadın 17 can alan, 100'ün üzerinde masumun yaralanmasına sebep olan kanlı terör eylemlerine muhatap olmuş bir ülkede, bu yüzden, teröristin kabaca kimliğini öğrenmekte zorlanılır elbette. Eylem, Ak Parti kapatma davasının şu veya bu biçimde sonlanmasını etkilemek için sahnelenmiş olabilir mi? Ergenekon operasyonunu saptırmak veya gözden düşürmek, “Biz de size gösteririz” mesajını vermiş olmak için mi yapıldı yoksa? Son örneği dün Kandil ve Zap üstünde uçan uçakların bıraktığı bombalara bir ön-ödeme olmasın?

Bunların hepsi ülkemiz için geçerli ihtimallerdir.

Şu anda karşı karşıya kaldığımız sorunların her birini ateşi yükselterek bünyeyi zayıflatacak birer âfet sayabiliriz. En ufak bir hararet değişiminde vücudumuzun ne hale geldiğini hatırlayalım. Ülkemizi bir anda dört ayrı ölümcül rahatsızlık birden vuruyor ve biz ayakta kalmaya çabalıyoruz.

Hiçbir bünye bu kadar yükü kaldırmaz. Bir an önce içinde debelendiğimiz bu durumdan kurtulmaya ve kararlılıkla yolumuza devam etmeye bakmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar