Deprem mi, Fukaralık mı?

8 Mart sabahı şiddetli bir sarsıntı ile uyandı Elazığ; Fakat Karakoçan merkezli bu sarsıntı yıkıcı etkisini Kovancılar Bulanık yöresinde gösterdi ve bir çok köy adeta yerle bir oldu. Resmi rakamlarla 41 vatandaşımız hayatını kaybetti.

Depremden yaklaşık 2 saat sonra ulaşabildiğimiz köyler adeta toz bulutu içerisinde kalmış. Yollar; kovancılar, Elazığ ve çevre illerden gelen araçların istilsına uğramıştı. Yeni yapılan 2 şeritli duble yollar 5 şeritten devam etmeye çalışan araç trafiğini karşılamaya çalışırken, duble yolların yapılmadan önceki halini hatırladık birden.

Kilometrelerce uzayan araç trafiğinin içerisinde bir an önce akrabasına, komşusuna yetişmek isteyen insanların feryatları yankılanıyor kulağımızda. Bir çoğu deprem anında kendilerine gelen sonrasında bir daha ulaşılamayan telefonlardaki imdat çığlıklarına ulaşmaya çalışıyor.

Ana yoldan köy yol ayrımına bin bir güçlükle ulaşıyoruz. Jandarma ekipleri köy durağından geçişlere izin vermiyor, bir yandan da trafik akışın sağlayarak ambulans ve acil yardım araçlarının köye ulaşmasını sağlamaya çalışıyorlar.

Depremden çok kısa bir süre sonra Sivil Savunma ve Acil Yardım ekiplerinin köylere ulaştığını Jandırma helikopterlerinin uçuşlarından anlıyoruz. Bir taraftan ambulans helikopterlerle yaralılar taşınırken, jandarmanın da enkazdan ölü ve yaralıları çıkarmaya çalıştığı ve bir çoğuna kısa bir süreçte ulaşıldığı bilgisini alıyoruz.

Öğlene doğru köylere giriş izni veriliyor, karşınızda ki manzara kelimelerle tarif edilemeyecek boyutta. Bir çoğu kerpiçten yapılmış evler adeta yerle bir olmuş. Ara ara görünen taş ve betonerme evler de artık oturulmayacak durumda. Yıkılan miareler yollarda ve zeminde oluşan yarıklar zaten depremin yıkıcı etkisini size hemen hissettiriyor.

Kimi kaybettiği yakınlarına ağıt yakarken kimi de enkazın altından üç beş eşyasını kurtarmaya çalışıyor. Boyunlarından zincirli hayvanların kendilerini kurtaramayarak can vermiş olduklarını bakar bakmaz anlıyorsunuz, kimisinin ayakları kırık kimisinin boyunları. Yaralı olupta yaşayabilecek durumda olanlar çıkarılıyor diğerleri kesilmek suretiyle acılarına son veriliyor.

Genç bir kızın küçücük bir buzağıyı, bulduğu bir kaç elbiseyle ısıtmaya çalıştığı ve “Annesi ölmüş, bu da üşüyor onu ısıtmaya çalışıyorum” dediği o manzarada, insanın içindeki sonsuz sevgiye ve merhamete şahit oluyorsunuz.

Küçük Keko'nun kaybettiği annesi ve kardeşinin çıkarıldığı yerden tüm yalvarmalara rağmen ayrılmadığı ve uzanıp “onlar gelecek” dediği, nenesinin yaktığı kürtçe ağıtlar, yürek parçalayan sahnelerle adeta dünyadan kopuyor, böylesi acıların yaşanmaması için yaradana sığınıyorsunuz.

“Fukaralık yeğenim fukaralık” diyor yanı başımdaki gözü yaşlı amca, “Biz bilmiyor muyuz betondan sağlam evler yapmayı?” kaybettiği 3 torununa ağlıyor.

Hayvancılık ve Tarımla geçiniyorlar. Köylerde genç nüfüs yok denecek kadar az, gençlerin bir çoğu geçimlerini sağlamak için ya büyük şehirlerde ya da başka başka ülkelerde rızkını arıyor. Kimi sevdasına doyamadığı yavuklularına kavuşmak, Kimi daha sevmeye doyamadığı bebelerinin kimi de ailesinin geçimi sağlamak için gitmiş gurbete. Bir zamanlar sürülerini otlattığı, çoban kavallarının sesini dinlediği bin bir nebatatın yetiştiği güzelim dağlar terör belasına feda edilince gurbet acı vatan olmuş hepsine. Yaşlı, kadın ve çocuklar yakalanıyor depreme, bir çoğunun gücü yetmiyor kendilerini ve diğerlerini kurtarmaya.

Kovancılar Kaymakamı Selçuk Aslan ve 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Mustafa Korkut Özaslan'ın depremin hemen arkasından bölgeye yetiştiğini öğreniyoruz. Mehmetçikler gözlerinden akıttıkları yaşlarla yetişiyor depremzedelere. Büyük bir özveriyle kurtarmaya çalışıyorlar yaralıları. Köylülerin “Allah razı olsun askerimizden, devletimizden. Hemen de yetiştiler. Bütün ihtiyacımızı karşılıyorlar” diyor ve “Eskiden böyle miydi günlerce soranımız olmazdı” demeyi de ihmal etmiyerek.

Vakit öğlen olduğunda Kızılay ve sivil bazı yardım dernekleri de yetişiyor depremzedelerin imdadına. Sıcak yemekler, battaniyeler ve çadırlar dağıtılyor. Sağlık ekipleri kurdukları çadır ve prefabrik odalarda ilk yardım görevini başarıyla gerçekleştiriyor. Gelen sosyoloğlar özellikle çocukların bu ağır travmayı atlatmaları için elleriden geleni yapıyor. Jandarma olası bir yağma ve yeni bir felaketin önüne geçmek için tam bir disiplin içerisinde görevini yapıyor.

Deniz Feneri 100 prefabrik ev malzemesi getiren tırlarıyla köyün hemen dışında bekliyor. Can suyu derneği kolilerle yardım dağıtıyor. Elazığ Belediyesi, Diyarbakır Belediyesi, Tunceli Belediyesi gıda ve giyecek yardımı yapıyor. Antalya Belediyesi erzak dağıtıyor, daha ismini sayamayacağım bir çok dernek, kuruluş, şahıs ve Belediye hepsi orada. Her kes yaraları sarmaya çalışıyor.

Devlet Bakanları, Elazığ Milletvekilleri, Elazığ Valisi ve tüm Kamu Kurum amirleri deprem bölgesine ulaşıyor. Elazığ Valisi Muammer Erol Başkanlığında ki kriz masası tüm bu çalışmaları başarılı bir şekilde koordine ediyor. Bakanlar ve Elazığ Milletvekilleri yapılabilecek tüm çalışmaların gerçekleştirilmesi için ne gerekiyorsa esirgenmeyeceğini belirtiyorlar.

Bir gün sonra taziye çadırları kuruluyor. Hemen tüm siyasi parti temsilcileri deprem bölgesine gelerek depremzedelerin acılarını paylaşıyor.

Depremden 3 gün sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geliyor deprem bölgesine. İncelemelerini yapıyor. Tek tek ilgileniyor depremzedelerle, çadırları geziyor. Soruyor depremzedelere: “Bir eksiğimiz var mı, yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye. Dinliyor hepsini, içtenlikle. Köylülerin, “özellikle askerler depremin ilk anından itibaren yardımımıza koştular, destek oldular'' demesi üzerine duygulanarak 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Mustafa Korkut Özaslan'a teşekkür ederek kalkıp sarılması unutulmayacak bir sahne olarak hafızalara kazınıyor.

Ve Başbakan çok kısa bir sürede konutların yapılacağını, telef olan hayvanların yerine yenilerinin verileceğini ve tüm ihtiyaçlarının ivedilikle giderileceğini belirterek ve gerekli talimatları vererek ayrılıyor deprem bölgesinden.

Büyük bir felaketin erken ve kontrollü bir müdahale ile nasıl minimize edileceğini bu deprem ve sonrasında yaşananlar bize gösterdi.

“Ah bir de bu fukaralık olmasa....”

mail: trntoprak@hotmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum