Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

ŞAİR YAZAR ABDURRAHMAN TÜMER İLE EDEBİYAT ÜZERİNE...

 

 

İçimden “keşke zaman satılık olsa da boş zamanı olan insanlardan satın alsam” diye kendi kendime mırıldanırım.                                                                                  Abdurrahman Tümer

Ey aşk için yollara düşmüş yolcu!

Yokuştur aşkın yolu;

Çiledir,

Dikendir,

Bilmezsin…

 ---------Ayakların kanar

 ---------Ellerin kanar

 ---------Yüreğin kanar

 ---------Dönemezsin….

 

Ey aşk için yollara düşmüş yolcu!

 Yusuf''tur aşkın yolu;

Kuyudur,

Zindandır,

Bilmezsin…

 ----------Hüzün olur

 ----------Hasret olur

 ----------Firkat olur

-----------Dönemezsin…

 Ey aşk için yollara düşmüş yolcu!

Çöldür aşkın yolu;

Aklın alır,

Fikrin alır,

Canın alır,

Bilmezsin…

----------Ferhat olur

 ----------Kamber olur

 ----------Mecnun olur

 ----------Dönemezsin….

diye sesleniyor Abdurrahman Tümer  “Aşk Yolcusu” isimli şiirinde. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde doğan şair-yazar-organizatör-TV. Programcısı ve kadim dostum, Sevgili Abdurrahman Tümer ile son kitabı ve çalışmaları hakkında söyleşi yapmak istediğimde sağ olsun beni kırmadı.

 Bugüne dek 8 kitaba imza atan Tümer, 26 OCAK 2014’te uluslararası kültür ve sanat şöleni başarı ödülünü Ankara’da, 02 Şubat 2014’te ‘2013 ALTIN DÜŞÜNCE ALTIN KALEM ÖDÜLÜ'' nü de İzmir Buca’da, 11 Mayıs 2014’te yılın girişimci ve edebiyat ödülünü aldı.

Bunun yanı sıra birçok ödül ve plaketlerle onurlandırıldı. TV programları, Şiir dinletileri, Paneller, İmza Günleri ve Organizatörlük uğraşları arasındadır.

-Değerli şair yazarım, hoş geldiniz… Bazı dostlar vardır, edebiyat ve sanat aşkıyla yanar, ilerler, çizgisinden taviz vermeyerek ilerledikçe dostlarını sevindirir, gönüllerde büyük yer edinir. Siz de benim için öylesiniz inanın.

Son eseriniz SENİ MELEKLER GETİRSİN mart ayında yine Kanes Yayınları’ndan harika bir tanıtım ve kapakla okurlarına ulaştı. Öncelikle hayırlı uğurlu olsun diyorum. Çocuğu olmayan bir bayanın çocuk yapabilme özlemin, hasretini kaleminizin size ait yürekleri dağlayan bir üslupla yazdınız, gerçek bir hayattan esinlendiğiniz bu romanın yazım aşamasında neler hissettiğinizi bizimle paylaşır mısınız?

-Öncelikle röportaj yapma nezaketiniz için çok teşekkür ederim. Aynı yayınevinden kitap çıkarmış bir yazar ve kadim bir dost olarak sorularınıza cevap vermek benim için bir onurdur.

Evet, buyurduğunuz gibi ‘Seni Melekler Getirsin’ adlı romanı gerçek bir hikâyeden esinlenerek yazdım. Bir insan sahip olduğu değerlerini kaybedince daha çok iyi anlıyor. Mesela bazı aileler Allah’ın onlara verdiği çocukların kıymetini bilmez, onlara bakmaz, sokaklara atarlar. Bazı aileler de çocuk yapmak için yurt içinde ve yurt dışında gitmedik doktor bırakmaz, tedavi görmeye çalışırlar. İşte bu kitabı acısıyla tatlısıyla bu duyguları yaşayan insanlara ayırdım.

 -Seni Melekler Getirsin gerçekten çok güzel bir isim… Esere isim bulmak yazarların bazen çok zorlandıkları bir süreç oluveriyor. Siz de nasıl oldu?

-Romanın ismini beğendiğinize sevindim. Teşekkür ederim. Çok doğru. Bir kitaba isim bulmak bazen en zor iştir. Romanın içeriği ne olursa olsun güzel ve etkileyici bir isim bulmalısınız. Çünkü rekabet dolu bu piyasa

bunu gerektirir.  İsmi güzel olan bir kitap diğerlerinden her zaman bir adım öndedir. Biz de bunu önemseyerek Kanes Yayınlarıyla istişare ederek ismi bulduk.

Romanı okuyan okurlarınızdan nasıl tepkiler aldınız? Özellikle bayanların ağlayarak okuduğu konusunda şüphem yok ama sizden de duymak isteriz.

 

-Bize gelen tepkiler çok olumlu. Hatta kitap bazı sitelerde en çok satanlar listesinde. Konu çok hüzünlü olduğu için kitabı okuyan her kişinin mutlaka gözleri dolacak ve belki bir iki damla gözyaşının düşmesine mani olamayacaktır. Bir okuyucum şöyle dedi ‘Hocam inanın romanı elime aldığımda bırakmak istemedim. Hem ağlıyor hem gözyaşımı siliyor hem de okuyordum. Bir gecede bitirdim. Çok sürükleyici ve sizi hikâyeye bağlayan bir özelliğe sahip. Bu ve buna benzer görüşler var. Bu da beni sevindiriyor, daha fazla yazmama sevk ediyor.

 -Çeşitli şiir organizasyonları ile son yıllarda büyük başarılara imza attınız. Organize çok zor ve meşakkatli bir iştir. Öncelikle eşinizin ve organizede görev alan arkadaşlarınızın desteği elbette olmuştur ama böyle büyük ve sağlam programların güzellikleri tatlı yorgunluğu bastırır kanısındayım. Yaptığınız programlardan bahseder misiniz?

- Biz 2013 yılında Atks Platformunu (AbdurrahmanTümer Kültür Sanat Platformu) kurduk. Dünyada ve Türkiye’ de bir ilk olan Uluslararası şiir şölenini 11 Mayıs 2014 yılı Pazar günü 1.Uluslararası İstanbul Boğazı Kültür Sanat Şöleni  adı altında 81 ilden gelen şair, yazar ve sanatçı dostlarımızla İstanbul Boğazı’nda büyük bir gemide gerçekleştirdik.

Onun hemen ardından yine Türkiye’ de bir ilk olan Büyük Çekmece’de yaz mevsiminin son akşamlarından birinde sahilde deniz kıyısında ateşler yakılarak, meşaleler dikilerek, şarkılar ve türküler eşliğinde şiir şöleni gerçekleştirdik.

Bu yılda 31 Mayıs 2015’ te Pazar günü 2.Uluslararası İstanbul Boğazı Kültür Sanat Şöleni’ni yine 81 il ve yurt dışından olmak üzere 250 kişiyle sınırladığımız yazar, şair, sanatçı ve bürokratların katılımıyla büyük bir gemide yaptık.

Kısacası ATKS, Türkiye’ de ve dünyada yapılmayan, yapılamayan ilkleri gerçekleştiren bir kurumdur. Hatta çok değerli şair ve yazar olan Ali Özkanlı Hocamız katıldığı 1. gemi şölenimiz için aynen şu ifadeyi kullandı:

''Kurumların dahi gerçekleştiremediği şiir şölenlerini ATKS tek başına gerçekleştiriyor''.

Kımetli hemşehrim şair-yazar Ali Özkanlı hocama da buradan selam olsun diyelim o halde. İki çocuk babası olarak onları edebiyata karşı nasıl yönlendirdiniz? Neler yapıyorsunuz? İletişiminiz nasıl?

Çocuklarıma sürekli kitap okumalarını tavsiye ediyorum. Her şeyin başı okumaktır. Okumadan bir yere gelemezsiniz. Tabi bunu yaparken de önce kendiniz çocuklarınıza örnek olmalısınız. Gittiğim tüm kitap fuarlarından onlara faydalı kitaplar almaya çalışıyorum. Çocuklarımı kitap okurken görmek beni mutlu ediyor. Gece yatmadan önce onlara kitaplardan bir bölüm okuyorum. Ailelerin çocuklarıyla sürekli iletişimde olmaları lazım. Onları sürekli internet ortamında kendi başlarına bırakmamak gerekir. Zira kitap onların kelime hazinelerinin ve bilgilerinin artmasına sebep olur, diye düşünüyorum.

 

Asıl işinizin tekstil olduğunu biliyoruz. İşiniz ile kaleminiz arasında kaldığınız oluyor mu? Vakit yetiyor mu?

Bir yazar için, hele çalışan bir yazar için zaman altın değerindedir. Bazen bir kahvehanenin yanından geçtiğim zaman insanlara bakıyorum. Boş boş oturuyorlar. İçimden keşke zaman satılık olsa da bu insanlardan satın alsam diye kendi kendime mırıldanırdım. Ben İstanbul’un Eyüp ilçesinde ikamet ediyorum. Çoğunlukla dolmuşlarla Şişli’ de ki iş yerine giderim. İstanbul trafiği malum, bazen yirmi dakikalık yol bir saati bile geçer. İşte ben gelişte ve gidişte toplam iki saatlik yolda en az iki kitap yazdım. İnsanın bir hedefi varsa kendi zamanını kendi ayarlar diye düşünüyorum. Bazen beni hiç kimsenin tanımadığı cafelere giderim ve orda yazarım. Kalabalık ortamlarda yazmayı severim ama kimsenin beni tanımadığı kalabalıklarda daha rahatım. Zira boş gezenin boş kalfaları çok var bu zamanda, aylak aylak dolaşan ve zamanını boşa harcayan insanlar. Sizi gördüklerinde en az yarım saatinizi yerler. Onun için yazar bir insan bu gibi zaman katillerinden uzak olmaları lazım diye düşünüyorum.

  

 

Kesinlikle katılıyorum. Ben de her oturduğumuzda aynı muhabbetle zamanımı çalanlardan kaçarım zaman zaman… Eflatun demiş ki “Küçük işlere gereğinden fazla önem verenler, büyük işler başaramayanlardır”. Edebiyat camiasında bilmeyenler daha çok eleştirir, çamur atar, eser üretmeden üreteni küçümser, herkes kendini en güzel yazan sanır, büyük resmi göremez ama karşı tarafın küçük hatalarını büyütür. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

-Katılıyorum. Maalesef her camiada vardır böyle insanlar. Hep bardağın boş tarafını görmek isterler. Sırf başarınızı takdir etmemek için. Hiç unutmam televizyon programının henüz ilk haftalarıydı. Bazıları hayırlı olsun diyeceğine ‘gömleğinizin rengini beğenmedim’ ya da ‘parmağınızdaki yüzük hiç uymamış’ gibi moral bozucu ve başarınızı hazmedemeyen cümleler sarf etmişti. Oysa ben bir köylü çocuğuyum. İstanbul’a gelip Tv. programı yapmak benim için gerçekten mucize gibi bir şeydir. Ellerimle, tırnaklarımla bir yerlere gelmeye çalışıyorum. Ve buna rağmen insanlar bunların hiç birini görmeyip, bardağın boş tarafıyla uğraşırlar. İşte ben bu gibi insanların maksatlarını anladığım için gülüp geçiyorum bazen. Tam tersi başarıya yürümek için bir kamçı olarak sayarım. İnsan geldiği yeri asla unutmamalıdır. En zirveye çıksa da büyüklenmemeli, kendini ‘oldum’ kibrinde olmamalı. İster bir milyon kitabı olsa, ister bir milyon şarkı sözü ya da bestesi olsa nafile. Önce saygın bir duruşu olmalı, tabiri caizse adam gibi olmalı. Aksi takdirde yaptığı Herşey kendi egosunu tatmin etmekten başka bir şey yapmış olamaz. Bir yazarın ya da bir şairin eserlerinden çok kişiliği olmalı, vakur bir duruşu. İşte bizler Atks platformu olarak yılın enlerini seçerken hep bu kriterlere dikkat ediyoruz.

 

Türkiye’de edebiyat istenilen noktada mı? Neler yapılması gerekir? Her yazarın yapması gereken sorumlulukları var mı bu konuda sizce?

Aslında kitap fuarlarına gidip gözlemlediğim zaman her yıl gittikçe daha da kalabalıklaşan okuyucu kitlesine şahit oluyorum. Bu da edebiyatımızın iyi ve doğru yolda olduğuna yorumluyorum. Yayın evleri şu yıllarda sadece roman bastırmak istiyor. Şiir kitaplarına maalesef rağbet çok az.  Stantlara gelen okuyucular önce romana bakıyor, inceliyor ve satın alıyor.

 Yazmak için birikim lazım öncelikle. Çok kitap okumak ve az uyumak gerekli.

Bir kitap için birkaç kütüphaneyi hiç yorulmadan gezebilecek bir azme ve hevese sahip olmalısınız. O kitabı bulamadığınızda akşam başka semte ki kütüphane için nasıl gideceği planlarını yapmalısınız. Sosyal bir insan olmalısınız. Her düşüncede ki insanlarla oturup muhabbet edebilmelisiniz. Mesela bir gece vakti yalnız başınıza çıkıp kafanızı dinleyebilmelisiniz.

Buğdayın altın sarısına dokunmak, toprağın kokusunu alabilmek ve yağmurda şemsiyesiz dolaşabilmelisiniz. Yani hayatı bizzat kendiniz yaşamalısınız, acısıyla tatlısıyla ve her şeyiyle…

Ama en önemlisi yazmak için öncelikle aşık olmalısınız.. Gökyüzüne, denize, dalgalara, martılara ve aklınızı çelen bir çift zeytin karası gözler. Geceleri hiç uyumamalısınız. Uyuduğunuzda onun hayallerinin sizi terk edeceğini, uzaklara gideceğini, bir daha dönmeyeceğini düşünerek gözkapaklarınızı dahi kapatmamalısınız. Yüreğinize dalga dalga ilhamların geldiğini kaleminizin ‘hadi yaz’ diye sizi dürtmeye başladığında anlamalısınız. Şeyhler eskiden boşuna mı tekkeye kayıt yaptırmak için gelen müritlere  ‘Sen hiç âşık oldun mu?’ diye sorar. Mürit ‘hayır’ cevabı verdiğinde ‘git öyleyse âşık ol öyle gel’ diye yanıt alırdı şeyhinden. Beşere âşık olmazsan, doğaya, tabiata âşık olmazsan, kalbini bir çift göze yakmazsan, ilahi aşkın merdivenlerini nasıl çıkacaksın ki?  Aşk olmalı önce aşk. Ekmekten, sudan önce bir yazar için…

Yazık ki edebiyat toplantılarında, şiir dinletilerinde bile gruplaşmalar, dost ahbap ilişkileri, komşuculuk oyunları süregelen şeyler… Gülünç ama kıskançlıklar diz boyu. Eserin kalıcı olup olmamasına değil, yapılan reklama aldanan, çevresinin iltifatlarından “ne oldum” diyerek kaybolan kesim çok fazla. Türkiye’deki yazar şairin yarısını tanıdığınızı farz ederek soruyorum; bu konuda siz ne diyeceksiniz?

Maalesef gruplaşmalar çok. Her grup kendi yazarına şakşakçılık yapıyor, kolluyor, methiyeler diziyor. Hatta yazdığı eser beş para etmemesine rağmen, o kitabı yılın kitabı veya yılın yazarı diye tanıtıyorlar. Çok iyi biliyorum sözde şair ya da yazar olan zatları grubu tarafından neredeyse her ay yılın şairi, yılın adamı diye seçiyorlar. Yani kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Kendi grubunda olmayan yazar ve şairleri ise edebi bakımından gerçekten dünyanın en iyisi olmasına rağmen onu tanımaz, görmez sürekli kötüleyip çamur atarlar. Bunun için okuyucuların bu konuda seçici olmaları gerekir, reklamı çok olan kitapları değil, gerçekten edebi değeri yüksek olan kitapları ve yazarları tercih etmeliler. Gerçi zamanla bu şakşaklarla, pohpohlamarla bir yerlere getirilmeye çalışılan sözde şair ve yazarlar bir bir ortadan kaybolmaktadırlar.

Evet, iyi bir şair-yazar olduğuna inananların belki de sadece sabretmeleri gerekiyor. Haklısınız. Peki, bir diğer sorum; televizyon programlarınız devam ediyor. Program içeriği, amacı hakkında bilgi verir misiniz? Ekibiniz nasıl, memnun musunuz?

İki televizyon kanalında hafta bir yayınlanmak üzere yapım ve sunum bize ait olan ‘Biraz şiir, biraz müzik’ adlı programını değerli partner arkadaşımla birlikte yapmaktayız. Program kültür sanat içeriklidir. İsminden de anlaşıldığı gibi şiirlerle, şarkı ve türkülerle çok güzel bir program yaptığımıza inanıyorum. Ekibimiz de çok başarılı, hepsini yürekten kutluyorum.

 Yazarlık, şairlik asla terkedilemeyen bir mutluluk… Sizin için de şüphesiz böyle. Sizinle ilk kez tanışanların tepkileri nasıl oluyor, bir iki anınızı okurlarımızla paylaşabilir miyiz?

-Gerçekten de öyle. Yazarlık ve şairlik tatlı bir tutkudur. Rabbimizin yüreğimize nakşettiği bir mutluluk, omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur. Sorumluluk diyorum çünkü kalem en tehlikeli bir silahtan bile tesirlidir. Bunun için onu sürekli iyiye, doğruya, sevgi ve barışa yönlendirmeliyiz. Dostluğu ve kardeşliği yazmalıyız. Maalesef günümüz dünyasına baktığımız zaman her taraf açlık, sefalet ve savaş manzaralarıyla dolmuş. Kötülük yazabilirsiniz ama şunun çok iyi bilinmesi lazım. Kötülük her zaman şeytandandır. İyilik ise Allah’tandır. Bu yaklaşımda olan bir yazar ya da bir şairin çevresi yüreği çok güzel insanlarla dolup taşar. Bu görüntü bile ona büyük bir huzur ve mutluluk verir kanaatindeyim.

 Seni melekler getirsin isimli romandan bir paragrafı paylaşmak isteriz, izin verir misiniz?

 

Elbette…

Yüreğindeki evlat özlemiyle yanıp tutuşan bir kadının kedere gark oluş hikâyesi… Sabır ve metaneti duygularına katık eden biçare kocasının ise elinden hiçbir şey gelmiyordu. Sümeyye’nin günbegün tükenişine ve neredeyse saplantı hâline gelen akla zarar, fikre ziyan gelgitlerine seyirci olmak eritiyordu adam yüreğini. Sümeyye, ölü doğmuş ve hatta doğmasına izin verilmemiş tüm bebekleri görüyordu düşlerinde. Hepsinin saçlarını okşarken, avaz avaz feryat ediyordu: “Seni melekler getirsin!” Sadece ve sadece anne olabilmekti dileği. Ne cenneti istiyordu ayaklarının altında, ne de Araf’ta kalmak sonsuza değin. Azrail’den bir parça daha izin istiyordu, ömrü yetsin ve içine çektiği son nefes bebek kokusu olsun diye. Sonrasında ölebilirdi.

Geleceğe dair projeleriniz hakkında ipucu alalım mı? Ne dersiniz?

Tabi ki. Atks platformu olarak tüm gruplaşmalara inat bizler edebi değeri olan yazar ve şairleri taçlandırmaya devam edeceğiz.

 Şahıs olarak ta çok yakında Kanes Yayınlarından çıkacak bir şiir kitabı ve bir romanım var. Bunun müjdesini şimdiden size verebilirim.

Son olarak okurlarımız için bir şiirinizi rica edelim.

Tabi ki memnuniyetle, son yazdığım şiirlerimden.

 

GİTME

Gitme!

Gökyüzü düşer üstüme

Taşıyamam firkatini

Gece olurum

Hasret olurum

Yalnız kalırım…

 

Gitme!

Yüreğimi kaplayan gül ismin

Alabildiğince mühürlüyken dudağımda

Ümitlerim müebbete mahkum olur
Kanadı kırık bir kuş gibi çırpınır dururum..

 

Düş yüreğime bu gece…

Ömrümden bir çınar büyüt

Açtır hüküm giymiş pencerelerimi

Sessiz hecelerimden yıldızlar yağdır

Sırılsıklam ben ol!

 

Gitme!

Asr-ı saadetime viran düşer

Har düşer

Nar düşer

Lime lime dökülürüm…

Gitme!

Sevgili gitme!

Sensiz yaşayamam ölürüm..

                                       Abdurrahman Tümer

 

Size ulaşmak, romanınızı imzalatmak isteyen okurlarımız için katılacağınız fuarlardan bir ikisini paylaşabilir miyiz?

- En yakın olan 07-15- Kasım 2015 tarihleri arasında düzenlenecek olan 34.Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı var. Ardından 27 – 28 Kasım 2015 Denizli’ de imza günü ve şiir dinletim olacak. Bir hafta sonrası da Türkiye’nin en büyük yazarlarından olan Sinan Yağmur dostumla Konya ilinde imza günüm olacak. Okuyucularımı bu etkinliklerime beklerim.

 Değerli dost, yorduk sizi yine… Çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum, Allah yolunu bahtını açık etsin diyorum. Nice eserlere, programlara imza atmanızı diliyorum.

Asıl ben teşekkür ederim Fatma Hanım.  Nezaket dolu bu röportajınız için. Bu vesileyle başta siz olmak üzere yüreği güzel tüm dostlarıma, birbirinden değerli okuyucularıma kalbi selamlarımı iletiyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Allah'a emanet olun.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.