Fırıncı Ağabey

Bazı insanlar vardır hayatta… Onlar ışıktırlar… Nur gibi yaşarlar. İçinize nüfuz ederler ama siz bundan hiç rahatsızlık duymazsınız…

Çünkü nurdur onlar…  İncitmez… Yaralamaz. Örselemez.

Aydınlatır sadece…

Siz de aydınlandıkça kendi farkınıza varırsınız. Bir nevi kendinize dönersiniz.

Gözünüz afakta takılı kalmaz, enfüse döner…

Aklınızda aydınlanır, gönlünüzde… Hatta tüm duyularınız bundan yararlanır. Artık sizi dış âlem o kadar alakadar etmez. Zira bakışınız değişmiştir. İçinize nur girmiştir.

Bu nur sizi içten içe değiştirmeye başlar. İmar planı devreye girmiştir.

Taklit davranışlardan birer birer sıyrılır tahkik ehli olma yolunda basamakları tırmanmaya başlarsınız.

Tahkik ehli olmak sanırım hem bu çağın önemli bir gereği, gem de içine nur girenlerin kaçınılmaz halleri…

Görür gibi inanıyorlar ve öyle yaşıyorlar.

Araştırmak, gerçeğin peşinde olmak onların hayat tarzı adeta…

Hakikatin durmayan bir yolcusu olabilmek…

Veriye dayanmak, kanıtı önemli saymak…

İşte bu çağın en önemli özelliği ona bu anlayışın temsilcileri onlar…

İçine nur giren insanlar…

İçine nur giren insanlar tanıdım…

Sevdim onları…

Bir dâvânın delisi olmak onların temel özelliği… Diğer pâyeler pek değersiz onlar için…

Hiç de istekli değildirler…

Hak katında kul olmaktır muratları…

Üstadın nazarında da talebe olmak…

Ve öyle kalabilmek…

Kabre bu şekilde girebilmek, suallere bu hakikatlerle cevap verebilmek…

Önce kendileri değişen insanlardır içlerine nur giren insanlar…

Oluşum içeridendir… İnşa oradan başlar… Hakikatleri hazmetmek esastır. Temel prensip İman ve Kur’an hakikatleridir. Bu hakikatlere ‘hakikatli bir tilmiz’ olmaktır.

İçeriden başlayan bu inşa hareketi dünyayı da ihya etmek derdindedir. Bu ihya hareketinin adı içine nur giren insanların dilinde “hizmet”tir.

En çok kullandıkları kelimedir günlük dilde…

Ve yaşanan elbette…

Bu hizmet aşkı onlar için dünyayı bir medrese haline getirmiştir. Getirmeye de devam etmektedir.

İçine nur giren insanlar tanıdım demiştim. Bunu bir şükür vesilesi olması bakımından zikrettim.

Ahmet Altan’ın Taraf Gazetesinde kaleme aldığı ‘Odundan Meyve’ yazısı elden ele dolaştı. Okundu. Pek çok haber sitesinde yer aldı, paylaşıldı. www.risalehaber.comsayfasında da yer aldı. Burada Ömer Özcan’ın yaptığı röportajda Mehmet Fırıncı ağabey; “Ahmet Altan; Said Nursi’yi görmüş adeta” diyordu.

( http://www.risalehaber.com/news_detail.php?id=130341) Gecenin ilerleyen bir vaktinde tekrar ‘Outlook’uma gelen bu paylaşım benim de yazma cesaretimi tetikledi.

Fırıncı ağabey benim de tanıdığım ve saygı duyduğum nur bir insan… İçine nurları doldurmuş bir kişi… Er kişi…

Nur kişi…

Ve sürekli içindeki nuru paylaşıyor… Arz sathında… Dur durak bilmeden…

İçine nur girenler ışık hızını da elde ediyor belki kim bilir?

Fırıncı ağabey ince bir insan…  Zürefadan bana göre…  

Hiçbir tavrı incitici değil, kaba değil… Naif sözleri… Kadife gibidir davranışları…

Ve hiç bitmeyen tebessümleri vardır. Solmayan bir gül gibidir, somurturken hiç görmezsiniz. Yüzünde gönlünde açan nur çiçeklerini bulursunuz daima…

Hakikatleri o hakikate uygun hal ve etvar içinde söylemek gerektiğini fiilen gösteren bir gönül ehli Fırıncı ağabey… Son röportajında söylediği şeyler de bunun açık bir göstergesi…

Bir hatıra; Fırıncı ağabey İslam’a hizmet edenler arasında meşrep farkı gözetmeden değer atfeden, hürmet eden bir kişi… Dr. Haluk Nurbaki hoca ile olan temaslarında bunu yakinen görmüştüm… Tevazuyu meslek edinmiş, değerini hizmet ettiği kaynakla irtibatlandıran bir anlayışın temsilcisi… Pek çok meşrep ehlinde zaman zaman gözleyebildiğimiz ‘Meşrep enaniyeti’nden zerre kadar iz taşamadığını, kendisine bulaştırmadığını bir tokalaşma sırasında hızlı davranıp Nurbaki hocanın elini öpüvermesinden anlamıştım. Uzun yıllar evveldi. Ama hiç unutmadım. Bunları aşan bir kişi olduğunu samimiyetle gösteriyordu.

ESKADER’in her hafta TİMAŞ Kitap Kafe’de düzenlediği ‘Bab-ı Ali Sohbetleri’nde geçen hafta güçlü kalem Eşref Edip Fergan’ın anma günü vardı. Orada Fırıncı ağabeyle selamlaştık. Telefonla konuşmasını fırsat bilerek pek izin vermediği halde atik davranıp elini öpüverdim. Hemen yanında bulunan Risale Haber yetkilisi Abdurrahman Iraz Bey gülümseyerek “Ben başaramadım sen başardın” dedi.

Eyvallah… Öpülmez mi o eller?

Bugün yaşadığımız nice nimetin oluşmasında içine nur giren o insanların gayretleri, emekleri, çileleri vardı… Fırıncı ağabey de o nurlu öncü kadronun yaşayan önemli bir temsilcisiydi. Elbette öpülecekti…

Fırıncı ağabeyi sempozyumlarda da o mütevazı haliyle gördüm hep… Bireysel temaslarımda da… Değişmezdi hali…

Hiç rahatsız etmez, ağırlığını düşürmez. Sze kendinizi kuş gibi hissettirir ayrıca…

Önemli bulduğum ve çok beğendiğim araştırmacı yazar Ümit Şimşek üstadımdan da kendilerini çok duyardım… Bir dönem Dost TV’de birlikte ‘Lahikalar’ adıyla bir program da yapmışlardı. Fırıncı ağabeyin buradaki tavrı ve tarzı da yine bu idi…

İçinde nur taşıyan bu insanlara borcumuz var!

 Mezar taşlarına bile ‘Allah Baki’ yerine ‘Tanrı Baki’ yazdırıldığı günlerde imanın gereği olan cesareti kuşanmış, ölümden korkmamış, dünyaya beş paralık bile değer vermeyerek Nurlu Üstadın peşinde hizmet eri olmuşlardı.

Hâlâ olmaktalar…

Onlara hürmetimiz var…

Ve bitmeyecek… 

canbolatugur@gmail.com / https://twitter.com/ugurcanbolat 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum