Hukuki dayanak yok ama yasak var!..

Bir vatandaş Sayın Hayrünnisa Gül ile Sayın Emine Erdoğan hakkında kamusal alanda başörtüsü takıyorlar diye suç duyurusunda bulunmuş ve bu şikayeti inceleyen Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Nuri Yiğit, TCK'da başörtüsü ile ilgili bir suç tanımı ve müeyyide olmadığını belirterek takipsizlik kararı vermiş. Öncelikli olarak böyle bir şikayetin sahibinin mantığını anlamakta zorluk çektiğimi belirtmek istiyorum... Bunun olsa olsa kendisi gibi inanmayan ve düşünmeyene karşı bir tahammülsüzlüğün ifadesi olabileceğini düşünüyorum. Buna karşılık verilen takipsizlik kararını normalleşme yönünde önemli bir adım olarak nitelendiriyorum. Dileriz bu normalleşme süreci devam eder ve gereksiz korku ve baskılardan insanımız en kısa zamanda kurtulur.

Ancak, Sayın Hayrünnisa Gül ve Sayın Emine Erdoğan hakkında verilmiş olan takipsizlik kararına rağmen ülkemizde kamusal alanda başörtüsü yasağı sürüyor. Hem de bazı gençlerimizin geleceğini karartacak şekilde toplumumuzun büyük bir bölümünü rencide eden, dışlayan ve üzen uygulamalar sürüyor. Kısa bir süre önce üniversite sınavına girecek bir kız öğrencinin başörtüsünü çıkartıp peruk takmasına rağmen sınava gireceği okulun kapısından ağlayarak nasıl evine dönmeye mecbur edildiğini gördük. Hâlâ üniversite sınavlarını kazanmış başörtülü kızlarımıza "Ya başını açacaksın ya da üniversitede okuyamazsın" dayatmasının devam ettiği bir ortamda Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili'nin verdiği takipsizlik kararı dileriz bir dönüm noktası oluşturur.

Bu noktada suç duyurusunda bulunan kişinin iddia ve gerekçesini aktarmak istiyorum:

"Türk kadınını temsil görevine sahip kişiler olan Hayrünnisa Gül ve Emen Erdoğan'ın kamu alanı sayılan yurtdışı görüşmelere ve yurt içinde Anayasa ve yasalar ile belirtilen resmi günlere, dinsel kıyafet olan ve siyasi simge niteliği bulunan türban ile katılarak suç işlemektedirler."

Müracaat sahibinin Türk kadınını ille de başı açıkların temsil etmesi gerekiyormuş mantığı ile türbanı bir yandan dinsel kıyafet olarak tanımlayıp ardından da siyasi simge nitelemesindeki çelişkinin üzerinde durmaya bile gerek yok. Belliki tamamen kişisel bir nitelendirmeye dayanan iddialar ve tahammülsüzlüğün ortaya koyduğu bir müracaat söz konusu. Kaldı ki bir insan inancı gereği başını örtüyor ve bu durum birilerinin gündeme getirdiği hayali bir kamusal alan tarifi içine sokularak yasaklanmasını istemenin hiçbir mantığı olmadığını bu köşede yıllardan beri dile getirmeye çalıştık. Bu arada başörtüsünün rejimi ve laikliği tehdit ettiği, iddialarının da hiçbir dayanağı olmadığını da tartışmaya gerek yoktur. Bu tür keyfi yasaklar ve suçlar siyasetin siyaset dışı güçler tarafından şekillendirilmesi çabalarının yoğunlaştığı olağanüstü dönemlerin ürünü olduğunu hatırlatmak ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın takipsizlik kararının ardından hukukçuların açıklamalarından  kısa aktarmalar yapmak yeterli olacaktır. İşte bu açıklamalardan bazı örnekler:

Avukat Kazım Berzeg: Bu kararın bir ilk olduğunu düşünüyorum.

Prof. Dr. Doğu Ergil: Başörtüsü ile kamusal alana girilemez diye bir yasa yok. Yasa olmayınca da yaptırımı yok. Bu suç duyurusunun mantığı Türkiye'de etkili olsa idi bence böşörtülü kadınların çocuklarının asker alınmaması gerekirdi.

Prof. Ergun Özbudun: Kamusal alanda türban takmayı yasaklayan benim bildiğim kadarıyla kanun hükmü yok. Kamusal alan tarifi zaten hiçbir yerde yok.

Prof. Hüseyin Hatemi: Başörtüsünü suç haline getirmek için uğraşan bazı tipler vardı. Hiçbir mevzuatta başörtüsü suç haline getirilmiş değildir. Çok tabii olan bu kararı alkışlıyorum.

Ortada başörtüsünü suç sayan bir yasal düzenleme yok ama yıllarda beri süren yasak ne oluyor? Böyle bir uygulamayı sürdürenler suç işlemiyor mu? Suç işliyorlarsa haklarında herhangi bir takibat yapılmıyor, yapılamıyorsa bunun izahı nedir? Soruları uzatmanın anlamı yok. Kanunsuz suçlar uyduranların rejimi ve demokrasiyi koruma iddiaları anlamsızlaşmaz mı? Cennet ülkemi cehenneme çeviren işte bu kanunsuz suç uydurmalar, dayatma ve uygulamalardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar