İkili ve çoklu ilişkiler

TAHRAN

İranlılar'ın 'rehber' diye andığı dini lider Ayetullah Sayyid Ali Khamenei, Ekonomik İşbirliği Örgütü Zirvesi (ECO/EİÖ) için ülkeye gelen devlet başkanlarıyla teker teker görüştü. Dün, İran gazeteleri, Khamenei ile liderlerin görüşmelerini geniş ve fotoğraflı olarak okurlarına sundu; dikkat çekici bir eksiklikle: Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hiçbirinde yoktu...

Gül'ün görüşme haberinin İran gazetelerinde yer almamasının bir çok sebebi bulunabilir, bazısı mantıklı da olabilir o sebeplerin; ancak yine de gerçek değişmiyor. Bunda, bizim bazı gazetelere de yansıyan, Cumhurbaşkanı Gül'ün İran'a ABD Başkanı Barack Obama'dan 'mesaj' getirdiği algısının rolü olabilir.

İran, hiç değilse liderlerinin kamuoyuyla paylaştıkları niyetler temelinde, henüz Amerika ile aleni diyalog kuracak bir hazırlık içinde görünmüyor. İran basınına yansıyan hemen bütün açıklamalarda, İranlı liderler, konuklarına, “Aman Batılıların tuzaklarına düşmeyelim” tavsiyesinde bulunmaya devam ediyorlar.

ECO/EİÖ Zirvesi vesilesiyle Tahran'a gelen Cumhurbaşkanı Gül başkalarının mesajını değil, Ankara'da yoğrulan yeni bir politikanın işaret taşlarını muhataplarına aktardı. Yalnızca İranlı muhataplarına da değil, ikili görüşme yaptığı bütün liderlere... Söylediği ürkülecek, rahatsızlık duyulacak şeyler de değildi: “Barack Obama'nın seçimini bir fırsat olarak görüp varolan sorunların ortadan kaldırılması için inisiyatifi bizler ele alalım; çözümleri başkalarının dikte etmesi yerine kendi çözümlerimizi geliştirelim...”

Ankara'da oluşturulan bu formül tabloyu tersine çevirmeyi amaçlıyor. Bugüne kadar 'bizim' diyebileceğimiz sorunlar hep 'başkaları' tarafından geliştirilen 'çözümler' yüzünden hâlâ sorun olmaya devam ediyor; çoğu da artık kolayca çözülemez hale geldi o sorunların... Ankara'nın formülü basit: 'Bizim sorunlar' için çözümleri 'bizler' üretelim ve muhataplarımızın karşısına çözümlerle çıkalım...

'Sorun' denilince ilk akla gelen 'Arap-İsrail ihtilâfı' olsa da İran'ın hedef haline getirilmesi ve bunun için yeni bahane 'nükleer seçenek' de bir sorun. Türkiye bu konularda da kabul edilebilir çözümlerin 'kendi aramızda' konuşulmasını arzu ediyor. Bunun için birden fazla siyasi zemin var zaten...

Konunun böyle algılanması Tahran'da rahatsızlık duyulmasına neden sebep olsun ki?

İran'ın sorunların odağı olmaktan çıkması bölgedeki eski 'Ankara-Tahran rekabeti'ni canlandıracağı için esas Türk diplomasisinin bu gelişmeden rahatsızlık duyması beklenebilir. Zirve vesilesiyle Gül'e refakaten Tahran'a gelmiş diplomatlar böyle bir 'tehdit değerlendirmesi'ni işitmek bile istemediler. Türk diplomasisi, bugüne kadar iki ülke arasında varolan yakınlığın, ambargolardan kurtulmuş ve hedef olmaktan çıkmış İran'la da aynen sürdürüleceğine inanıyor.

Türkiye'nin son yıllarda dış politika alanında izlediği yol, ABD ile yakın ilişki içerisinde olmakla birlikte, İslâm Dünyası, Türk Dünyası, Kafkasya, Balkanlar ve Rusya ile de irtibatların güçlü hale getirilmesini amaçlıyor. Tabii Avrupa Birliği'yle tam üyelik hedefli yakınlık da korunarak... Cumhurbaşkanı Gül Rusya'ya gitmişti, bir-iki ay içinde Tacikistan ve Kırgızistan'ı da ziyaret edecek; bu ay Brüksel ve Strasburg'a da gidecek. Obama da Nisan ayı başında Türkiye'ye gelecek...

Bu çok yönlü dış politika Türkiye'nin dostları için de önemli.

Olaya böyle yaklaşıldığında, İran basınının Cumhurbaşkanı Gül'ün Tahran'daki varlığını görmezden gelen tavrını yönetimin rahatsızlığına değil başka sebeplere bağlamamız gerekiyor. Belki de ilk elde aklımıza gelmeyen çok basit bir sebebi vardır bunun...

Kendisinin aktardığına göre, Cumhurbaşkanı Gül'ün Ayetullah Khamenei ile görüşmesi her yönden yararlı geçmiş... “Sözümü hiç kesmeden dikkatle dinledi, zaman zaman olumlu karşıladığını da belli etti” dedi bize.

Önceki ve Sonraki Yazılar