İnsanlığın önündeki en büyük tehdit: NATO

NATO, münhasıran Atlantik ötesi bir gücün dünyaya nizamat vermesi için Soğuk Savaş şartlarında kurulmuş askerî ve stratejik bir örgüttür. Dünya, Atlantik'in ötesindeki bir güçten ibaret değildir; ama NATO kurulurken, art arda yaşanan iki büyük savaştan sonra oluşan vakum NATO'nun Atlantik ötesi bir güç tarafından de facto / fiîlî olarak kurulmasına fırsat vermiştir.

NATO'nun kuruluşu da, varoluşu ve varlığını sürdürüş gerekçeleri de, geleceği de sorunludur ve tartışmaya açıktır.

Yani NATO'nun esaslı bir meşrûiyet problemi vardır. Bugün tartışılması gereken asıl yakıcı sorun, NATO'nun varlığı ve meşrûiyeti olması gerekirken, NATO'nun dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde nasıl kilit rol oynayabileceği konuşulabilmektedir. Hele de Türkiye gibi özellikle de yakın dönemde ilkeli bir dış politika izleyen, uluslararası ilişkiler terminolojisine modern tarihte -belki de- ilk kez güvenilirlik, erdem, vicdan, ahlâk gibi kadîm metafizik kavramları girdiren bir ülkenin son Lizbon toplantısında takındığı tavırla, her bakımdan köklü, sorgulanması gereken bir kimlik krizi yaşayan ve meşrûiyeti tartışmaya açılması gereken NATO'nun meşrûlaşmasına yaptığı katkının hiç de küçümsenecek bir katkı olduğu sanılmasın.

NATO'nun varlık nedeninin neden tartışmalı ve meşrûiyet sorunuyla malul olduğu meselesi hakkında -nedendir bilinmez- pek üzerinde durulmayan bir iki temel meseleye dikkat çekmek gerekiyor.

Öncelikli olarak, NATO'nun kurulmasında İngilizlerin pek bilinmeyen bir rolleri vardır: NATO'nun "beyni" ya da "gizli el"i, dün de İngilizlerdi; bugün de İngilizlerdir. NATO'nun giriştiği her operasyonun gerisinde Amerikalıları lojistik, diplomatik, stratejik ve tabiî askerî olarak destekleyen, kışkırtan aktör hep İngiltere olagelmiştir: Son çeyrek asırda, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu'da (yani Osmanlı coğrafyasında) Amerika'nın NATO üzerinden gerçekleştirdiği operasyonların -çoğunlukla gerçek olmadığı daha sonra ortaya çıkan- gerekçelerinin üretilmesinde ve NATO operasyonlarının meşrûlaştırılmasında hep İngilizler belirleyici roller oynadılar ve nüfûz alanlarını -çaktırmadan- alabildiğine genişlettiler.

Unutmayalım: Amerikalılara NATO'yu kurdurtan ve ABD'yi Avrupa'ya müdahale etmeye kışkırtan kişi Churchill'dir. Churchill, Amerikalılara, "eğer Avrupa'ya müdahale etmezseniz, biz Avrupa'da birbirimizi yiyeceğiz, siz de dünya gücü olma fırsatını kaçırmış olacaksınız" diyerek NATO'nun kurulmasına ve ABD'nin Avrupa (gerçekte Osmanlı) coğrafyasına yerleşmesinde belirleyici rol oynadı.

Buradan da anlaşılabileceği gibi, NATO'nun kuruluşunun görünüşteki gerekçesi, iki paylaşım savaşıyla birlikte harab-u tûrâb olan Avrupa'nın -Anglo-Amerikan hegemonik çatısı altında- toparlanmasıdır. Ama asıl görünmeyen gerekçesi, Toynbee'nin "durduruldu" dediği Osmanlı medeniyetinin çocuklarının yeni bir medeniyet sıçraması gerçekleştirmesini nihâî olarak önlemektir.

Bunun için Türkiye, aslâ kendi hâline bırakılmamıştır; bugünden sonra da kendi hâline bırakılmak istenmiyor. O yüzden Türkiye, NATO'ya alınarak, enterne -dolayısıyla hadım- edilmeye çalışıldı.

Fakat evdeki hesabın çarşıdaki pazara -her zaman- uymadığı görülüyor: Öncelikli olarak, Türkiye'nin NATO'ya girmesi, Türkiye'nin tarihte tatil yapmasına yol açmışsa da, Türkiye'nin Batı'dan gelecek ölümcül, yok edici darbeyi savuşturmasına; bu arada zaman kazanmasına; en önemlisi de toparlanmasına ve şu geçtiğimiz süreçte gözlendiği gibi kendine gelerek, rotasını bularak dünyanın geleceğinin şekillendirilmesinde yeniden gözardı edilemeyecek bir güç, bir aktör konumuna yükselme sürecine girmesine de yol açmıştır.

O yüzden Türkiye, mevcudiyetiyle, NATO'nun tartışmalı varlığına meşrûiyet kazandıran bir rol oynuyor olsa da, aynı zamanda NATO'nun "serseri mayın"ı andıran gücünü ve stratejisini az biraz da olsa frenlemeye çalışıyor. Ancak bu arada Türkiye, kendi rolünün, yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunma imkânlarının tehlikeye girme riskiyle karşı karşıya olduğunu da mutlaka göz önünde bulundurmalı.

Çünkü şu ân yeni bir dünya kuruluyor ve NATO, kurulmakta olan yeni dünyanın önündeki en büyük engeldir. Ve meşrûiyeti sadece kaba güce dayanmasından ötürü sorunlu olan ve bu nedenle istediği yeri, istediği gerekçeyle işgal eden bir "serseri mayın" gibi hareket eden NATO, dünyanın önündeki en büyük tehdittir.

Önceki ve Sonraki Yazılar