‘Model Ortaklık’ ve yanan mahkûmlar

Siyaset ve Ankara ‘acaba mevcuttan daha da iyisi olur mu’ arantısını bile ‘ağır muhalefet’ olarak algılamaya şartlanmış bir geleneğe sahip...

Oradaki tek beklenti mutlak biat ve abartılı övgü...

Bu da dürüst ve haysiyetli bir yazarlıkla asla ve kata biraraya gelemeyecek aşırı obez bir talep...

***

ABD Başkanı Barack Obama’nın, geçtiğimiz yılın Nisan ayında TBMM’de sözünü ettiği ve Aralık ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Obama ile Washington’daki buluşmasında gündeme gelen ‘model ortaklık’ kavramı önceki günkü Obama-Erdoğan görüşmesinde yeniden gündem oldu.

‘Model Ortaklık’ kavramı, Türkiye’nin 1 milyar 600 milyonluk 57 Müslüman ülkesine örnek olacak demokrasiyi, insan haklarını, piyasa ekonomisini ve AB üyeliğini gerçekleştiren bir ülke olma azmini de kapsıyor...

Bunları başararak kendi bünyesini güçlendiren bir Türkiye, ABD ile ortak bir şekilde diğer 56 Müslüman ülkeye de model olacak...

Tarihsel dönüşümün Türkiye’nin önüne küresel bir güç olma imkânını çıkardığı bir dönemde çok daha iyisini aramak ve mevcudu buna göre sorgulamak, başta bundan hoşlanmayanlar olmak üzere bütün ülkeye yapılacak en büyük iyiliktir...

***

Üstelik tüm Türkiye’nin buna çok büyük ihtiyacı var...

Neden mi? 

Çarpıcı bir örnek vereyim...

Beş mahkûm, Van’dan İstanbul’a duruşma için nakilleri sırasında cezaevi aracında görevlilerin gözü önünde cayır cayır yanarak öldü... Adalet Bakanlığı ‘neden yanmamaları gerektiğini’ açıklıyor ama ‘neden öldüklerini’ henüz yanıtlamıyor...

Dün ne oldu; dün gecikmeli de olsa uzaktan video konferansla dinleme yönetmeliği yürürlüğe girdi. Duruşma nedeniyle sevk ve nakillerin en aza indirilmesini amaçlayan Ceza Muhakemesinde Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminin Kullanılması Hakkında Yönetmelik, dünkü Resmi Gazete’de yayımlandı. 

Böylece, tutuklu ve hükümlüler binlerce kilometre yol kat etmelerine gerek kalmadan, video konferansla cezaevinden ifade verip sorgulanacak ve duruşmalara katılabilecekler. 

Demek ki daha iyisi olabiliyor... Bunun için illaki de insanlarımızın bir vahşet içinde yanmasına gerek yok...

***

‘Daha iyisi olabilir mi’ sorusunun altını kuvvetle çizmemize nasıl büyük ihtiyaç olduğunun bir diğer sarsıcı örneğini de Tarhan Erdem, ‘Kanun Gücünde Kararnameleri’ ele aldığı önceki günkü yazısında çarpıcı bir şekilde sergiliyordu:

“Kanunların belli başlı bir konusu vardır, o konunun dışına çıkıldığında yasa tekniğine uyulmamış olur! 1970 öncesinde çok az başvurulan ‘ihtiyaç karşılama’ yanlışlığının, giderek sıklığı ve miktarı arttı, Özal döneminde hızlandı ve sürüp gidiyor. Seçimden önce ‘Torba Kanunu’ adı verilen kanun ile rekor kırıldı derken seçimler sonrasında KHK’lar peş peşe yayımlandı. Sonunda mevzuatımız içinden çıkılmaz hale geldi.

Başlangıçta belli bir proje bulunduğu izlenimi veriliyordu; hükümetin baştan sona yenilenmesi zorunlu olan devlet örgütünde yeniden yapılandırmaya başladığı sanıldı. Seçim sonrasında toplumda yerleşmiş kurallara ve yasa tekniğine saygısız metinler yayımlandığında bütünlüğü olan projenin bulunmadığı anlaşıldı. Yenilenmenin politikası ve ilkesi, nerede ne yapılacağına dair kimsenin bilgisi ve kararı yoktur. Hükümet sorumluluğu taşıyanlar, umursamazlık içinde bir gün bir kural, ertesi gün çok farklı bir kuralı onaylamaktan çekinmemektedirler!

Muhalefet ve aydınlarımız da bu işlerle ilgilenmiyor!”

***

Model olmak, ‘daha iyisi olabilir mi’ sorusunu sürekli gündemde tutmadan mümkün gözükmüyor...

Bir yanımızın Kutup Yıldızı’na, diğer yanımız havı dökülmüş havluya benzemesi bunu zaten ispatlamıyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar