Ortak çözüm imkansız görünüyor

Bu köşede çeşitli kereler dikkat çekmeye çalıştım. Tüm partilerin uzlaşısı ile yeni bir anayasa ya da mevcut anayasada değişiklik yapmanın mümkün olmayacağına vurgu yaptım. Hatta tüm partilerin bir konuda uzlaşmasını beklemek hiçbir adım atmamak, mevcut durumu aynen korumak anlamına geleceğini de hatırlattım. Bunu söylerken elbette uzlaşmanın gereksiz olduğunu söylüyor, çoğunluğu elinde bulunduranların istedikleri değişikliği hiç bir uzlaşma aramadan gerçekleştirmelerini savunuyor değilim. Söylediğim uzlaşma için samimi olarak gereken gayret sarf edilir, sağlanabildiği kadar sağlanır ondan sonrada bilinen yolda yürünür. Aksi halde adım atmak mümkün olmaz çünkü. Bu arada dikkat edilmesi gereken bir başka husus; bir anayasa değişikliği söz konusu ise meseleyi bir gövde gösterisine, ille de benim dediğim olacak noktasına getirmemek gerekir. Ne yazık ki günlerden beri seyrettiğim manzara bu olumsuzluğu gözler önüne seriyor. CHP ve onunla aynı çizgiyi paylaşanlar belli noktalarda adeta bir direniş sergiliyorlar. Meseleye en iyi çözümün nasıl bulunabileceği noktasında düşünmeye bile gerek duyulmuyor. Buna karşılık iktidar partisinin de gelen farklı tekliflere karşı kapıları kapattığı dikkati çekiyor. Kısacası her kesim doğrunun sadece kendisinde olduğuna inanıyor. Ortak bir noktada buluşmak üzere en ufak bir çaba sarf etmiyor, buna gerek duymuyor. Giderek saflarda kemikleşme ortaya çıkıyor. Bu işin sonu nereye varır? Hangi kesimin dediği neticeye ulaşır elbette şimdiden kestirmek mümkün değil ama, kimlerin dediği gerçekleşirse gerçekleşsin görünen o ki, toplumda gergilik giderek artacaktır. Bundan kimin kârlı çıkacağını tartışmaya bile gerek yok.

İktidarın tutumuna örnek olarak iki hususa dikkat çekmek istiyorum. Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş anayasa değişiklik paketini iktidar partisi mensupları kendisine getirdiklerinde değişecek maddelerin madde madde halkoyuna sunulmasının daha yararlı olacağını söyledi. Çok geçmeden bu teklife ret cevabı doğrudan Başbakan'dan geldi. Ardından parti kapatmaları ile ilgili olarak dava açılmasının Millet Meclisi'nin iznine bağlanmasının yanlış olacağı, bunun Yasama Organını yıpratacağı şeklindeki teklife de Başbakan'dan anında ret cevabı geldi. Ben de Meclis'i işin içine sokulmasının yanlış olacağını düşünüyorum ve bu düşüncemi 3 gün önce bu köşede dile getirmiştim. Ebette kimin doğruya dikkat çektiğini zaman gösterecektir. Ancak, madem ki bir değişiklik yapılıyor bu değişiklik yeni sıkıntıları gündeme getirmemelidir. Bunun için farklı tekliflere peşin olarak kapıları kapatmamak gerekir. Aksi halde konuyu tartışmaya açmaya gerek yoktur. Çünkü karşı teklifler üzerinde düşünmeye bile gerek duyulmuyorsa bu tavır " Siz istediğiniz kadar konuşun biz bildiğimizi yaparız" anlamına gelir.

Siyaset sahnesinde yaşanan bu ayrışma ve restleşmeye karşılık halk olayları daha serinkanlılıkla düşünüyor. Söz gelimi 2 Nisan tarihli "Parti kapatmada şiddet şartı" başlıklı yazıma cevap gönderen Ercan Temiztürk isimli okuyucum dava açılmasının millet Meclisi'nin onayına bırakılmasını kendisinin de doğru bulmadığını belirterek şu teklifi getiriyor:

"Değişiklik paketi bu şekliyle Meclis'ten geçse bile (referandum dahil) Anayasa Mahkemesi'nde paketin bu maddesi iptal edilir. Bu riske göz göre göre girmeye gerek yok. Bence en doğru yol ve yöntem bu izni verip vermemek konusunda sadece Cumhurbaşkanı'nın yetkili olması. Meclis'i bu işe hiç bulaştırmamak gerek. Mademki Cumhurbaşkanı partiler üstü, mademki yeri geldiğinde Parlamento'yu fesh etme yetkisi var. Madem ki bundan sonra Cumhurbaşkanı'nı halk seçecek. O zaman en doğru yol bu yetkinin de Cumhurbaşkanı'na verilmesidir. Kalpler ancak bu şekilde mutmain olur."

Okuyucumun bu teklifi bana makul geldi. Geçmişte yaşananlar, Cumhurbaşkanlarının da tarafsızlık konusunda her zaman yapılması gerekeni yapmadıkları görülmüş olsa da teklif üzerinde düşünmek gerekir. Özellikle de okuyucumun bundan sonra Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilecek olmasına dikkat çekmesi teklifini güçlendiriyor.

Elbette her teklif kabul edilmeyebilir ama üzerinde düşünmek gerekir. Aksi halde birtakım insanların kendi akıllarını putlaştırmaları akla gelebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar