Sivillere bakış değişmeden darbeci zihniyet değişmez

Ülkemizde sürekli olarak TSK'nin ülkeyi yönetme arzusunun bir tezahürü olan bir takım planlar, projeler, muhtıralar ve darbelerin gündeme gelmesi TSK mensuplarının Harbiye'den itibaren aldıkları eğitimde bu yönde bir yönlendirme olduğunu göstermez mi? Sivillere güvenmeme anlayışı üzerine bina edilen bir eğitim ve sık sık yaşanan darbelerin ardından ya Genelkurmay Başkanlarının ya da TSK'nin belirlediği bir emekli generalin Cumhurbaşkanı olması  her Harbiyeli'nin ileride kendisini Cumhurbaşkanı görmesine yol açmış, böyle bir düşüncenin gelişmesine vesile olmuş olamaz mı?

Kısacası birbirini takip eden darbeler, darbe girişimleri ve darbeye yönelik çalışmalar, bu çalışmalar sırasında ortaya konulan görüşler, gerekçeler ve buna birde vatanı batmaktan kurtarmak ideali eklenince TSK kendisini siyasetin içinde bulmuştur. Ülkenin nasıl ve kimler tarafından yönetilmesi gerektiği hususlarında çalışmalar gündeme gelmiştir. Mesele bununla da bitmemiş askerdeki oğlunu ziyarete gelen bir anne kışlanın kapısında başını nasıl bağlayacağına dair kapıdaki nöbetçiden ders almaya mecbur bırakılmıştır.

Halbuki bir anne veya bacının oğlunu ya da kardeşini ziyarete gelirken başını nasıl bağlanacağı askeri ne ilgilendirir. Bunun vatan kurtarma ile ne ilgisi olabilir? Askerin sivil yönetime müdahalesi öylesine ileri boyutlara ulaşmıştır ki, eğitimin nasıl olmasından, Başbakan ya da Cumhurbaşkanının kimin olması gerektiğine kadar doğrudan sivil siyasetin işi olan konularda görüş açıklanmaya başlanmıştır. Olay sadece görüş açıklamakdan da ibaret kalmamış dayatma gündeme gelmiştir.

Halbuki sistemde kimin Başbakan yada Cumhurbaşkanı olacağı bellidir. Seçimlerde milletin oyları nasıl tecelli etmişse Başbakan ve Cumhurbaşkanı da buna göre seçilecektir. Ya çoğunluk partisidir bunun belirleyicisi ya da bir koalisyon söz konusu ise koalisyon ortağı partiler arasındaki uzlaşma belirleyecektir. Kısacası yasamayı belirleyen millet iradesi bu hususta yol gösterici olacaktır. Ne var ki ülkemizde millet iradesi bir türlü egemen olamamış, onun yerini bazı egemen güçler almış olduğundan siyaset normal seyri içinde yapılamaz hale gelmiştir.

Diyebiliriz ki güdümlü bir demokrasi söz konusu olmuştur. Son zamanlardaki gelişmeleri bu güdümlü demokrasiye son verme çabaları olarak değerlendirmek doğru olur diye düşünüyorum.

İki yıldır devam eden ve son gözaltılarla toplumu sarsan darbe soruşturmaları yargının meselesidir. Bu bakımdan bu konu üzerine fazlaca bir şey söylemeyi gereksiz görüyorum. Ancak, Erdek Deniz Üssü'nde yaşanan skandal üzerinde durmak istiyorum. Üsde nöbet tutan askerlere dağıtılan parola çizelgesinde, "Parola: Adi, İşaret: Başbakan" sözlerinin yer alması ve çizelgenin altında Erdek Deniz Üs Komutanı Kıdemli Kurmay Albay'ın imzasının bulunması da gösteriyor ki işin çivisi çıkmıştır.

Bazı TSK mensupları  kendilerini dokunulmaz, görmekte halkın seçtikleri bir anlam ifade etmemektedir. Benzer bir davranış geçmişte de yaşanmıştı. Söz konusu parolanın yasalar karşısında suç olup olmaması elbette yargının işi ancak, bir Üs komutanının Başbakana hakaret anlamına gelen bir parolayı erlere dağıtmasının mantıki bir izahı olamaz. Olsa olsa bir zihniyet çatışmasının ifadesi ve askerin sivillere bakışının bir yansıması olabilir. Bu bir sivil yönetime meydan okumadır. İşte bu bir zihniyet meselesidir. Alınan eğitimin ve meslek hayatı boyunca muhatap olunan telkinlerinin sonucudur. Bu zihniyetin değişmeye ihtiyacı vardır. Bu zihniyet değişmediği sürece yapılan soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalar kalıcı bir sonuç vermeyecektir.

Bu bakımdan tüm sivil siyaset erbabı ve sivil toplum örgütleri elele vererek yeni bir anayasa yapılması mecburiyeti vardır. Bazı siyasiler eğer bugün bana söylenen bir şey yok deyip rezaleti görmezden gelir, gerekli düzenlemelerin yapılmasına destek vermezlerse bilinmelidir ki bu silah bir gün kedilerini de vuracaktır. Zihniyet değişikliği önemli ölçüde yasal düzenlemelerden çok eğitimle gerçekleştirilebilir.

Bunun yolu da subaylara öğrencilikten itibaren asli görevlerinin ülkeyi dış düşmanlara karşı korumak olduğunun, iç politikayı belirlemek gibi bir vazifelerinin olmadığının telkin edilmesinden geçer. Sivil - asker çatışmasının, daha doğrusu tek taraflı olarak bazı TSK mensuplarının sivillerle çatışmasının önüne ancak böyle geçilebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar