Agâh Oktay Güner'den ilginç açıklamalar

Agâh Oktay Güner'den ilginç açıklamalar

Akademik Çalışma Grubu'nun bu hafta gündem tartışmalarındaki konuğu eski Bakanlardan Agâh Oktay Güner oldu. Güner'in Özal ve Yılmaz anekdotu dikkat çekici:

İşte Agâh Oktay GÜNER'in gündem yaratacak sözleri:

Türk Ocakları Akademik Çalışma Grubu tarafından, 2010-2011 dönem faaliyetleri kapsamında 8 Ocak 2011 tarihinde Türk Ocakları Genel Merkezi Galip Erdem toplantı salonunda Türkiye Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Başkanı Agâh Oktay GÜNER ile "İki Dil ve Demokratik Özerklik" konulu gündem tartışmaları programı gerçekleştirildi.

OSMANLI "HASTA ADAM" OLSAYDI, TÜRKİYE KURULMAZDI

GÜNER sözlerine “Çok çetin günler yaşıyoruz. Vatanımızın ve milletimizin götürülmek istendiği bir uçurum var.” diyerek başladı. Fransa’ya yaptığı ziyaretlerin birinde, bir kütüphanede “Osmanlı İmparatorluğu’nun taksimi hakkında 100 proje” adlı çok mühim bir kitap bulduğunu, lakin şu anda ne Milli Kütüphane’de ne de o kitabı bulduğu Fransız kütüphanesinde böyle bir kitabın mevcut olmadığını belirten GÜNER, Batı tarafından “Hasta Adam” sıfatıyla anılan Osmanlı İmparatorluğunun aslında hasta olmadığını, eğer hasta olsaydı Osmanlı’nın ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulamayacağını dile getirdi.

BÜYÜK KÜRDİSTAN PROJESİNE "HAYIR" DEMENİN ZAMANI GELDİ DE GEÇİYOR BİLE
Türkiye’nin 1963 yılında Avrupa Birliği (AB) ile Ankara Anlaşmasını imzaladığını, geçen zaman içinde Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun tek devlet olmayı hedef haline getiren AB’ye döndüğünü, Türkiye’nin AB ile gelişen, değişen, tıkanan bir çizgi içerisinde birlikte olduğunu, AB’nin günümüzde çok sıkıntılı günler geçirdiğini, AB’nin mevcut yapısında; yıkılan aile, yaşlanmış bir nüfus yapısı, artan işsizlik, manevi ve ahlaki değerlerde yozlaşma, gençliğin aşırı alkol, sigara tüketimi ve uyuşturucu kullanması gibi sosyal ve ekonomik güçlüklerin yaşandığını, sosyal güvenlik fonlarının zayıfladığını ve bu konuda hükümetlerin aldıkları kemer sıkma tedbirlerinin uygulamaya konulamadığını ve gelecekte AB’nin yıkılabileceğini belirtmiştir. Milli Devletimizi yıkmak, ekonomimizi, sanayimizi bitirmek isteyen projelerin hepsinde AB patentinin olduğunu vurgulayan GÜNER, Yunanistan’ın Megalo İdea taleplerine, Ermenistan’ın saçmalıklarına, büyük Kürdistan projesine hayır diyerek ayağa kalkmanın zamanının çoktan geldiğini, artık AB saçmalığına son vermemiz gerektiğini ve AB’nin çocuk kalmış bazı büyüklerin masalı olarak yaşamaya devam edeceğini ifade etti.
 
Rusya’nın büyümesini Panslavizm ideolojisine bağlayan  GÜNER, Rusya’nın bu doğrultuda bir ideolojisinin, devlet politikasının olduğunu ve bu politikanın hükümetlere ve isimlere bağlı olmadığını söyledi.

TÜRKİYE ÜZERİNDE ARAPLARIN "BÖL, PARÇALA, YUT" HEDEFLERİ VAR 

Türkiye üzerinde Rusya, Fransa, İngiltere ve Arabistan’ın “böl, parçala, yut” şeklinde bir amaçları olduğunu ifade eden GÜNER, “Türkiye’de her türlü terörist eylem için elverişli zemin vardır.” sözünün ardından Osmanlı’nın 600 yıl boyunca devleti nasıl bir arada tutabildiğinden bahsetti.

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken Osmanlı’daki birleştirici unsur olan İslam’ın yerine milletin koyulduğunu, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün hassasiyetle bunu yerleştirdiğini belirtti.

ATATÜRK ZAMANINDA ÖĞRENCİLERİN ŞAPKASINDA BOZKURT VARDI 

ATATÜRK zamanında öğrencilerin şapkalarında bozkurt bulunduğundan, izci teşkilatlarından, paraların üzerinde Ergenekon olduğundan bahseden Sayın GÜNER, ATATÜRK’ün ölümüyle her şeyin ters döndüğünü söyledi. Atatürk’ün ölümü ile pulların, paranın değiştiğini, izci teşkilatlarının kapatıldığını ve Türk müziğinin artık radyolarda çalmadığını ifade etti.
 
Halifeliğin kaldırılmasının ardından İngilizlerin şaşkınlığını ve buna karşılık Kürtlerin üzgünlüğünü dile getiren  GÜNER, Kürt tebaayı devlete bağlayan değerlerin yok olduğunu ve onun yerine yeni değerlerin getirilemediğini söyledi. Yabancılaşmanın böyle başladığını belirtti. Doğu Anadolu Bölgesi’nin sürgün yeri haline getirildiğine değinen Sayın GÜNER, 1968’de Güney Doğu Anadolu’da herhangi Türk radyo kanalının dinlenmediğini ifade etti.

 DEMİREL, 12 EYLÜL'DE MEKTUBUMA CEVAP VERMEDİ 
Sözlerine 80 darbesi ile devam eden  GÜNER, 80 darbesinin Türkiye’nin belkemiğini kıracak bir şuurla gerçekleştirildiğini belirtti. Evinde kütüphane olan insanların dayaktan geçirildiğini, Türklük düşüncesinin ezildiğini, milliyetçiliğin suç haline geldiğini, düşünmenin engellendiğini ve Türkiye’nin her yerine yayılmış bir siyasi hareketin boğulduğunu dile getirdi. Cezaevi günlerinde yaşadığı bir hatırasına değinen  GÜNER: “Rahmetli cennet mekân Sait Bilgiç ağabeyimle aynı odada kalıyoruz, babamda ne dert varsa Sait Bilgiç’te de o var, aklım çıkıyor. Böbrekleri hasta, kalp yetmezliği var, dişlerini çektirmiş protez olmuş, hiçbir şey yiyemiyor.

Romatizması var, pencereden bir rüzgâr esiyor aralardan gelen rüzgâr Sait Bey’in üstündeki battaniyeyi düşürüyor, kalkıp onu örtüyorum. Çok kıymetli, müstesna bir insandı. Sait Bey dedi ki “Agâhçığım bu Demirel’in desteğini almak lazım. Siyaseten Demirel’i bu işe müdahale ettirmek lazım, aksi halde çok yalnız kalırız ve bizi ezerler.” Onun üzerine ben bir mektup hazırladım. Biz onu Allah’ın lütfu keremiyle Demirel’e ulaştırdık. Mektupta diyorum ki “Bu darbe sadece MHP’ye karşı yapılmadı, Türk siyasetine yapıldı. Siz darbe gecesi başbakandınız, bizi bir darbe hazırlamakla itham ediyorlar. Lütfen, Evren’e bir mektup yazın ve deyin ki ‘Ben her gün sivil istihbaratın, askeri istihbaratın raporunu okuyarak bugüne gelmiş bir başbakanım. Ben o raporlarda MHP’lilerin bir darbe hazırladığı yolunda bir noktaya tesadüf etmedim.’ Lütfen, bir savcının kör ihtirasına bir partiyi, bir siyasi kadroyu feda etmeyin. Bu iddianameyi namuslu hukukçulara incelettirin. Bu bizim toplu halde sizden ricamızdır, siz bizleri çok iyi tanıyorsunuz. Biz de sizi çok iyi tanıyoruz. Hiç bir gün size verdiğimiz sözlerden dönmedik, sizi yalnız bırakmadık, siz de bizi yalnız bırakmayın.” Süleyman Bey’den bize maalesef hiçbir ses gelmedi.” şeklinde konuşmuştur.

TÜRK MİLLETİ BU SIKINTILARI AŞACAKTIR
80 dönemine ilişkin son olarak çok çile çektiklerini belirten GÜNER: “Ben tahliye edildiğim zaman emekliliğim yoktu, işim de yoktu. Ağır cezalık bir suçla yargılandığım için Seçim Kanunu’na göre devletin bana vermesi gereken müşavirlik görevini vermesi de mümkün değildi. Ekonomi danışmanlığı yaparak ayağa kalkmaya çalıştım. Bir günde 25 cenaze kaldırmayı Allah kimseye nasip etmesin. O devrin ülkücü çocukları çok büyük çile çektiler, gençliklerini yaşamadılar. Gençliklerinin baharında ya kara toprağa düştüler, ya sakat kaldılar. Biz bir şerefli tarih mirasına leke düşürmeden, vicdan ve alın aklığıyla siyaset yaptığımıza inanıyoruz. Mamak duruşmaları MHP ve ülkücü kuruluşlar davası onun son halkasıdır. Savcı bize her türlü iftirayı atmıştır ancak asla herhangi bir yolsuzlukla, hırsızlıkla, rüşvetle itham edememiştir. Oradaki bütün aziz arkadaşlarımı ve gençleri şükranla yâd ediyorum, Allah hepsinden razı olsun diyorum. Başımız diktir, alnımız açıktır. Türk milleti bugün içinde bulunduğu sıkıntılı dönemi de aşacaktır. Büyük bir millettir. Nice büyük evlatlar çıkarmıştır. Yenilerini de çıkarmakta tereddüt etmeyecektir.”

TALABANİ VE BARZANİ, ÖZAL DÖNEMİNDE GÜÇLENDİ
Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı dönemindeki icraatlarının Kürt meselesinde bir dönüm noktası olduğunu ve Talabani ve Barzani’nin bu dönemde çok güçlendiklerini belirten GÜNER, “Eğer bir devlet tarih şuuru eksik adamların elindeyse Allah o devlete acısın.” dedi. Amerika’daki Ermeni lobisinin Van’da, Elazığ’da ve Diyarbakır’da kurulan Amerikan Kolejlerinde yetişen Ermeni asıllı kişilerin Amerika’ya gitmesi ile oluştuğu örneğini üzülerek verdi.

ÖZAL KÜRTLERLE FEDERASYONU DÜŞÜN DEMİŞ, MESUT YILMAZ KARŞI ÇIKMIŞ 
Çankaya Köşkünde Cumhurbaşkanı ÖZAL ile görüşmesinden sonra yaşadığı bir olayı da katılımcılarla paylaşan  GÜNER, Köşk çıkışında ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın kendisini telefonla aradığını belirtti. 

GÜNER: “Mesut Bey, benim Çankaya Köşk’üne çıktığımı öğrenmiş. Çok iyi istihbaratı vardı. İki kişinin bir araya gelip dost olmasını çok ustalıkla öğrenirdi. Ben Köşk’ten çıktım, Mesut Bey telefonla aradı, "Agâh Bey bir öğlen yemeği yiyebilir miyiz?"

"Ne zaman?"

"Bugün"

Buluştuk. Yemek içinde Mesut Bey bana enteresan şeyler anlattı. Birincisi Turgut Bey Amerika’da hastanede iken ziyaretine gidiyor, Turgut Bey Houston’da hastanede bana yatağın kenarına gel dedi. Elimi iki elinin içine aldı, Kürtlerle federasyonu düşün dedi. Tarihî bir sır bu. Bush da böyle istiyor, ben de buna sıcak bakıyorum. Siz ne dediniz dedim. Hastane tepeme yıkıldı Agâh Bey, ben buna şiddetle karşı çıktım. Eğer sen buna şiddetle karşıysan, biz seni ölümüne savunuruz dedim. Mesut Bey bana o gün çok milliyetçi ve dürüst bir portre çizdi.”

BAZI KÜRTLER HÂLÂ DEVLETE SAĞLAM BİR ŞEKİLDE BAĞLI
GÜNER Türkiye’de “Kürtler eğitim-öğretimde kendi dillerini kullansınlar mı?” sorusu çerçevesinde yapılan ankette katılımcıların 2009 yılında % 43.4’ünün, 2010 yılında ise %67.3’ünün olumsuz görüş belirttiğini ifade etti. Bazı Kürtlerin ise hala devlete sağlam bir şekilde bağlı olduğunu da ekledi. Bugün gelinen noktada, TRT-6’da 24 saat Kurmanci yayın yapıldığının, üniversitelerde etnik dil bölümleri açıldığının, yer isimlerinin etnik dillere göre değiştirildiğinin, belediyelerin güçlendirildiğinin ve Öcalan’ın devletle muhatap olmasının sağlandığının altını çizdi. 
 
GÜNER sözlerini tamamlamadan önce: “Her şeyden önce Yüce Allah’ı çok sevin. Çok iyi yetişin. Kendi dilinizi, kendi dininizi, kendi tarihinizi, kendi coğrafyanızı çok iyi bilin. Tarih ve millet şuuru olmayan adam hiçbir işe yaramaz. Kuran’ın namuslu bir mealini okuyun ve düşünün. O haşmeti anlayın. Yabancı dil öğrenin.” diyerek gençlere tavsiyelerde bulundu. Tavsiyelerine dürüst ve sağlam karakterli olmayı ve asla buhrana düşmemeyi de ekledi ve sözlerini katılımcıların alkışları arasında iyi dilekleri ile sonlandırdı.

REYHABER

Etiketler :