Cem Sever'i öldüren Yeşil'i de öldürdü

Cem Sever'i öldüren Yeşil'i de öldürdü

JİTEM davası sanığı Abdülkadir Aygan, kendisiyle birlikte yargılanan dört sanığın piyon olduğunu, asil faillerin ise dışarıda olduğunu söyledi

RAMAZAN KERPETEN/STOCKHOLM

"JİTEM'i ben mi kurdum, o yargılanan kimseler mi kurdu sanki?" diye soran Aygan, bu davayla ilgili olarak asıl kurumsal yapının ortaya çıkarılması gerektiğini savundu. Aygan, Diyarbakır JİTEM yapılanmasının günahının 4 itirafçının üstüne atılamayacağını kaydetti. Aygan, JİTEM ve Ergenekon gibi yapılarla ilgili soruşturmalar için savcılara, "Her konuda bilgi vermeye hazırım, halen sorularınızı bekliyorum." çağrısı yaptı.

Diyarbakır'daki JİTEM davasıyla ilgili olarak, gerçek failleri Emekli Oramiral Atilla Kıyat'ın da açıkladığını belirten Abdülkadir Aygan, şunları söyledi: "İyi de kardeşim, ben yıllardır söylüyorum, ağzımı açtığımdan beri söylüyorum; bu iş, bir uzman çavuşun, bir astsubayın ya da bir yüzbaşının kendi başına verebileceği bir karar değil. Bu ahtapotun beyin merkezi Ankara'dadır. Bu beynin bir askeri bir de siyasi tarafı var. Askeri kanatta kimler var, onları da açıkladım. Genelkurmay'dan, Jandarma Genel Komutanlığı ve de Ankara Aydınlıkevler'deki Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı'na kadar. Siyasilerden kimlerin bu işe destek verdiğini açıkladım; Çiller, Demirel. Mehmet Ağar'ın da bunlarla bir işbirliği yapmış gibi bir durum var. Ağar; Emniyet, Özel Harekat ve eski ülkücü mafyalarını yönlendiriyordu."

"BU DAVANIN BİR MAĞDURU DA BİZLERİZ, BİZLER PİYONDUK"

Cizre'deki olaylarla ilgili olarak Albay Cemal Temizöz'ün içerde olmasına rağmen, Diyarbakır bölgesi sorumluların ortada olmadığını söyleyen Aygan, ortada 4-5 itirafçının ve akıbeti belli olmayan Yeşil'in olduğunu belirterek: "Bu samimi bir durum değil." dedi.

JİTEM'de görev almış olan ve şu an yargılanmakta olan itirafçıların, operasyonlar konusunda bir seçim haklarının olup olmadığını belirten Aygan, "Mahkemede ve medyada adı geçenler aynı zamanlarda mağdurlardır, benim gözümde. Bunlar ki PKK'ya, TİKKO'ya gitmişler daha öncesinde, iyi niyetlerle, 'halkımızı kurtaracağız' düşünceleriyle. Bunlar, o örgütlerden ayrılmışlar ve sonradan hedef haline gelmişlerdir, kendileri ve aileleri. Bunlar, Atilla Kıyat'ın dediği gibi 'bir devlet projesi'nde yer almışlardır. Ve burada görev almışlardan ne ben, ne de Kemal Emlük, 'yok komutanım, ben bunu yapamam. Bu yapılan kanunsuzdur' diyemezdik." ifadelerini kullandı.

O dönemlerde, içinden çıktıkları örgütlerle düşman durumuna düşmüş olduklarını ve görüldükleri yerde üzerlerine ateş açılacağını kaydeden Aygan, şu ifadeleri kullandı: "Seni hainlikle suçluyor örgütler ve elinden gelse senin soyunu- sopunu kurutacaklar. Haliyle sen de onlara karşı düşmanca hisler besliyorsun, JİTEM komutanları da bu durumdan ve senin duygularından faydalanıyor. Sana görev çıkardığında da zaten sen 'Ben burada gitmiyorum' diyemezsin. Biz onlar kadar kanunları da bilmiyoruz. Bizler, normal şartlarda memuriyete giren insanlar değiliz ki. 657'ye tabiyiz biz de ama diğer memurlar gibi işin kitabını okumamışız, yazılı sınavlardan geçmemişiz, haklarımızı hukukumuzu bilmiyoruz."

Bu işi asıl organize eden komutanların sorulması üzerine ise Aygan, "Cem Ersever, Abdülkerim Kırca hayatta değil şu an ama Aytekin Özen ve ben yurtdışına çıkmadan önce de Jandarma Genel Komutanlığı'nnı ana depo komutanlığını yapıyordu. Asıl onun gibilerin yargılanması gerekiyor. Ve eğer bunu kabul etmezse, ben bu mahkemeyi bir haksızlık olarak görüyorum, yoksa sadece kullanılmış olanların harcanması olarak görüyorum. Yine üst rütbeliler bu işten sıyrılacaklar." dedi.

"ÖNCE JİTEM'İN VARLIĞINI KABUL ETSİNLER"

Öncelikle Genelkurmay'ın ve Jandarma'nın bu JİTEM yapılanması kabul etmesi gerektiği yineleyen Aygan, bu yapıyla ilgili bütün evrakların kayıt altında olduğunu, bir uzman çavuşun dahi bir göreve, operasyona giderken görev defterine olayın kayıt altına alındığını, hangi saatte ve nereye gidildiğinin hep evraklarda yer aldığını aktardı fakat bazı yargısız infazların kayıtlara geçmemiş olabileceğini dile getirdi.

Mahkemenin başlangıcından bugüne seyrine bakıldığında yargılamanın sağlıklı bir şekilde nihayete ereceğinden yana ümitli olmadığını ve her şeyden önce davaya konu olan kurumun, JİTEM'in adının kabul edilmesi gerektiğini söyleyen Aygan, şöyle devam etti: "Genelkurmay ve Jandarma 'Böyle bir kurum yoktur' diyor ama kurucusu Arif Doğan'ın, bu kurumun nasıl kurulduğuna dair açıklamaları çıktı. Bir sivil memur kadrosunda çalışmış olarak ben de kendi maaş bordromu basına, kamuoyuna arz ettim. Buna rağmen yine de inkâr ediliyor. Hatta Hanefi Avcı da çıkıp açıklama yaptı, Genelkurmay'ın telefon rehberlerine bakıldığı zaman bu kurumun görülebileceğini belirtti." Aygan, JİTEM'i bir özel savaş aracı olarak bölge halkına karşı kullananların bunu inkâr etme yoluna gitseler de artık niyetlerinin açığa çıktığını, halkın da onların bu niyetleri bilmesi gerektiğini söyledi.


Diyarbakır'daki bu davanın adeta bir top gibi oradan oraya savrulduğunu ve sulandırıldığını iddia eden Aygan, JİTEM örgütlenmesini sistem içerisindeki statükocu zihniyetin koruduğunu öne sürdü. Diyarbakır'daki bu davanın haricinde Yüksekova çetesinin, Şemdinli'de suçüstü yakalananların da yine bu JİTEM kapsamında somut birer deliller ve dava konuları olduğunu söyleyen Aygan: "Bunlardan daha somut deliller olabilir mi?" diye sordu. Kendisinin de meselenin aydınlanması adına somut deliller verdiğini ve bu bağlamda Murat Aslan'ın kemiklerinin bulunduğunu, birçok insanın da akıbetlerine ulaşıldığını, açıklamalarından sonra da hesap vermekten korkan emekli bir yarbayın, Abdülkerim Kırca'nın intihar yolunu seçtiğini söyleyen Aygan, 2005 yılından beri bu gerçekleri dile getirmeye çalıştığını ekledi.

Bu kurumda görev alan kimselerin de bildiklerini açıklamaları için çağrıda bulunan Aygan, "Bunun bir de öbür dünyası var, bu pislik temizlensin artık ve gerçek suçlular cezasını çeksin, adalet yerini bulsun, mağdur olan insanlar da için biraz olsun rahat etsin." dedi.

"KİMLİKLERİN AÇIKLANMASI BAŞKA İTİRAFÇILARI CAYDIRIR"

İçişleri Bakanlığı'nın kendisiyle birlikte dört itirafçının gerçek kimliklerini açıklamasını da değerlendiren Abdülkadir Aygan, "(Kimliklerin) Bu aşamadan sonra doğru olmaması mümkün değil. Kemal Emlük'ü yakından biliyorum: Erkan Berak. Bazı isimlerin gerçek isimlerini bilmiyordum, Ankara'ya gitmişlerdi. Mesela Ali Ozansoy'un, Hüseyin Tilki'nin sonradan ne isim aldığını bilmiyordum." dedi. İsimleri geçen diğer sanıklarla haberleşmediğini ve onlardan da direkt bir haber almadığını söyleyen Aygan, Ali Ozansoy'un Emniyet bünyesinde çalıştığını bildiğini ekledi. Fethi Çetin'in de bir ara Gölcük'te Deniz Komutanlığı'ndaki bir birimde işçi statüsünde görevlendirildiğini belirten Abdülkadir Aygan, Çetin'in bir kolunun olmadığını ve kontrolde tutmak adına onun tekrar işe alınmış olabileceğini ileri sürdü.

İçişleri Bakanlığı'nın isimleri deşifre etmesini değerlendiren Aygan, şunları söyledi: "İşin hukuki boyutuna bakılacak olunursa, Pişmanlık Yasası'na göre verilmiş bir haktır, isim değiştirme. Bir tedbirdir, ismi değiştirilen kişiyi ve ailesini korumak için, örgüt bunlara bir zarar vermesin, izlerini kolayca bulmasın diye. Açıklanacaksa da bunun bir formülü bulunulabilirdi."

Gizli celseler halinde yapılacak duruşmaların, basına sızdırılmaması için de tedbirler alınmış olmasının daha isabetli olacağını söyleyen Aygan, aksi takdirde bundan sonra açıklamalarda ve ifşaatlarda bulunacak olanların daha çekimser kalabileceğini ileri sürdü.

"TÜRKİYE'YE İADEM İNTİHAR İLE EŞDEĞERDİR"

Türkiye Cumhuriyeti tarafından 2008 yılından bu yana İsveç'ten iadesinin istendiğini hatırlatan Aygan, iki ay önce yeni bir iade talebinin daha geldiği bilgisini verdi. Avukatının 'iadesi noktasında yeni bir delil ve durumun olmadığı' yönündeki yorumunu aktaran Aygan, iadeden yana bir kaygısının olmadığını aktardı.

İadesi halinde, kendisi hakkında bütün güvenliklerin ve güvencelerin sağlanmasıyla yargılama sürecine daha fazla faydasının olup olamayacağının sorulması üzerine Aygan, şöyle konuştu:

"Şu anki mevcut durumda, bir ülkenin başbakanı, çıkıp da, 'Bu ülkede yargı bitmiştir' diyorsa, benim oraya gitmem hiç de uygun değil, intihar ile eşdeğerdir. Kimse de bu konuda bir güvence veremez. Kim verecek: Başbakan ya da İçişleri Bakanı mı? Onlar bile güvence değil, her gün hainane, sinsi planlar ortaya çıkıyor. Hem de üst yargıyı işgal edenlerin terör örgütleriyle ilgili kurdukları diyaloglar çıkıyor ortaya. Bu yargıya güvenerek nasıl giderim ben oraya? Çünkü her iki tarafın da hedefindeyim; hem PKK, hem de Ergenekoncu kesimin. Böyle bir durumda, kimsenin vereceği güvenceye güvenilerek gidilmez."

"TUNCAY GÜNEY'E SORULAR GÖNDERİLİYOR, BİR KERE OLSUN BANA DA GÖNDERİLMESİNİ BEKLEDİM"

Ergenekon savcılarının gönderecekleri bütün soruları cevaplamaya hazır olduğunu açıklamasına rağmen kendisinden bir talepte bulunulmadığını ifade eden Aygan, "Eğer samimi iseler, benim açıklamalarımın yararlı olacağını, davaya katkı sağlayacağını düşünüyorlarsa ben hazırım." dedi.

Yazılı, görsel medyada ifade verme çağrılarına rağmen halen bir girişimin olmamasının sebebinin ne olabileceğinin sorulması üzerine ise Aygan şu şekilde sözlerini sürdürdü: "Bu durumu doğru bulmuyorum, medyadan öğrendiğime göre, Kanada'da bulunan Tuncay Güney'e 2-3 seferdir sorular gönderiliyor. Bana da bir kere olsun gönderilmesini bekledim şahsen. En önemlisi de, ben teklif ettim buna hazır olduğumu söyledim. Fakat maalesef bu güne kadar (savcılar ve mahkeme) bir teşebbüste bulunmadılar, sadece yapılanlar iade talepleri. "Biliyorlar ki, iade talepleri de gerçekçi değil, yani gerçekleşmeyecek bir şeyi istiyorlar. Bunu yapmakla da beni kilitlemek ve susturmak istiyorlar. Nasıl derseniz, neticede ben de bir insanım ve diyeceğim ki, 'Yeter, bana ne, konuştukça başımı öyle belaya sokuyorum, iki de bir iade talepleri geliyor' diye. Ailem ve çevrem de beni sıkıştıracak, 'Bırak kardeşim, sana mı kalmış, rahatına, çoluk çocuğuna bak, bırak bu işleri' diyecekler. Onlar da bunu istedikleri için, olmayacak şeyleri istiyor ve olmayacak duaya âmin diyorlar, onların durumu budur."
"İstedikleri her konuda sorsunlar." diye savcılara çağrı yapan Aygan, İsveç'te bulunduğu sürece Türkiye'nin demokratikleşmesine daha fazla katkıda bulunduğuna inandığını söyledi ve bunan sonra da elinden geleni yapmaya hazır olduğunu dile getirdi.

"YEŞİL YAŞAMIYOR, CEM ERSEVER'İ ÖLDÜREN ONU DA ÖLDÜRTTÜ, BUNU HANEFİ AVCI DA BİLİYOR"

JİTEM davası sanıklarından 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın yaşadığına inanmadığını dile getiren Abdülkadir Aygan, "Yaşasa şimdiye bin yerde ses verirdi. O yapıda bir insandı. Bana göre Yeşil'i kaybettiler." dedi.

Kimlerin onu ortadan kaldırmış olabileceğin sorulması üzerine ise Aygan şu cevabı verdi: "Kimler ona Cem Ersever'i öldürttüyse, aynı kesim onu da öldürttü. Ersever'i, Jandarma Genel Komutanlığı'ndaki ve Jandarma İstihbarat Gruplar Komutanlığı'ndaki bazı komutanlar öldürttü. Bunu ben de biliyorum, Yeşil de, Hanifi Avcı da biliyor."

Başka bir kimlik ve yüz verilerek Yeşil'in yurtdışına kaçırılmış olabileceği ihtimalini gerçekçi bulmayan Aygan, "Bu yapı adeta mafya mantığıyla çalışıyor. Orada ne yaparlar; mesela uyuşturucu sattırırlar, birini vurdurturlar, işi bittikten sonra da 'İleride bu bize zarar verebilir' diye yaşatmazlar. Onu da (Yeşil'i) yaşatmamışlardır. Bir şekilde yok etmişlerdir, direkt kendileri yapmasa da bir başkasına yaptırmışlardır." diye konuştu.
 

Etiketler :