
Lütfi AYHAN
ACILAR ELEMLER AĞLATIR BİZİ, TÜRKÜLER AĞITLAR ANLATIR BİZİ
Ömür/hayat dediğimiz bu uzun yolda sevinçlerle hüzünler, kederlerle neşeler, zaferlerle mağlubiyetler hep iç içe hep yan yana. Hiçbir devlet, hiçbir millet ve hiçbir fert bu gerçeğin dışına çıkamaz. Hepimiz başta kendimiz olmak üzere yakınlarımız, milletimiz, devletimiz… Zafer(başarı) kazanınca sevinir, mağlup olduğumuzda, yenilgi yaşadığımızda, bir acıya duçar olduğumuzda ise kederlenir üzülürüz. (Düğüne gider oynarız cenazeye gider ağlarız) Hayat bizlere devamlı sevinçler sunmadığı gibi biteviye de hüzünler yaşatmaz.
Milletlerin ortak hüzünler karşısında takındıkları tavırlar da farklı farklıdır. Duygusal bir millet olan Türk Milleti ortak acıları ve ortak sevinçleri yüksek perdeden yaşayan bir kültüre sahiptir. Böyle olmamıza sebep inancımız (İslam) ve coğrafyamızdır. (Akdeniz Kültürü) Bu kültüre, bu inanca sahip milletlerin bir özelliği de acıyı, kederi, hasreti, özlemi; sevinci, neşeyi, süruru… Çok hızlı ve yüksek perdeden yaşayıp erken unutması, bunların kalıcı olması, geleceğe tevarüs etmesi için pek bir şey yapmamasıdır. Hâlbuki bu acılardan ibret almak, elde edilen başarılardan gelecek nesillerimize moral, umut, güven çıkarmak için kalıcı hale gelmeleri şarttır. Bu eylemin değişik yolları vardır. İşte tam burada sanatlar ve sanatçılar devreye girer. Resimler, anıtlar, şiirler, hikayeler, romanlar, müziğin her türü, tiyatrolar, filmler…Maalesef bizler bunları pek başaramıyoruz.
Bendeniz bu yazımda tarihte yaşanmış binlerce hüzünlü hadiseden birkaçının sanatla buluştuğu zaman nasıl kalıcı hale geldiğini gösteren birkaç misal verip, kendimin de hem bu yaşanan son elim, büyük acı otel yangını ile ilgili, hem de daha önce yaşadığımız hadiselerden birkaçına yazdığım mısraları sizlerle paylaşacağım. İddiamı destekleyecek birkaç misal. Bakın tarihimizde çok fazla çok büyük acılar yaşanmış lakin bunlar sanatla buluşup kalıcı hale gelmediği için zihnimizde gönlümüzde yer bulamamıştır. Bunun aksine yaşanan daha küçük birkaç hüzünlü olay ise türkü olup sazın tellerine konup, oradan uçup gönlümüze taht kurunca yaşamaya devam ediyor. İşte iki misal:
AL KANLAR İÇİNDE KALAN CEMAL
1- Cemalım Türküsü: Çok sevdiği kocası Cemal zalimler tarafından öldürülünce küçük ve tek oğlu ile yapayalnız kalan bir Anadolu kadının yanık türküsü. Sözleri çok acıklı ama bu mısralar türküye dönüşünce çok daha elemli oluyor. (Sizler YouTube’a ‘ cemalım’ yazın hemen karşınıza çıkacak videodan bu acıklı türküyü dinleyin. Ben burada sözlerini yazacağım)
Şen olasın Ürgüp dumanın gitmez
Kıratın acemi konağı tutmaz
Oğlun da pek küçük, yerini tutmaz
Cemal'ım, Cemal'ım, aslan Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım
Ürgüp'ten de çıktığını görmüşler
Kıratının sekişinden bilmişler
Seni öldürmeye karar vermişler
Cemal'ım, Cemal'ım, aslan Cemal'ım
Al kanlar içinde kaldın Cemal'ım…
2- Derbent/devrent Deresini Duman Bürümüş Türküsü:
CİĞERİ MOSMOR OLAN MUSA
12-13 Şubat 1933 tarihlerinde, Denizli’nin Gölemezli köyünden Deveci (kervancıbaşı) Kuru Ali’nin Musa adındaki kişi, Meneviş’in Veli ve Süleyman adlarındaki kişilerin soğuktan donarak ölmeleri üzerine Denizli, Buldan ilçesine bağlı Derbent köyünden Ayşe ve Fatı adlarındaki hanımların yaktığı bir ağıt. (Ağıtın sözleri etkili, lakin türküye dönüşünce daha bir acıklı ve yanıklı. Eskiden 10 kasımlarda radyodan bu türkü/ağıt çalınırdı. You tube Derbent türküsü yazın, çıkar)
Devrent deresine duman bürüdü
Yedi devesiyle Musa’m yürüdü
Musa’mın ciğeri mosmor oldu çürüdü
Derbent dereleri dar geldi bana
Vadesiz ölümler zor geldi bana
Derbent deresine çıvgınlar esti
Elimi kolumu poyrazlar kesti
Feleğin bizlere neyimiş kastı
Derbent dereleri dar geldi bize
Vadesiz ölümler zor geldi bize
3- Ziyam Türküsü: Ziya yakışıklı bir delikanlıdır. Yozgat'ın Karacalar Köyü'ndendir. O Fikriye’yi , Fikriye’de onu çok sever, nişanlanırlar. Evlenmeden ziya ölür Fikriye, nişanlısı Ziya'nın ölümü karşısında duymuş olduğu acıyı şiire/ağıta döker:
YOZGATLI ZİYA’NIN HAZİN ÖYKÜSÜ
Çamlığın başında tüter bir tütün;
Acı görmiyenin yüreği bütün
Ziya'mın atını bazara dutun
Gelen geçen Ziyam ölmüş desinler.
At üsdünde guşlar gibi dönen yar
Gendi gedip emsalleri yanan yar
Bu mısraların müziğe dönüştüğünde nasıl bir hüzün göğü oluştuğunu görmek için türküyü /ağıtı dinelmemiz yeterli.
GÜNÜMÜZE GELİNCE
Girişte de yazdığım gibi hayat, doğumlarla ölümlerin, inişlerle çıkışların, hüzünlerle sürurların, neşelerle kederlerin sarmaş dolaş yaşandığı bir arena. Bu arenada sanatçılara düşen bir görev toplumun etkileyen olayları hadiseleri kalıcı hale getirmektir. Bendeniz iyi bir şair, gerçek bir yazar değilim. Lakin kendimce yaşadığımız dönemdeki hadiseler ile ilgili bazen nesir bazen nazım ile bir şeyler karalamaya çalışırım. Onlardan ikisini sizlerle paylaşmak istiyorum:
1- Birkaç gündür yaşadığımız çok elemli çok acıklı Otel Yangını ile ilgili (Derbent deresi türküsünden esinlenerek) yazdığım ağıt:
KARTALKAYA'YA AĞIT
Kartal kayasına ölümler yağdı
Ahlar figan olup göklere ağdı
Bolu dağlarında ciğerler yandı
Otel mezar oldu nice canlara
Rabbım cennet versin o yananlara
Beyaz kar içinde kara dumanlar
Dumanlar içinde ahü zarlar var
Anneler babalar çocuklar ağlar
Kartal kayasını hüzünler boğdu
Yaralı ülkeme kederler doldu
Köroğlu diyarı ne oldu sana
Feleğin kahrı yol buldu sana
Acılar elemler dal oldu sana
Anneler babalar dedeler ağlar
Nineler torunlar karalar bağlar
Kartal kayasına dumanlar çöktü
Yetmiş sekiz can kül olup öldü
Acılar yüreğe saplanıp böldü
Ağlasın ağlasın bulut ağlasın
Milletim yas tutup kara bağlasın
2- ZÜMRÜT APARTMANINA YAZDIĞIM AĞIT
2004 Yılıydı aylardan Şubat
Mevlâna diyarı kana bulandı
Doksan üç can gitti almadan murat
Zümrüt apartmanı demle sulandı
Kar yerine ölüm yağdı göklerden
Bu bayram düşer mi gayrı dillerden
Hiç eser kalmadı bahardan gülden
Mevsimimiz varıp kışa dayandı
Ne bir deprem oldu ne füze düştü
Baharlık ömürler güze dönüştü
Çöken bina değil umutlar göçtü
Selçuklu yurduna Baykuş dadandı
Allah’ın kanunu her konan göçer
Ecel şerbetini her canlı içer
Ölüm bir oraktır ömürler biçer
Sade deste değil harman da yandı
Kar değil de elem yağdı Şubat’ta
Küçücük yavrular kaldı kucakta
Kurbanlık etleri vardı ocakta
Canlar kurban olup Hakka uyandı
Asrın Konevi’si sözü uzatma
Rasül’ün sözünü sakın unutma
Ruhun harap edip ümitsiz olma
İmanlı gönüller Cennete vardı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.