Acıyı bal eylemek

Yıllarca elde tüfek dağlarda gezen militanların törenle sınırdan geçip elini kolunu sallayarak kalabalığa karışması içinizi acıttı mı?

Ne yalan söyleyeyim, benim acıttı. Her gelen kafileyle acımın daha artacağına da eminim. Sizlerin durumunun da benden pek farklı olmadığını sanıyorum...

Acımı azaltan tek bir teselli var: Dağdan inişler bitip etraf sakinleştiğinde terörden azat olmuş bir ülkeye dönüşeceğiz. Çocuklarımızı askere gönderirken hangi hain kurşuna hedef olacağı endişesini yaşamayacağız; askerdeki çocuğumuzla her görüştüğümüzde bunun son telefon görüşmemiz olabilme ihtimali beynimizi kemirmeyecek. Her taşından 'şüheda' fışkıran ülkemin topraklarına yeni şehitler vermeyeceğiz. Değerli kaynaklarımızı terörle mücadeleye değil ülke kalkınmasına ayırabilecek, refahtan hissemize düşenden hepimiz yararlanacağız.

Bunları bildiğim ve daha nicelerini umduğum için duyduğum o derin acıya dayanabiliyorum.

Yine de herkes için zor bir dönemden geçiyoruz. Bir o kadar da potansiyel tehlikelerle dolu bir dönem bu. İlk kafile gelene kadar her şey bir söylemden ibaretti; sayıları önümüzdeki dönemde artacak yeni kafilelerle birlikte artık farklı bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

Bazılarımız için hazmı zor bir gerçeklik bu: Şehit aileleri, gaziler, askerlik görevi sırasında yaşadıklarının etkisini üzerinden atmamışlar, mesleki kariyerini 'terörle mücadele' konusunda yapmışlar, kelle koltukta mücadele vermişler...

Son 25 yıl boyunca zihinlere yerleşen 'dost-düşman' algılamasının hepimiz üzerindeki etkisini de hesaba katarsanız, şu sıralarda yaşananların travmatik yönünü kısmen idrak edebilirsiniz.

Terörle mücadeleyi 'barışçı' yöntemlerle başarmış başka ülkelerde silâhların susmasını sağlamak ve militanları topluma kazandırmak hayli uzun bir süre almıştı; onların yıllar sonra vardığı noktaya bizde çok daha kısa bir sürede erişileceği anlaşılıyor. Bu da duyulan acıyı zamana yayarak hafifletme kolaylığını ortadan kaldıran, 'yas' süresini çok kısaltan bir olumsuzluk olarak karşımıza çıkıyor.

Hepimiz için 'travmatik' bir durum söz konusu... Böyle olduğu için de, hükümetin, bütün derinliği ve genişliğiyle toplumu olan-bitenler hakkında sürekli bilgilendirmesi gerekiyor. Yaşananlardan rahatsız olan, endişe ve kaygı duyan, sürece itiraz eden, eleştiriler yönelten herkesi 'tarafgir' olarak görmeyip söylenenleri ciddiye alan kapsamlı bir ikna faaliyeti sürdürmekte yarar var.

Şimdi içinden geçtiğimize benzer ortamlar siyasi manipülasyona ve kışkırtıcı eylemlere imkân sağlar; süreci yönlendirenlerin bu konularda da uyanık davranmaları şarttır.

'Muhalefet her şeye karşı', tamam ama yine de muhalif siyasi grupların sürece zarar verme güçleri var. CHP ile MHP'yi suçlayıcı bir dille dışlamak yerine, muhalefet partilerini dışarıda kalamayacakları bir zemin üzerinde tutma politik becerisini gösterebilirse hükümet, bundan demokrasimiz kârlı çıkacaktır. Liderleri ve sözcüleri ne derlerse desinler, o partilerin ülkenin daha iyiye gitmesini isteyen bir tabanları olduğu akıldan çıkarılmamalı.

Psikolojik açıdan en zayıf ve dış etkenlere en açık olduğumuz bir dönemdeyiz; bu durumumuzu görmezden gelemez, ya da yapay şartlandırmalarla acı duymamış gibi yapamaz, sıkıntıları yaşanmamış sayamayız. Durumumuzu kabulle işe başlamalıyız. Acıyı azaltmanın, travmanın yıkıcı etkisini geride bırakmanın tek yolu duyulan hisleri inkâr etmemektir. Acı duyuyoruz, ama bu durumun üstesinden geleceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar