Ağaçlar Ağlıyor Kuşlar İnliyor Çiçekler Ah Ediyor

  (  Hayatınızda her hangi bir yangına yakından hiç şahit oldunuz mu? Ben küçükken köyümüzde bir evin yanmasına şahit olmuştum : "Gecenin bir yarısı. Göğe uzanan alevler arasında kalmış bir ev. Evin içinde yakınları kalmış insanların yürek yakan yardım haykırışları,vicdan dağlayan çığlıkları, ahırdaki öküzlerin, ineklerin böğürmeleri, eşeklerin katırların (affedersiniz) anırmaları, bahçede bağlı köpeğin alevlerden kaçmak için sağa sola koşarak yardım isteyen havlamaları, yanan evin bahçesinde bulunan yeşil yaprakları tutuşmuş ağaçların inlemeleri...Yangına bir taraftan kova ile su, kürek ile toprak atan, bir taraftan da bağıran, çağıran,  yardım isteyen, dua eden insanların çığlıkları bağırışları ...Bu manzara karşısında insanın vicdanı öyle kanıyor ki, bu kan,  göz yaşı olup gözden çıkarken aynı zamanda insanın akıl penceresini de kapatıyor, insanı büyük bir korkuya itiyor.. Bu nedenle o yangından milyonlarca kat büyük olan  ve  ülkemizin bir çok yerinde elan devam eden  yangınların milletimizin vicdanında,  gönlünde nasıl büyük yaralar açtığını tahmin edebilmekteyim.)  

Duygusalız Çünkü Asyalıyız 

     Allahüteala insanoğlunu beden ve ruh,  madde ve mana olarak  yaratmış. İnsan bir taraftan et, kemik,  kan,  kas, damar…Öbür taraftan akıl, ruh, can, gönül ve vicdandan oluşmakta. İnsanı insan yapan esas unsur manevi (yani akıl kalp gönül) tarafıdır. İnsanın manevi tarafı da kendi arasında akıl ve gönül,  yani düşünce ve his olarak iki ana gruba ayrılmakta. Dengeli bir insanda bu unsurların hepsi kıymeti oranında yer alır. Lakin bazen bu denge bozulur,  akıl düşünce  çok ağır basar gönül, kalp, vicdan… zayıf kalır. Veya gönül, kalp, duygu, vicdan çok ağır basar,  akıl, mantık, muhakeme zayıf kalır. Bunun ideal olanı bu unsurların fıtrata uygun olacak şekilde insanda yer almasıdır. Tarih bize göstermiştir ki Asyalı( Batıcı ölçülere göre söylersek)  “doğulu” toplumlarda his, duygu daha fazla ve  daha gelişmiş; "batılı" toplumlarda ise akıl ve mantık daha ön planda ve daha ilerlemiştir. 

     Türkiye’mizde son günlerde gelişen önemli hadiselerde bu tezi apaçık görüyoruz. Duygularımız (sevgi, nefret, kin, gayz, sevda, dostluk, düşmanlık…) benliğimizi öyle sarmış öyle kaplamış ki aklımız, mantığımız, düşüncemiz, muhakeme yeteneğimiz adeta dumura uğramış durumda.  Vatanınızın yeşil örtüsü, ülkemizin temiz hava depoları, gözümüzün gönlümüzün seyrangahı, kurtların, kuşların, çiçeklerin böceklerin, arının kelebeğin, karıncanın, kaplumbağanın, tilkinin, çakalın,  sümbülün, nergisin, kardelenin, taşın, toprağın, derenin, ırmağın... Asli vatanı, örtüsü ve manzarası olan ormanlarımız ve onun içinde yer alan bazı yerleşim birimlerimiz, evcil hayvanlarımız ve insanlarımız  yanıp kül olurken duygularının esiri olan bir kısım insanımız bu yangının sadece iktidara, sadece  hükümete ve onları destekleyenlere değil,  tüm ülkeye ve tekmil millete zarar vereceği, yani kendisininde bu yangından zarar göreceği gerçeğini unutarak hakikati öteliyor. Bu vahim manzaradan siyasi çıkar elde etmek istiyor. İşte Asyalı/Doğulu bir toplum olmanın, yani duygularını aklının önüne geçirmenin en müşahhas misali budur. 

  APARTMAN YANARKEN DAİRE SAHİPLERİ NE YAPMALI

      Bu durum neye benziyor biliyor musunuz,  Türkiye’yi,  önünde büyük ve temiz  bir havuzu,  çimenle, fidanla,  çiçekle kaplı büyük bir bahçesi olan,  birbirine bitişik apartmanlardan oluşmuş büyük bir siteye benzetelim. Bu sitenin her apartmanında yüzlerce daire var. Kat ve cephe fark etmeksizin insanlar siyasi ayırıma tabi olmaksızın  bu apartmanlarda  karışık bir halde ve birlikte yaşıyorlar. Bu sitede yaşayanlar her dört yılda bir yönetici seçimine gidiyorlar.  Bu sitede yaşayanların ne  başka bir sitede, ne de  başka bir yerde evleri var. Bu sebeple kavga dövüş itiş kalkış bu sitede birlikte yaşamak zorundalar....

      Apartman yönetiminin kanunları tüzükleri var apartman bunlara göre yönetiliyor.  Yönetimi savunanlarla yönetime muhalif olanlar hem birebir, hem yazılı ve görsel basın,  hem sosyal medya aracılığı ile Apartmanın yönetimi ile ilgili sürekli siyasi çalışmalar yapıyorlar. Sosyal medya aracılığı ile, biteviye siyasi ve sosyal içerikli  paylaşımlar yapıyorlar. Hayat böyle devam ederken sebebi henüz belli olmayan bir sebeple bu sitede herkesin ortak olduğu envai çeşit ağacın ve bitkinin bulunduğu bahçede büyük bir yangın çıkıyor. Böyle bir durum karşısında aklı mantığı muhakemeyi ön planda tutan insanlar ne yaparlar? Hemen yangını söndürmek için çalışmaya başlarlar. Eline su kovasını alan su atar henüz küçük alevlerin üstüne,  küreği alan toprak atmaya başlar ateşe,  battaniyeyi alan alevlerin üstünü örtemeye çalışır….Tabi en başta apartman yöneticisi ve çalışanları işe müdahil olmak zorunda. Doğru davranış, aklın ve mantığın gereği bu değil mi? Evet. Çünkü bahçe hepimizin,  orada yanan ağaçlar çiçekler, çimenler hepimizin. Üstelik yangın orada durmazsa siteye sıçrarsa sadece yöneticilerin, sadece siyasi rakiplerimizin değil,  hepimizin daireleri, eşyaları, birikimleri de yanacak.  Peki son büyük yangında böyle mi davranıyor muhalefet? Hayır. Yangın çıkar çıkmaz, yerel ve merkezi   yöneticiler, itfaiyeciler, belediyelere ait araçlar,  Afad,  orman memurları, sağlık çalışanları... Yangınlara yerden, gökten müdahaleye başladı.Bu büyük felaket karşısında kötü ve art niyetli insanlar, kini aklını,  buğzu mantığını örtmüş gruplar ve insanlar ne yaptılar ? Maalesef benliği kinin ve buğzun esiri olan kara düşünceli, kara vicdanlı insanlar bir kenara çekilip ; “ haydi söndür, haydi bitir, ne duruyorsun...” diye kenara çekilip moral bozmaya, siyasi intikam almaya çalışıyorlar, bu vatandaşlar bilmiyorlarki bu yangın onların dairesine de,  ortağı oldukları apartman bahçesine de zarar veriyor. Olsun onlar için hiç bir şey fark etmiyor, çünkü o anda akıl  devreden çıkmış, benlik, kara bir kalp tarafından esir alınmış durumda 

AĞAÇLARIN KUŞLARIN AHLARI HEPİMİZİ YAKAR

     Milyonlarca ağacın ahü figanı esmayı kaplamışken, milyonlarca çiçeğin böceğin, çayırın, çimenin   hayvanın haşatın feryadı, ahü eni cihanı kasıp kavururken bu acıya ortak olmamak, bu acıyı, bu sızıyı dindirmek için elinden gelen gayreti göstermemek ( en basitinden bu yangını söndürmek için çalışanlar başta olmak üzere emeği geçen herkese dua; yangını çıkaranlara  beddua etmemek) neyin adıdır?  Böyle bir manzara karşısında normal bir insan  o yanan yemyeşil dalların çıkardığı iniltilere,  gepgenç fidanların yükselttikleri, o dayanılmaz ahlara ortak olmaz mı? İnsan olmanın, Müslüman olmanın  gereği bu değil midir? Şimdi kavganın, şimdi mücadelenin zamanı değil, yangını söndürelim sonra bol bol kavga ve münakaşa ederiz. Önce siteyi bir kurtaralım çünkü site (vatan) hepimizin. Şimdi aklı, mantığı, bilimi, duygulara (kin, nefret, öfke garaz…) tercih etmenin zamanıdır.

DUA ETMEK DE ÖNEMLİ BİR EYLEMDİR

     Hiç bir şey yapamıyorsak, bir garibana, bir yoksula az da olsa biraz yardım yaptıktan, gördüğümüz bir kediye,  bir fidana su verdikten sonra şöyle dua edelim: “Rabbim bu büyük yangını söndürmede, o günahsız, o zavallı, o ağızsız dilsiz ağaçların, hayvanların,  o pek narin vücutlu çiçeklerin, sümbüllerin,  güvercinlerin, Kur’anında adını andığın incirin, zeytinin, karıncanın, dağların… Hatırına bize  yardım et. Rabbim, cennetin rengi olan yeşili korumak için bize güç ve kudret ver. Rabbim bu yangını söndürmek için yağmurlarını gönder.  Amin.”          

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum