Sebahattin BİLGİÇ
ALLAH’A ADANMIŞ BİR HAYAT!
Bu günlerde tekrar Kitabü’z Zühd ve Rekaik’i okuyorum. Okudukça her bir sahife; Peygamber Efendimizin mübarek ve şefkatli okşayışına, sahabeyi kiramın örnek yaşantısı ve nasihatlerine, tabiinin kendine çeken harika ve hikmetli sözlerine ve gösterişsiz uygulamalarına o mübarek ve muhteşem zaman dilimine götürüyor. Kitap, Efendimizden, sahabeden, tabiinden o kadar güzel nakiller yapmış ki insan kendini asrı saadette, Ashabı Suffe’nin yanında, Ravza-i Mutahhara’da, Medine-i Münevvere’nin sokaklarında, o güzel iklimde hissettiriyor.
Rahmetli Esad Coşan Hoca Efendi kitabı 1992 yılında yayınlattığında, kitabın takdiminde şöyle bahsetmiş bu nadide eserden ve yazarından; “Bu irfan hazinelerinden biri de büyük âlim, meşhur muhaddis, allame fakih, zarif edip, eşsiz mücahid, muhteşem sufi ve muhterem zahid Abdullah İbnel- Mubarek Hazretlerinin Kitab ez- zühd ver- rekaik’idir. Bu değerli eseri neşretmekten büyük mutluluk duyuyoruz.”
Rahmetli Hoca Efendiyi takip edenler birçok kere gerek sohbetlerinde, gerek kitaplarında Abdullah İbni Mübarekten büyük bir övgüyle ve hayranlık duyarak bahsettiğini, örnek ve önder kabul edilmesi gerektiğini işitmiş veya okumuşlardır.
Abdullah bin Mübarek, Merv’de Türk asıllı bir aileden Hicri 118 (736) yılında doğmuş, tebeüttabiinden olup devrinin en büyük âlimlerinden kabul edilmişti. Hassaten hadis ilminde devrin otoritelerinden kabul edilmiş ve kendisine danışılan olarak hep öne çıkmış. Maalesef günümüze ulaşmamış olan ilk kırk hadisi de o yazmıştır. Hem zamanının en büyük âlimlerinden ders almış, hem de kendinden sonraki büyük âlimlere ders vermiştir.
Hadislere karşı düşkünlüğü çok fazla olduğundan uzun süre evinden çıkmaz hadislerle meşgul olurmuş. “Bu yalnızlıktan rahatsızlık duymuyor musun?”diye sorulduğunda, “Hz. Peygamber ve ashabıyla birlikte iken nasıl yalnızlık duyarım!” diyecek kadar efendimize ve sahabeye düşkünlüğü örnek olmuştur.
Zamanında değerini bilen ilim ve irfan ehli; “Allah’ın ona nasip etmediği hiçbir hayırlı haslet kalmamıştır” der, hatta onu ashapla mukayese ederek ashabın Hz. Peygamber’le sohbet edip gazvelerde bulunmuş olmalarının dışında İbnü’l-Mübârek’e bir üstünlüklerini görmediklerini belirtirler.
İbni Mübarek kendini Allah yoluna vakfetmiş, bu uğurda ne cihattan, ne ilimden, ne ibadetten geri kalmıştır. Günümüz Müslümanlarının kendisini muhakkak yakinen tanıması gereken, renkli ve sonderce enteresan bir şahsiyettir. Bu büyük âlim kendine öyle bir düstur edinmiştir ki; bir yıl hacca, bir yıl cihada gider, bir yılda ticaretle uğraşırmış.
Cihatta silahşörlüğü dillere destan, mübarezelere (teke tek vuruşma) çıkacak kadar mahir bir cengaver mücahit imiş. Abbasiler dönemi sınır boylarından olan Tarsus’ta Bizanslılarla birçok defa savaşlara katılmış, üstün yararlılıklar göstermiş, fakat kendini öne çıkarmayacak kadar da mahcup ve mütevazı imiş. Ordunun dinlendiği veya savaşta olmadığı zamanlarda da hemen ders halkasını kurar ilimle meşgul olur imiş.
İbni Mübarek; zühdü dünya ile alakayı kesmek değil, dünyaya ve dünyalığa bağlanmamak olarak kabul eder. Zengin olmasına karşılık cömert oluşu, sahip olduğu büyük servete karşılık zühd hayatını benimsemesi, ilim aşkına karşılık İslamî fetihlere katılması, günlük işlerle meşgul olmasına karşılık, ibadetlerini aksatmaması, onun bir Müslümanda bulunması gereken hemen bütün özelliklere fazlasıyla sahip olduğunu gösterir niteliktedir. Sahip olduğu bütün servetini Allah yolunda harcamış, İslam topraklarını savunmak ve yeni fetihler yapmak amacıyla Tarsus ve çevresine gelerek, buralarda bir yandan cihad ruhunu taze tutarken diğer yandan İslam dininin öğretilmesi ve yayılması için çok büyük gayretler sarf etmiştir.
Büyük alim İbni Mubarek cihad, ticaret ve yolculuklarına rağmen hadis, tefsir, fıkıh, cihad, ahlak ve zühd alanlarında eserler kaleme almış ama ne yazık ki bunlardan bir bölümü günümüze ulaşmamıştır. O aynı zamanda cihad, zühd, güzel ahlak üzerine şiirler yazan zamanının önde gelen şairlerindendir. En büyük eseri ise âcizane kanaatime göre kendi örnek hayatı olsa gerek. İbni Mübarekten bahseden eserlerde ailesinden başlayan menakıplarson derece etkileyici ve yol göstericidir.
Büyük veli Tarsus’tan cihad dönüşünde Bağdat yakınlarında hastalanıp ağırlaşınca, yanında bulunan azatlısına “ beni yere toprağın üzerine uzat” diye seslenir. Azatlısı denileni yapar ama ağlamaktan kendini tutamaz. Niçin ağladığını sorduğunda; “ sen varlıklı biri iken böyle yoksul ölmene dayanamadım” der. İbni Mübarek “ağlama ben Allahtan zenginler gibi yaşamayı ama yoksullar gibi ölmeyi niyaz ettim” der. Ve gülümseyerek "Amel edenler, bu ebedî nîmete kavuşmak için çalışsınlar." (Sâffât sûresi: 61) âyet-i kerîmesini okuyarak fani âleme gözlerini yumdu. Hicri 181(797) Resulullahın izinden ayrılmamış birçok hak aşığı gibi sünnet yaşta, atmış üç yaşında en sevdiklerine kavuştu. Anadolu’ya diktiği İslam sancağını daha ileri taşısınlar diye torunlarına teslim etti.
Hikmetli sözlerinden bir demet paylaşmak isterim;
“İlmi dünya için öğrendik, ama ilim bize dünyaya değer vermemeyi öğretti”
"Biz çok ilimden ziyâde az da olsa edebe muhtâcız."
"Sâlih kimselerden olmadığım hâlde, Salihleri severim. Kötü kimselerden daha aşağı olduğum halde, kötüleri sevmem."
"Eğer gıybet etseydim, anamı, babamı gıybet ederdim. Çünkü sevaplarımın onlara verilmesi daha hayırlı olur."
"Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlarda gevşek davranan da mârifete, Allah’uTeâlâ’nın rızâsına kavuşamaz."
"Çalışıp kazanma zahmeti çekmemiş kimsede hayır yoktur."
"Din kardeşimin bir ihtiyâcını görmem, bir sene nâfile ibâdet etmemden daha önemlidir."
"İnsanların en alçağı kimdir?" diye sorulunca; "Din kisvesi altında dünyâ menfaati sağlayandır” buyurdu.
Sebahattin BİLGİÇ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.