Muammer YALÇIN

Muammer YALÇIN

ANLATILARIN GÖLGESİNDE BÜYÜMEK: ÇOCUK EĞİTİMİNDE MASALLAR VE MEDYANIN POTANSİYEL ETKİLERİ

Çocukların hayal dünyasının tuvaline ilk fırça darbelerini vuran masallar ve hikayeler, nesiller boyu aktarılarak onlara iyiliği, kötülüğü, cesareti ve korkaklığı fısıldadı. Bu büyülü anlatılar, çocukların değer yargılarını şekillendirirken, onlara dünyayı anlama ve yorumlama becerisi de kazandırdı. Ancak, bu idealize edilmiş dünyanın kapıları aralandığında, çocuklar gerçekten de anlatılmak istenen dersleri mi alıyor, yoksa kahramanların gölgesinde, belki de farkında olmadan, farklı rollere mi bürünüyorlar? Jean-Jacques Rousseau'nun yüzyıllar önce masalların didaktik amacına yönelik dile getirdiği bu çelişki, günümüzde modern medya araçlarının çocukların zihnine nüfuz etmesiyle bambaşka bir boyut kazanıyor. Televizyon ekranlarından yansıyan karmaşık olaylar, internetin sınırsız içeriği ve sosyal medyanın etkileşimli dünyası, çocukların ahlaki pusulalarını nasıl etkiliyor? Bir tasavvuf büyüğünün "insan bilmediği günahı işlemez" şeklindeki çarpıcı uyarısı ise, çocuklara sunulan anlatılarda kötülüğün nasıl temsil edildiği sorusunu daha da kritik hale getiriyor. Bu makalede, masalların ve modern medya içeriklerinin çocukların psikolojik ve ahlaki gelişimi üzerindeki potansiyel etkilerini Rousseau'nun perspektifinden yola çıkarak ve tasavvufi bir bakış açısıyla derinlemesine inceleyeceğiz.

Rousseau'nun Eleştirisi: İyiler Kazanırken Çocuklar Neyi Öğreniyor?

Rousseau, "Emile veya Eğitim Üzerine" adlı eserinde, çocuklara anlatılan masalların didaktik bir amaca hizmet ettiğini, genellikle iyilerin ödüllendirildiği ve kötülerin cezalandırıldığı bir ahlaki düzeni yansıttığını belirtir. Ancak onun asıl eleştirisi, bu idealize edilmiş anlatıların çocukların algı dünyasıyla her zaman örtüşmediği yönündedir.

Rousseau, çocukların oyunlarını gözlemlediğinde ilginç bir durumla karşılaşır. Masalları dinleyen çocuklar, genellikle masalın "iyi" kahramanıyla değil, tam tersine "kötü" karakteriyle özdeşim kurmaya daha meyilli olurlar. Örneğin, Rousseau'nun kendi incelediği Karga ile Tilki masalını ele alalım. Çocuklar, masum ve saf kargayla değil, onu kurnazca kandırıp peynirini almaya çalışan tilki rolünü canlandırmayı tercih edebilirler.

Rousseau'ya göre, bunun temel nedeni çocukların dünyayı yetişkinlerden farklı algılamasıdır. Çocuklar için "iyi" ve "kötü" kavramları yetişkinler kadar net ve soyut olmayabilir. Onlar için güç, otorite, kurnazlık veya yasakları çiğneme gibi özellikler daha çekici gelebilir. Tilki figürü, kurnazca yalan söyleyerek amacına ulaşan, güçlü ve manipülatif bir karakter olarak çocuğun ilgisini çekebilir. Çocuk, belki de kendi içindeki bastırılmış dürtüleri veya sahip olmak istediği zekayı bu karakter üzerinden deneyimlemektedir.

Rousseau'nun "Karga ile Tilki" masalı üzerinden yaptığı inceleme, masalların çocuklara vermek istediği ahlaki derslerin, çocukların algı dünyasıyla nasıl çelişebileceğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Yetişkinler için bu masalın temel mesajı açıktır: Kurnaz ve dalkavuk kişiler, yalan söyleyerek ve başkalarını manipüle ederek kendi çıkarlarını gözetirler ve bu tür davranışlar ahlaki açıdan yanlıştır. Karganın peynirini kaptırması ise, bu tür kurnazlıklara karşı dikkatli olunması gerektiği dersini verir.

Ancak Rousseau'ya göre, dört veya beş yaşındaki bir çocuğun düşünce sistemi, soyut kavramları (yalan, dalkavukluk, çıkar gözetme gibi) henüz tam olarak kavrayabilecek olgunlukta değildir. Çocuk için dünya, somut nesneler ve bunlar arasındaki basit ilişkilerden ibarettir. Bu yaşlardaki bir çocuk, tilkinin karmaşık manipülasyon taktiklerini ve karganın safdilliğini tam olarak anlayamaz.

Çocuk, masalın sonunda odaklanacağı temel olayın, peynirin karganın ağzından düşmesi olduğunu belirtir Rousseau. Ona göre, masalın asıl "öğretisi" bu somut olaydır: Bir başkasının elindekini, kurnazlıkla da olsa, almanın mümkün olduğu fikri. Peynirin düşmesi, çocuğun zihninde karmaşık ahlaki çıkarımlardan ziyade, basit bir sonuç-neden ilişkisi olarak yerleşir: Tilki konuştu, peynir düştü. Dolayısıyla, masalın vermek istediği ahlaki dersin tam tersi bir etki yaratma potansiyeli vardır; çocuk, başkalarının zaaflarını kullanarak onların elindekini almayı "öğrenebilir". Rousseau'nun bu analizi, masalların didaktik amacının her zaman gerçekleşmediğini ve hatta çocukların zihninde istenmeyen sonuçlara yol açabileceğini açıkça göstermektedir.

Günümüz çocuk medya içeriklerini (çizgi filmler, diziler, video oyunları, sosyal medya figürleri vb.) incelediğimizde de Rousseau'nun eleştirisinin hala geçerliliğini koruduğu görülmektedir. Modern anlatılar da sıklıkla "iyi" ve "kötü" karakterler arasındaki mücadeleyi temel alsa da bu karakterlerin sunuluş biçimleri ve çocukların onlarla kurduğu ilişki Rousseau'nun endişelerini destekler nitelikte olabiliyor. Karmaşık kötüler, anti-kahramanlar ve medyanın sunumu, çocukların ahlaki pusulalarını karıştırabilir ve istenmeyen özdeşimlere yol açabilir. Gündüz Kuşağı programlarında (Müge Anlı ve Esra Erol gibi) işlenen suç hikayeleri de çocukların bu tür kötülüklerle erken yaşta tanışmasına ve zihinlerinde olumsuz bir dünya algısının oluşmasına neden olabilir.

Bir Tasavvuf Büyüğünün Uyarısı: Bilinmeyen Kötülüğün Cazibesi

Bir tasavvuf büyüğünün "çocuklarınıza günahları, yanlışları ne maksatla olursa olsun öğretmeyiniz, çünkü insan bilmediği günahı, kötülüğü işlemez" şeklindeki ifadesi, çocuk eğitiminde sunulan bilginin potansiyel etkileri konusunda önemli bir uyarı niteliği taşıyor. Bu söz, Rousseau'nun eleştirisiyle farklı bir açıdan örtüşerek çocukların zihin dünyasına nüfuz eden anlatıların nasıl bir etki yaratabileceğine dair yeni bir perspektif sunuyor.

Bu tasavvuf büyüğünün temel argümanı, günah ve kötülük kavramlarının doğrudan öğretilmesinin, çocukların zihninde bu tür davranışlara karşı bir merak ve ilgi uyandırabileceği yönündedir. Ona göre, çocuk henüz kötülüğün ne olduğunu tam olarak anlamazken bu kavramlarla tanışması, yasak olanın çekiciliğine kapılmasına ve bu tür davranışları deneme isteği duymasına neden olabilir. "Bilinmeyen günahın cazibesi" olarak adlandırabileceğimiz bu durum, çocuğun masumiyetini zedeleyebilir ve onu olumsuz düşüncelere veya davranışlara yönlendirebilir. Bu düşünce, pedagojideki "önleyici eğitim" yaklaşımını destekler nitelikte bir bakış açısı sunar.

Bu tasavvuf büyüğünün "ne maksatla olursa olsun" ifadesi de dikkate değerdir. Günahların ve yanlışların sonuçlarını öğretmek veya onlardan sakınmayı sağlamak gibi iyi niyetlerle bile olsa, bu kavramların doğrudan ve detaylı bir şekilde anlatılması sakıncalı olabilir. Bu uyarı, medya içeriklerinin çocuklar üzerindeki etkisini düşünürken de büyük önem taşır.

Sonuç ve Öneriler

Bu yazımızda, Jean-Jacques Rousseau'nun çocuk eğitiminde anlatıların potansiyel etkilerine dair önemli görüşlerini ve tasavvufi bir bakış açısını inceledik. Rousseau'nun eleştirisi, masalların didaktik amacının her zaman beklenen sonuçları vermeyebileceğini ve çocukların anlatılardan farklı çıkarımlar yapabileceğini göstermiştir. Tasavvuf büyüğünün uyarısı ise, kötülüğün doğrudan öğretilmesinin olumsuz sonuçlara yol açabileceği konusunda önemli bir perspektif sunmuştur.

Günümüz medya ortamında bu düşüncelerin hala geçerli olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, ebeveynlere, eğitimcilere ve medya üreticilerine aşağıdaki önerilerde bulunabiliriz:

• Bilinçli Anlatı Seçimi: Çocuklara sunulan anlatılar özenle seçilmeli, onların gelişim düzeylerine uygun ve olumlu değerleri destekleyici nitelikte olmalıdır.

• Eleştirel Yaklaşımı Teşvik: Çocuklara anlatıları eleştirel bir gözle değerlendirme ve farklı bakış açılarını anlama becerisi kazandırılmalıdır.

• Olumlu Rol Modelleri Sunma: Anlatılarda ve gerçek hayatta, çocuklara ilham verecek ve örnek alacakları olumlu rol modelleri sunulmalıdır.

• Kötülüğü Dolaylı Aktarma: Kötülüğün sonuçları ve yanlış davranışlar, doğrudan ve detaylı bir şekilde anlatmak yerine, dolaylı yollarla aktarılmalıdır.

• Medya Okuryazarlığı: Çocuklara medya içeriklerini bilinçli bir şekilde tüketme ve analiz etme becerileri kazandırılmalıdır.

• Sorumlu Medya Üretimi: Medya üreticileri, çocuklara yönelik içeriklerde pedagojik ve ahlaki sorumluluklarını gözetmelidirler.

Sonuç olarak, çocukların sağlıklı psikolojik ve ahlaki gelişimi için anlatıların gücünden yararlanırken, bu anlatıların potansiyel olumsuz etkilerini de göz önünde bulundurmak ve bilinçli bir yaklaşım sergilemek büyük önem taşımaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum