Prof. Dr. Recep DİKİCİ
BAŞIMA GELECEKLERDEN KORKUYORUM
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki doktora danışmanım Prof. Dr. Ahmet Subhi Furat Beyin odasında otururken camekan dolaptaki mezuniyet tezlerinden “İbn Fûrak’ın Hayatı ve Çalışmaları” adlı tezi aldım ve rastgele açtım. Açtığım sayfada şöyle yazıyordu: “İbn Fûrak hazretleri ölüm döşeğinde yatıyor ve hüngür hüngür ağlıyor. Talebeleri bu duruma şaşırıyorlar. Hocamız büyük bir İslâm âlimidir. Ölümün muhakkak gerçekleşeceğine ve öldükten sonra dirilmeye imân ettiği halde niçin ağlıyor? Acaba ölümden mi korkuyor? diye içlerinden geçiriyorlar. Bunu farkeden İbn Fûrak hazretleri, “Evlatlarım! Ben öleceğime üzülmüyorum, ölümden korkmuyorum, ölümden sonra başıma geleceklerden korkuyorum. Bu yüzden ağlıyorum.” demiştir.
Rûman, ölü kabre konduğu zaman, kendisine gelen melektir. İbn-i Mes'ûd'dan (radıyallahu anh) rivâyet olundu ki: Yâ Resûlallah! Ölü kabre konduğu vakit ilk karşılaşacağı şey nedir diye soruldu. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Ey İbn-i Mes'ûd! Bunu bana senden başka kimse sormadı. Ancak sen sordun. Ölü kabre konulduğu vakit, önce bir melek seslenir. O meleğin ismi Rûmân'dır. Kabirlerin arasına girer. Der ki: "Yâ Abdellâh (Ey Allah'ın kulu)! Amelini yaz! O kimse der ki: "Benim burada ne kâğıdım, ne kalemim var. Ne yazayım?" O melek der ki: "Bu sözün kabûl edilmez. Senin kefenin kâğıdındır. Tükrüğün mürekkebindir. Parmakların kalemindir."
Melek, kefeninden bir parça kesip verir. O kul, dünyâda her ne kadar yazı yazmak bilmese de, orada sevâbını ve günâhını âdetâ o bir günde işlemiş gibi yazar. Bundan sonra, melek o yazdığı kefen parçasını dürer. O ölünün boynuna asar." Bunları buyurduktan sonra
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz; "Her insanın yaptığı işleri gösteren sahîfelerini boynunda kıldık" meâlindeki İsrâ sûresinin on üçüncü âyet-i kerîmesini okudular.
Ölü kabre konunca, bilinmeyen bir hayat ile dirilecek, rahat veya azap görecektir. Münker ve Nekir adındaki iki meleğin, bilinmeyen korkunç insan şeklinde mezara gelip sual soracaklarını hadis-i şerifler açıkça bildirmektedir. Doğru cevap verenlerin kabri genişleyecek, buraya Cennetten bir pencere açılacaktır. Sabah ve akşam, Cennetteki yerlerini görüp, melekler tarafından iyilikler yapılacak, müjdeler verilecektir. Doğru cevap veremezse, demir tokmaklarla öyle vurulacak ki, bağırmasını, insandan ve cinden başka her mahlûk işitecektir. Kabir o kadar daralır ki, kemiklerini birbirine geçirecek gibi sıkar. Cehennemden bir pencere açılır. Sabah ve akşam Cehennemdeki yerini görüp, mezarda, mahşere kadar, acı azaplar çeker.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: “İyi bir kimse, talihli bir insan, kusurları, günahları, lütuf ve ihsan ile af olunan ve yüzüne vurulmayan kimsedir. Eğer günahı yüzüne vurulursa ve bunun için de, merhamet olunarak, yalnız dünya sıkıntıları çektirilip günahları, böylece temizlenen kimse de, çok talihlidir. Bununla da temizlenmeyip, geri kalan günahları için, kabir sıkması ve kabir azabı çekerek günahları biten, kıyamette, mahşer meydanına günahsız olarak götürülen de, ne kadar çok talihlidir. Eğer böyle yapmayıp, ahirette de cezalandırılırsa, yine adalettir. Fakat o gün, günahlı olan ve mahcup ve yüzleri kara olan, ne kadar güç durumdadır. Ama bunlardan, Müslüman olanlara yine acınacak, bunlar, sonunda yine merhamete kavuşacak, Cehennem azabında, sonsuz kalmaktan kurtulacaktır. Bu da, büyük bir nimettir.” Allahü teâlâ talihli kullardan eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.