Bayrak krizi ve Bayraktaki Kir İzi... İşid ve Kaos.

Burası kurtlar vadisi; Kaos... Bizansta oyun, kurtlar vadisinde koyun bitmez! İhanet, aşk, ihtiras, adanmışlık, nefret, öfke, kin... Ve tabi, kendini göstere göstere gelen ama görmek istemediğimiz sonucun, bin yıllık Türk yurdu Musul üzerinden, evimizin damından içeri zorla girerek saatli bir bomba gibi soframıza oturması. Tadı bozulan ağızlarımız, ekşiyen suratlarımız ve kemalist bandodan sefer marşları.

Yerseniz... Buyrun önden sizi alalım.

Şimdi efendim; işin temel esası şu ki, Ortadoğu denilen ve esasında Dünya’nın tam merkezi olan bu coğrafyada ve aslında tüm Dünya’da da güç mücadeleleri ve savaşlar, din olgusu üzerinden veriliyor. Bunun şu veya bu din olması veya da falan feşmekan mezhep olması hiçbir şeyi değiştirmez. Laik kemalist kesimin kılsız göğüslerinin neşesi kaçıyor diye kimsenin bu beyefendilere göre meşrebini değiştireceği yok. Biz istesekte istemesekte meselenin temel esası din ve dinler arasındaki değerlerin sürtüşmesi, çatışması.

Türkiye’deki islamcı kesimin pek hazzetmediği Çeçenistan Devlet Başkanı Ramazan Kadirov’un Nakşibendi Tarikatı’nın ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden biri olan İsmailağa Cemaati Şeyhi Mahmut Efendi’yi ülkesine davet etmesi ve bu davetin kabulünün etrafında kopan fırtına bile etraflıca bir mütealaya ihtiyaç duyuyor.

Ama ülkemiz sosyologlarının daha önemli işleri var!

Ayrıca, Kadirov’a sövüp sayanların, Rusya’ya karşı çözüm önerilerini ve kapımıza dayanan İşid tehlikesi ile ilgili görüşlerini de hasseten merak etmiyor değilim.

Kapımıza dayanan ve hiçbir uluslararsı kural gözetmeden Musul Konsolosluğumuzu basan, tır şöförlerimizi ve işçilerimizi rehin alan bu kuralsız ve öfkeli adamlar ordusunun bir başka versiyonunun, Libya’da ABD Büyükelçiliğini basarak, büykelçiyi öldürmesini de bu noktada tekrar hatırlamakta kendini tehdit altında hisseden toplum ve devletler için faydalar olduğu umulur.

Geçmişte bu konuya ve yaklaşan tehlikeye dikkat çekmiş ve gerekli uyarıları karınca kararınca yapabilmek adına “Suriye’de Savaşan Türk’ler ve Cihat Olgusu” ve “Talibana Selam..!”  başlıklı iki yazı kaleme almıştık. Bugün tekrar bu yazıları kontrol ettiğimde, ozaman yaptığımız uyarıların ne kadar isabetli olduğunu birkez daha gördüm. Tabi sonuçları itibariyle dikkati nazariyeye alınmadığını da... Nasılsa, idarecilerimizin zırnık yağ zayi etmeyen çokçana danışmanları var. Hemde sosyolog arkadaşlar..!

Şimdi dinle beni ey halkım... Dinle ve iyi İşid!

Bir sözün iyice anlanılmasını tembihlemek için kullanılan kelimenin kökünün bile “Din”le başladığı bu coğrafyada dinsiz ayakta kalınamaz. Ayakta kalsanız bile motivasyonunu değişik dinlerden ve o dinlerin değişik mezheplerinden alan insanlar, size rahat vermezler. Siz, din savaşlarından kaçabilirsiniz belki ama din savaşları sizden kaçmaz. Üzerinize üzerinize gelir ve tâki evinizde, sokağınızda kendini gösterir ve dumanı bacanızdan tüter! İstesenizde istemesenizde, önce Dünya’nın sonra da Ortadoğu’nun kuralı budur ve bu kurtlar vadisinde, düşeni yemek, kurtluk kanunudur.

Şimdi; adına İşid diyelim , Taliban diyelim, El Kaide diyelim, Boko Haram diyelim farketmez ama tüm bu örgütler, her ne kadar islam toplumları için bir ihtiyaç olmasa bile önemli bir ihtiyaçtan/boşluktan doğmuşlardır. Ve en önemli beslendikleri kaynak ta budur. İslam’da ki cihat olgusu ve bunun, İslam dini içerisindeki farz olan hükmünün, İslam toplumlarını kontrol altında tutmak için cetvelle ortaya çıkartılmış taşere islam devletleri ve bu devletlerin bu rolünün artık deşifre olmuş olması, oyunun sürdürülebilirliğini artık ciddi manada tehdit etmektedir.. Artık ne mızrak çuvala sığıyor, ne de minareyi sığdırabileceğimiz kılıfı işleyecek ham madde ve o hammaddeyi terzinin önüne yatırabilecek bir irade var. Koca bir coğrafyayı cetvelle biçenlerin çaresiz kaldığı günlere doğru hızla gidiyoruz. Mevcut statüko güçlü darbeler almaya devam ediyor.

Eğer siz; demokrasinin en temel kurallarını hiçe sayar ve halkın ezici desteğiyle sandıktan çıkmayı başaran İslami Selamet Cephesi, Müslüman Kardeşler ve Hamas gibi sivil toplum hareketlerini kanla boğmaya kalkarsanız, olacağı budur. Sandıkta boğduğunuz demokrasinin cenaze namazını, İşid ve Taliban gibi örgütlere kıldırmak zorunda kalırsınız. Doğrusu, sandığın iradesini kanla boğanlar, demokrasiyi çok kanlı bir çukura yuvarladılar ve radikalizmin ateşine çokça odun atmış oldular. Kabartılan bu öfkenin kontrol altına alınması hiç te öyle kolay ve ucuz olmayacak.

Hiçbir kural tanımayan bu öfkeli cihadist gruplar, Musul gibi büyük ve stratejik bir kente girince tüm dünya şok oldu. Koca Irak ordusunun arkasına bile bakmadan kaçmasına mı şaşırmalı, Türkiye’ye her fırsatta efelenen Maliki ve KCK’nın adeta yalvarırcasına genel seferberlik havasına girmesi ve efendilerine topraklarımızı bombalayın diye dilenmesine mi şaşırmalı, yoksa koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Musul Konsolosluğunu boşaltmayı beceremeyerek, bürokratlarını, komandolarını ve sivil personelini İşid denilen merhametsiz topluluğa teslim etmek zorunda kalmasına mı şaşırmalı?

Cumhurbaşkanlığı seçimi sath-ı mailine giren ülkemizin artık, mekanizmalarını daha hızlı, hatta fiber hızla işletmesi gerektiği bir döneme de böylece girmiş bulunuyoruz. Irak’ın kukla hükümeti tarafından boğulmak istenen Kürdistan Bölgesel Yönetiminin neden boğulmak istendiğini de iyice idrak etmeliyiz. Pis Kürt ve Pis Peşmerge(!) pespayeliğinden kurtulup, sunni Irak Kürtlerini ve Irak’ın sunni Arap sokağını ve de o bölgedeki Türkmenleri ve bu unsurların denklemdeki yerlerini iyi görmeliyiz. Ve hatta, her şeye ve herkese salça olan İşid’le bile istihbarat teşkilatımız her türlü iletişim kanallarını açık tutmalı ve bu kontrolsüz öfkenin topraklarımıza sıçramasını engellemelidir. Kızmayın hemen! Zaten, onlarla ABD ve İsrail ve Suriye dahil herkes ilişki kuruyor. Bizim de ilişki kurmamız, kemalist yaldızlarımızı dökmez!

Olayın bir başka boyutu da beyinsiz ve taşere edilmiş kirli elleriyle, bayrağımızı indirmeye çalışan ahmakların da buradan çıkartmaları gereken ibretlik dersler var. Hatta belki de en önemli dersi onların çıkartması gerekiyor. Böyle giderse, çok yakında, bayrağını indirip askerini kurşunladıkları, araçlarını yakıp öğretmenlerini kaçırdıkları ve boydan boya sokaklarını terörize ettikleri Türkiye Cumhuriyeti’nin merhametli kollarından başka kaçacak yerleri kalmayacak. Molla Mustafa Barzani, “Beni asacaksa Türkler assın” diye Irak’tan kaçarak bu ülkeye sığınmıştır. Gözü dönmüş Saddam zaliminin topundan tüfeğinden, kimyasal bombalarından kaçan Kürtler yine bu ülkeye sığınmıştır ki, bunların içlerinde bizzat, Mesut Barzani ve Celal Talabani’de vardı. Musul ve dolaylarından kaçan ve daha şimdiden sayısı beş yüz bine dayanan Kürt, Türkmen ve Arap sivil ahalininde, Kuzey Irak Yönetimi düştüğü taktirde sığınabileceği başka bir yer yoktur. Bilmem anlatabildim mi? Ahmaklık ve hainliğin kimseye bir faydası olmaz.

Tabi o bayrak direğine tırmanan ahmağada.

Ey ahmaklardan müteşekkil hainler topluluğu: Korkarım; “Nerde bu devlet, nerde bu millet?” diye bağıracağınız günlerle yüzyüze kalmak üzeresiniz.

İspanya’dan, Yunanistan’dan, Bulgaristan’dan, Kafkaslardan hatta Afganistan ve Doğu Türkistandan sürülenlerin gidebileceği ikinci bir yer yeryüzünde neredeyse yok. Kulağınızı iyi açın ve Türk Devletinin sizlere uzattığı barış elini havada bırakmayın. Bu çağrıyı iyi İşid’in..! Yoksa size yazık olacak.

Çok teferruatlı ve çok değişkenli bir konuyu, tek yazıya sığdırmaya çalıştığımızdan yazı uzarken yerimiz bitiyor. Meselenin özü şudur. Herkes payını buradan alsın.

Cetvelle çizilerek, kendi orduları tarafından batı namına işgal altında tutulan İslam ülkeleri halklarının iradelerinin, sandıktan çıkmalarına da müsaade edilmeyince, silahlı cihat gruplarına büyük bir alan doğmuştur ve bu adeta patlama yapmıştır. Bunda, cihatçı müslüman gençlik için geçmişteki gibi batı açısından da kısmen meşru karşılanan ve hatta yerine göre her türlü lojistikle desteklenip toplumsal taban bulması adına filmleri bile yapılan bir uygulama alanının kalmamış olması önemli bir faktördür. Bu damar, geçmişte Cezayir’de, Filistin’de, Afganistan’da, Bosna’da, Çeçenistan’da, Keşmir ve Azerbaycan’da stresini boşaltttığından birikim yapamamış ve kurulu statükoyu tehdit edememiştir. Şimdi açık cephe bulamayan bu birikim, kendi kendisinin cephesini açmayı başarmıştır.

Kuluçkaya yatan gulk tavuk gibi yüz yıldır İslam toplumlarının üzerine yatan sözüm ona İslam ülkeleri ve o ülkeleri kuklaları vasıtasıyla yönetmeyi kendilerine ilke edinenler., şimdi cılk ettikleri yumurtaların hesabıyla yüzyüze kalacaklardır. Sisi gibi Firavunlar kutsandıkça bu silah sesini daha çok İşid’iriz.

 

TOZLUK ve TUZLUK

Bir: Diyarbakır’da annelerin ortaya koyduğu duruş ve toplumsal barış talebi PKK tarafından kadükleştirilmeden topluma yayılması sağlanmalıdır. Zira barış yetim büyümez, kendisine hamilik edecek “güçlü ve merhametli” bir anne ister.

İki: Bu cihetle, bir kereliğine de olsa bayrağımızı indiren piyonun öldürülmemesi hayırlı olmuştur.

Üç: Devlet aklı, bu sabırlı tutumuyla, barıştaki ısrarını ortaya koyarak kendisine kurulan tuzağa düşmemiş ve kurgulu bombayı sahiplerinin kucağına iade etmiştir.

Dört: Bir daha, böyle birşeye teşebbüs edilirse, bu sefer, hainin alnının çatındaki toz alınmalıdır!

NE ZAMAN ADAM OLURSUNUZ?

Cumhurbaşkanı olma kriterlerini Ahmet Nejdet Sezer’de görüp de, Tayyip Erdoğan’da göremeyen sözde Milli Görüşçülerin adam olmaları ihtimal dışıdır.

 

E Mail : akpinartahsin@hotmail.com

Twitter: @akpinartahsin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum