Bizler ve evsahiplerimiz

Abartmışlar, ama herhalde bizim iyiliğimiz için abartmışlar: Bağdat'taki el-Reşid Oteli'ndeki odama çıkınca, yanımda getirmem tavsiye edilen yastık kılıfı ve çarşafı valizimden çıkartmam gerekmediğini hemen anladım. Evet, bina bayağı ihmal edilmiş, o eskinin görkemli otelinin yerini muhteşem bir tevazu almış; ama yine de burasının şartlarına göre standart çok aşağılarda değil... Asansörler de muntazam çalıştı.

Güvenlik tedbirlerinde tavsiye edilenlere harfiyen uyduk; görevliler aksine izin vermediler zaten. Gündüz tıkıldığımız misafirhaneden ve gece de otelden burnumuzu dışarıya çıkartmadık. Bir yerden diğerine yalnızca bize tahsis edilen araçlarla gittik. Kapılar her zaman kapalıydı. Üstelik, kontrol noktalarından geçerken fotoğraf çekmeye kalkışmadığımız gibi cep telefonlarıyla konuşmadık da...

Bu son uyarıda da abartma varmış: Cep telefonuyla kontrol noktalarından geçerken konuşmadığımız doğru da, diğer zamanlarda rahatlıkla konuştuğumuzu düşünmüşseniz işin o tarafı yanlış: Irak'ta cep telefonu servisi veren iki şirketin ikisi de sizi konuşturmuyor. Sinirlendiriyor, çileden çıkartıyor, muhtemelen hayli yüksek bedeller de ödetiyor, ama karşı tarafla bir türlü konuşturmuyor.

İki gündür birbirimizin telefon öfkelerine tanık oluyoruz. En öfkelimiz de başında birden fazla şapka taşıyan (Posta yazarı, Kanal-D sunucusu ve CNN-Türk genel yayın yönetmeni) Mehmet Ali Birand; sinirinden biraz önce bütün montaj servisini işten çıkartmaya karar verdi. Siniri geçtiğinde yumuşayacağına eminim.

Cumhurbaşkanlığı misafirhanesi pek çok villadan oluşuyor. Geçmişte Saddam Hüseyin'in yaverinin ikamet ettiği villa sözgelimi, şimdilerde Celal Talabani'nin bir yakınına tahsis edilmiş... Villalar her türlü konfora sahip.

Irak'a gelince eskiyle şimdiyi karşılaştırmak kaçınılmaz oluyor.

Saddam başlangıçta ülkesini 'yenileştirici' bir misyona soyunmuştu. 'Zorla modernleştirici' başka örneklerden yararlanıyordu. Bir tür 'Büyük Petro' gibi konuşlandırmıştı kendisini... Batmasına doğru ise iyice raydan çıkmış bir rejimdi Saddam'ınki...

Burada görev yapmış bir diplomat Saddam'ın başkanlık ettiği bir bakanlar kurulu toplantısından hakiki görüntüler üzerine oturan bir belgeseli hatırlattı. Bakanlara tek tek günah çıkartır gibi özeleştiri yaptırdığı, dışarı çıkarttığı bakanları idam sehpasına gönderdiği toplantının belgeseli... “Özeleştiriye zorlanan bakanların utançtan kıpkırmızı yüzleri görülmeye değerdi” dedi o diplomat...

Öyle bir hale geldi ki, aklını eşleriyle çelip Irak'a döndürdüğü Ürdün'e yerleşmiş iki damadını, 'düşmanla işbirliği' yaptıkları iddiasıyla idam ettirdi; gözlerinin yaşına bile bakmadan... Kızlarını eşsiz, torunlarını babasız bırakma pahasına...

Geçenlerde bu konuları görüştüğüm bir yabancı uzman, “Saddam'ın sonu da çok kötü geldi” hatırlatmasında bulundu. İki oğlu son kurşunlarına kadar vuruştukları halde, Amerikan askerleri tarafından bulununcaya kadar, Saddam, pis bir çukura saklanarak yakalanmayı yeğledi. “İşgalcilerden adalet bekledi ve sonu yağlı iple geldi” dedi Batılı uzman...

Eskiye ait öyküleri hatırlamamın sebebi, iki günlük Bağdat ziyareti sırasında saatlerimizin çoğunu vaktiyle Saddam'ın ve üst düzey yakınlarının işgal ettiği mekânlarda geçirmemiz... “Bir zamanlar Saddam ve yakınları” buradalardaymış...

Irak'ta da görev yapmış bir diplomatımız, “En yakınları bile kendisine doğrudan farklı düşünce ifade edemezdi” diye başladığı cümleyi şöyle tamamladı: “Kuveyt'in işgali kararının çıktığı bakanlar kurulu toplantısında Dışişleri Bakanı Tarık Aziz'in gayreti dışarıya yansıdığında şaşırmıştık. Tarık Aziz, 'Başımıza iş açarız, işgal etmeyelim' diyemediği için kendince parlak bir yol bulmuş: 'Sayın Başkan' demiş Saddam'a, 'Gelin en iyisi Suudi Arabistan'ı da işgal edelim.' Saddam gülmüş, 'Abartmayalım' gibi bir sözle Kuveyt'i işgal kararını çıkartmış...”

Sabah otelden çıktık, saraylara doğru 'yeşil hat' üzerinden otomobille ilerlerken birden tanıdık bir meydana çıkıverdik. Amerika'nın Irak'ta 'başarılı olduğu' kanaatini pekiştiren dev Saddam heykelinin vinçlerle yıkılıp Iraklılarca üzerinde tepinildiği meydana...

'Yeşil hat', içerisinde yaşayanlara kendilerini güvende hissettirmek üzere oluşturulan bölge; Amerikan işgal güçleriyle devleti yöneten Iraklılar o hattın arkasında yaşıyorlar. Hattı öteki insanlardan ayıran doğal duvarlara İsrail'in Filistin'de uyguladığı türden 'yapay duvarlar' da eşlik ediyor. Bağdat'ın ortası bu sebeple Filistin'i andırıyor.

Kısa geziden notlarım bu kadar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.