“Din nasihattir, din nasihattir, din nasihattir...”

      Nasihat nedir?

     Muhterem Mehmet Şevket Eygi üstad bir makalesinde bu suale maddeler halinde cevaplar vermişti. İlk maddesi şöyleydi: “İnsanların müjdelenmesi demektir. İman edenler ve salih ameller işleyenler kurtulacak ve ebedî mutluluğa nail olacaktır..”

     Evet, nasihat müjdelemektir. Hz. Peygamberimiz (Salat ve selâm olsun O’na) tebliğ ve irşad işlerini anlatırken “müjdeleyin, korkutmayın” buyurmuşlardı. “Din nedir ya Resûlallah?” diye sorulduğunda ise, “din nasihattir” demiş. Bunu üç kez tekrar etmişti.

     Üstad ikinci madde olarak başka bir Hadîs-i Şerîf’e işaret ederek, “İnsanların uyarılması demektir. İman etmeyenler, Peygamberi (Salat ve selâm olsun O’na) yalanlayanlar, küfürde direnenler, yer yüzünü fesada verenler, Allah’a isyan edenler, Kur’ân nimetini kabul etmeyenler azaba çarptırılacaktır” demiş...

     İnsanların uyarılması (Allah için ikaz) çok mühimdir. İnsan başıboş bırakılmamış, peygamberler gönderilerek uyarılmıştır. Son Peygamber de âlemlere rahmet olarak gönderilen Fahr-i kâinat Resûl-i kibriya efendimiz (s.a.v)’dir. Hak din İslâm dinidir. İslâm, hak din olmakta müşareket (ortaklık) kabul etmez. “İnneddine indallahil İslâm...” (Allah indinde –tek hak– din İslâm’dır) âyeti bunu anlatır. (Âl-i İmrân Sûresi, 19. Âyet)

     Eygi üstad, 20 Ocak 2005 tarihli ve “İslâm’ın ve Müslümanların Temsilcileri” başlıklı yazısında “Hiçbir Müslümanın, hiçbir hocanın, hiçbir ilâhiyatçının, hiçbir efendi hazretlerinin, hiçbir din baronunun “İnneddine indallahil İslâm...” âyetinden tâviz vermeye hakkı yoktur. Çeşitli Hıristiyan kiliseleri, “Kilise dışında selâmet ve necat yoktur” derken; birtakım Müslümanların “İbrahimî dinler” sloganını perde ve paravana yaparak bütün dinleri hakmış gibi göstermeleri ne yaman bir ödündür. Ödüncüler bunun altından kalkamazlar” demişti.

     Eygi üstad şu anda Türkiye’de cereyan eden bu büyük fitne (diyalogculuk fitnesi) hakkında cesaretle kalem oynatan tek kişidir neredeyse. Bu yüzden büyük ıstırablar çekiyor. Her taraftan cemaat holiganları tarafından hücuma uğruyor, yazılarının altına hakaretler içeren yorumlar yazıyorlardı...

     Oysa bu değerli insan ömrünü Allah yolunda büyük çilelere göğüs gererek harcamış nadide bir münevver, değerli bir kandildir. Onun ziyasından istifade etmek yerine ona balçık sıvamaya çalışmak ne beyhude bir beyinsizlik.. Bu işleri bizim sokağın eski müdavimlerinden dışı yeşil içi kırmızı; karpuz misâli birtakım eşhas yapsa bir yere kadar anlarım...

     Geçenlerde bir Cuma namazında; Küçükayasofya camiinde karşılaştık. Namazı müteakip cami avlusundaki çayhanede bize simit ve çay ikram etti sağolsun. Bizim de (hanım eğer görürseniz benden ikram edersiniz diye vermişti) kendisine Eskişehir usulü haşhaşlı ekmek ikramımız oldu.

     Çayları içtikten sonra (bizde otomobil vardı, kendisine söyleyince) birlikte kalktık. Dolaşmak, sıkıntısını dağıtmak, açılmak istiyordu. Belli ki çok bunalmıştı. Dedim ya, ömrü çilelerle geçmiş, İslâm da’vâsına halisane hizmet etmiş, gadre uğramış biriydi ve şu yaşında bir de yeniyetme bir sürü zıpır herifin hakaretlerine mâruz kalıyordu...

     Güzergâhımızı sordu. “Üsküdar tarafına” deyince, bizimle Ortaköy’e kadar geldi.

     Yol boyunca konuştuklarımızdan (bile) hem ben hem çocuklar müstefid olduk. Geçtiğimiz yerlerde, yol kenarında yahut civarda bulunan konakların, camilerin özelliklerini, isimlerini söylüyor ve bizi adeta bir turist rehberi gibi bilgilendiriyordu.

     Hoca, müthiş dikkatli... Karaköy civarında bazı binaların üzerindeki çimleri gösterdi bize. “Yakında sel kafalarına boşalır...” dedi. Ne belediye ilgileniyordu ne de bina mukimleri... Benim gibi pilotluktan gelenler bile onca zaman geçtiğimiz halde bu binaların o vaziyetini görmüş değildik...

     Üstad, çocuklarıma da dualar etti, “mutlaka bir sanatla ilgilensinler” dedi. Rabbime şükrettim, böyle bir insanla dost olmak ne büyük bir mazhariyetti... Böyle insanlardan ne isterler? Onlara saygısızlık edenlerin cibilliyetleri bozuktur...

     Evet din nasihattir ve insanların uyarılması çok mühimdir. Her gün bizleri uyarıp duran bu temiz yürekli ve İslâm düşmanlarının bile görgü, bilgi ve samimiyetini teslim ettiği zat, şu “dipdiri meyyit” milletimiz için bir rahmet değil midir?

     Bu tür insanlara hürmet etmeli, edebsizleri ise, hakkaniyet ve insaf adına en yüksek tonda ikaz etmeliyiz. Onlar bilerek veya bilmeyerek İslâm da’vâsına büyük zarar veriyorlar. Atalarımız “bir musibet bir nasihattan evlâdır” demişler de, neden böyle demişler? Hiç düşündük mü?

     Bazı beyinsizlere ne kadar nasihat ederseniz edin onlar ille de musibetle karşılaşıp öyle adam olmak isterler de ondan. Korkuyorum, zira musibetler sadece onlara gelmeyecek. Başka bir atasözü “Yaş ile kuru birlikte yanar” diyerek sünnetullaha işaret ediyor.

     Cenab ı Allah, “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden yalınız zulmedenlere çatmaz (âmmeye de sirayet ve hepsini perişan eder). Hem bilin ki Allah, şübhesiz azabı çetin olandır” buyurmaktadır.. (8. Sûre/Sûre-i Enfâl, 25. Âyet/Meâl: Hasan Basri Çantay) 24 Mart 2009 Salı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum