“Cennetle Müjdelenen Güzel İnsanın Şehri” : Antakya...

“Cennetle Müjdelenen Güzel İnsanın Şehri” : Antakya...

 

Geçtiğimiz günlerde yolum Hatay’a düştü.

Hatay’ın merkez ilçesi Antakya çok önemli bir merkez. Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden...

Bugün nüfusu 200 bin olan Antakya’nın M.Ö. 300 yıllarında 500 binin üzerinde insanın yaşadığı dünyanın dördüncü büyük şehri olduğu kaynaklarda ifade ediliyor.

Antakya hakkında söylenecek çok şey var.

Benim hoşuma giden ya da etkilendiğim şeyleri kısa kısa sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

 “Habib-i Neccar”: Antakya’lıların yeterince tanımadıkları ve tanıtamadıkları bir zenginlik...

 

Habib-i Neccar’ın Yasin Suresinde anlatılan hikayesi gerçekten çok etkileyici. Konuya girmeden başlıkta ifade ettiğim “yeterince tanımadıkları ve tanıtamadıkları bir zenginlik” cümlesine tekrar dönmek istiyorum. Gerçekten Antakya’lılar bu muhteşem zenginliklerinden haberdar değiller. Sohbet ettiğim pek çok Antakya’lı Habib-i Neccar’ı ya tanımıyor ya da yanlış tanıyor.Tanımadığınız bir şeyi de elbette tanıtamazsınız. Sadece iyi tanıtılmış bir Habib-i Neccar’ın bile Antakya için ciddi bir iç/dış turizm vesilesi olacağını düşünüyorum.

Hatay’a giden tüm dostlarıma Kurtuluş Caddesi ile Kemalpaşa kavşağında yer alan Habib-i Neccar Camisini ziyaret etmelerini öneriyorum.

Habib-i Neccar Anadolu’ya yapılan ilk camidir. Hz. Ömer döneminde fethin arkasından (638) Roma dönemine ait bir tapınağın üzerine inşa edilmiştir. Antakya iki kez el değiştirmiş ve cami her seferinde kiliseye çevrilmiştir.Antakya 1268’de Memluk Sultanı Baybars tarafından feth edilmiş ve o tarihten bu yana depremlerle zarar gördükçe yenilenen Habib-i Neccar camii hep cami olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

Anadolu’nun ilk camisi olmak bile Habib-i Neccar’ı önemli kılmak için yeterlidir ancak Kur’an’da (Yasin Suresi) geçen bir kıssa ve onun baş kahramanların camide bulunan türbeleri burayı daha önemli bir cazibe merkezi haline getirmektedir.

Cami İmamı Fethullah Uğraş Hoca’dan dinlediğim ve sonrasında kaynaklardan da teyit ettiğim Kur’an-i kıssa şöyle:

Kıssaya göre Hz. İsa havarilerinde Yunus (Yuhanna) ve Yahya’yı (Pavlus) Antakya’ya dinine davetçi olarak gönderir. İki elçi Antakya’ya girmeden önce cüzam hastası olan oğlu sebebiyle şehrin doğusunda bir mağarada yaşayan Habib-i Neccar ile karşılaşırlar.

Habib-i Neccar yabancılara kim olduklarını sorar. Onlarda Hz. İsa’nın havarisi olduklarını söylerler. Habib-i Neccar onlardan bir delil ister. Onlarda hastalara şifa verdiklerini söylerler. O da onları oğlunun yanına götürür. Elçilerin duasıyla oğlu şifa bulur. Bunun üzerine Habib-i Neccar onların dinine iman eder.

 cimg8820.jpg

 

Habib-i Neccar Camii İmamı Fethullah Uğraş Hoca Misafirperver ve hoş sohbet bir insan...

 

Hikayeyi çok özet tamamlamak gerekirse: Antakya’lılar elçileri hoş karşılamaz ve hatta hapse atarlar. Onlardan uzun süre haber alamayan Hz. İsa Barnabas’ı (Şem’un-ı Sefa) Antakya’ya üçüncü elçi olarak gönderir. Elçilerin çaba ve kerametlerine rağmen onlara inanmayan Antakya halkı onları linç etmeye kalkarlar bu sırada Habib-i Neccar koşarak şehre gelir ve:

Yasin Suresinin 20-25. Ayetlerinde bu kısım şu şekilde anlatılır:

“O şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: ‘Ey kavmim! Gönderilmiş (bu elçi)lere uyun. Sizden hiç bir ücret istemeyen (bu) kimselere uyun.Onlar doğru yola ermişlerdir. Ben, niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Oysa ancak O’na döndürüleceksiniz. Ben, ondan başka ilahlar edinir miyim? Eğer çok esirgeyen (Allah) bana bir zarar vermek dilerse, onların (o putların) şefaati bana hiç bir fayda vermez ve beni kurtaramazlar. Şüphesiz (böyle yaparsam o zaman) ben, apaçık bir şaşkınlık ve ziyan içinde olurum. (Et elçiler!) Ben sizin Rabbinize iman ettim, beni duyun (ve şahit olun)”

Sonrasında Elçilerle birlikte Habib-i Neccar’da öldürülür. Hem üç elçinin hem de Habib-i Neccar’ın mezarları Habib-i Neccar Camiinin bitişiğinde yer alan mahzen türbelerde ziyaretçilerine ibret sunmaya devam etmektedir.

 cimg8828.20101115002821..jpg

 

 

Her dinden ve mezhepten insanların bir arada hoşgörü ile yaşadığı Antakya adeta “bir arada yaşama” nın en güzel örneği. Cami-kilise ve havra yan yana. Sarımiye Camisini ziyaret ederseniz hemen bitişiğinde yer alan Katolik kilisesini de şöyle bir uğrayabilirsiniz.

Üstelik buradaki bu görüntü binlerce yıllık bir tarihin içerisinden gelen doğal bir süreç. Yani günümüzde hiç Hıristiyan yaşamayan büyük şehirlerde apartman altlarına kurulan derme çatma misyonerlik kokulu kiliseciklerle hiç alakası yok.

Antakya’nın yüzyıllardır yaşadığı bu barış ve kucaklayıcı yaklaşım belki de Habib-i Neccar’ın kendi kavmi tarafından öldürülürken bile yaptığı duadır. O kavmi tarafından öldürülürken onlara dua etmeye ve onların “hidayete” ermelerini diliyordu. Yasin Suresi’nin aşağıda metnini vereceğim 26-27. Ayetleri hem bu konuyu anlatır hem de Habib-i Neccar’ın “Cennetle Ödüllendirildiğini” açıkça belirtir.

Yasin 26-27:

“(Şehirliler tarafından taşlanılan o kimseye ölümü sırasında:) ‘Gir Cennete’ denildi. (O da:) ‘Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığı (nı) ve beni (cennetle) ikram edilenlerden kıldığını bilseydi (bu durumda elbette iman ederlerdi) dedi”

 

 

 

Tescilli Lezzet: Künefe...

 

Yemekleri, salata ve aperatifleri, künefesi harika...

 

cimg8835.jpg 

 

Antakya künefe’nin memleketi. Künefeyi pek çok yerde yemek mümkün. Ancak bunlar içerisinden birisi çok özel. Çınaraltı’nda  künefeci Yusuf Usta’nın künefesi. Bizden bir hafta önce Yusuf usta Hatay’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de uğradığı yerler arasındaydı. Yusuf ustanın kömür ateşinde künefesini yolu Antakya’ya düşen tüm dostlarıma tavsiye ediyorum.

 

Üç Film Birden Devamlı...

 

Hatay’a 4 yıl önce yaptığım ziyaret sırasında Antakya’yı bize tanıtmaya çalışan değerli dostum Dr. Erhan Bey’e Hatay’ın Bağımsız Cumhuriyet olduğu dönemde Hatay Meclis Binası olarak kullanılan binayı da gezmek istediğimi söylemiştim. Burasının tarihine yakışır bir müze olarak hizmet verdiğini düşünüyordum.

Erhan Bey’den duyduklarım karşısında şok olmuştum. Hatay kültürel mirasının en önemli eserlerinden birisi olan bu bina maalesef “üç film birden” konseptinde porno film oynatılan bir utanç binası olarak kullanılıyordu. O zaman burayı gezme isteğimizi askıya almış ve bu duruma seyirci kalınmasına üzülmüştük.

Aradan geçen zaman içerisinde sevindirici gelişmeler yaşanmış ve Hatay Meclis Binası devlet yetkilerinden görmediği ilgiyi özel sektörden görmüş ve utanç verici durumundan kurtarılmıştı.

1927 yılında Fransız Mimar Leon Benju tarafından Antakya’nın ilk sineması olarak yapılan binanın tarihsel seyrine burada girmeyeceğim. Merak edenler Meclis Kültür ve Sanat Merkezi olarak hizmet etmeye devam eden Eski Meclis’in web sitesini ziyaret edebilirler.

 cimg8839.jpg

 

Hatay Meclis Binası Artık Pırıl Pırıl Bir Kültür Merkezi...

 

Binayı pek çok engeli aşarak ve ciddi masraflar yaparak aslına uygun olarak restore eden Güney Şirketler Grubu sahibi Mehmet Güney’le tesisi gezerken “tam 30 yıl boyunca Antakya’lılarca utançtan önünden geçilemeyen Meclis binasının” dönüşüm hikayesini dinledik.

Meclis binası hem kafe olarak hizmet veriyor hem de 450 kişilik salon kapasitesiyle Antakya’ya gelen tüm kültürel organizasyonlara ev sahipliği yapıyor. Antakya  halkını hem tarihsel bir utançtan kurtaran hem de böylesi bir kültür merkezine dönüştüren Mehmet beye bizde teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Hatay hakkında yazılacak şeyleri bir yazıya sığdırmak çok zor. Yazmak istediğim çok şey var. Hatay hakkında başka yazılar yazmayı ümit ediyorum.

Not: Kurban Bayramınız kutlar nice bayramlara sevdiklerinizle birlikte ulaşmanızı dilerim.

unalsade@mynet.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum