Bahattin KARAGÖZ

Bahattin KARAGÖZ

NEME LAZIM ÖYLE Mİ?

Meşhur Nasrettin Hoca fıkrasıdır:

Sokaktan bir tepsi baklavanın  götürüldüğünü haber veren komşusunu ''Bana ne!'' diye tersler hocamız. ''İyi ama, baklava sizin eve gidiyor!'' üstelemesine ise bu sefer, ''Sana ne?'' diye çıkışır.

Neyse ne de bu, pek fazla bir kolaycılık alışkanlığını yansıtıyor.

''Hemşehrim, senin çevrenle, yaşama alanınla ilgili kararlar alınıyor...'' diyenlere, ne kadar  da buna benzer karşılık verenleri seyrediyoruz.

''Olursa olsun, bana ne!'' yahut ''Olursa olsun, sana ne!''.

''Ey işsizim, kadersizim; senin işe giriş sınavında sahtekarlıklar yapılıyor!''.Neme lazım, memleketin ilgilileri var, elbette hallederler.

''Ey vatandaşım; senin temel kişi hak ve özgürlüklerini paspas gibi çiğniyorlar, sen vatandaşlık hakkını niçin aramıyorsun?'' denilince, ''neme lazım, birileri enayice ortaya çıkıp benim adıma da etki ederler'' diye bekleşen tabiatta ne kadar çok insanımız var!

''Et ithalini yetiştiremedik; şimdi süt de ithal etmeye başladık!''. Kime ne, neme lazım a beyim!...

''Birader, bu gidişle arefesinde bayram edeceğiz!''. Sana ne, karışma devletin işine!...

''Ahbap, beklenen depremde çok fazla kayıp verebileceğimizden bahsediyorlar?''. Neme lazım, Allah'ın işine mi karışacağız!...

''Yahu, duymuyor musun, dilimize kuma geliyor, elimize, obamıza puma geliyor, ille de bayrağımıza yama geliyor!...''

Olursa olsun neme lazım, bez parçalarıyla mı uğraşacağız?

Daha neler neler, ne biçim bahaneler ve ''bananeler, sananeler'' işitip kahrolabilirsiniz.

Bunlar toplum sağlığı, birey ahlakı açısından hiç de olağan sayılamayacak durumlardır. Bunlar, çöküşün, tükenişin işaret taşlarıdır. Bu haller otlara özgü hallerdir, insana yaraşmaz.

Halbuki bu millet, tarihte hakanıyla birlikte düşünen, kendisini onun yerine koyup dertlenen bir milletti.

Şimdi ne oldu da böyle oldu?

Yarayı yerli yerinde, ağrıyan yerin üzerinde ve derinde aramak lazım. Yaşanmış bir hikayeye dikkat kesilmek gerekiyor.

Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde “Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı?” diye derin derin düşünmeye başlar... Bu gibi soruları çoğu zaman süt kardeşi meşhur âlim Yahyâ Efendi’ye sorduğundan bunu da sormaya niyet eder. Güzel bir hatla yazdığı mektubu keşfine inandığı Yahyâ Efendi’ye gönderir...

 “Sen ilahî sırlara vâkıfsın. Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın âkıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?” şeklinde mektubunu gönderir. Güzel bir hatla yazılmış mektubu okuyan Yahyâ Efendi’nin cevabı bir bakıma çok kısa, bir bakıma içinden çıkılmaz bir hâl alır:

 “Neme lâzım be Sultânım!”

 Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultân, bir mânâ veremez. Yahyâ Efendi gibi bir zâtın böylesine basit bir cevapla işi geçiştireceğini pek düşünmez. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?” Nihayet kalkar, Yahyâ Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gelir. Sitem dolu sorusunu tekrar sorar:

 “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!”

 “Sultânım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.”

 “İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece “neme lâzım be Sultânım!” demişsiniz. Sanki “beni böyle işlere karıştırma” der gibi bir anlam çıkarıyorum.”

 “Sultânım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de “neme lâzım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimâd ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir...”

 Bunları dinlerken ağlamaya başlayan koca sultan, söyleneni başını sallayarak tasdîk eder, sonra da kendisini böyle ikaz eden bir âlime  sahip olduğu için memleketi adına

Allah’a şükreder.

.... 

G-20'ler toplantısı, füze kalkanı beklentisi, iyi yoldasınız söylentisi, madalya, aferin eğlentisi....Neme lazım, be kardeşim, öyle mi? 

Selam ve saygılarımla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.