Çok Yoğunuz…Bildiğin Gibi Değil!

Çok Yoğunuz…Bildiğin Gibi Değil!

“ Hissetmediklerini hissediyormuş gibi yapmak, hissettiklerinihissetmiyormuş gibi yapmaktan daha zordur.’’ / The Lobster/2015

Günlük hayatımızda en çok duyduğumuz sözlerden birisi “çok yoğunum, hiç zamanım yok…” “Beni aramışsın kusurumabakma abi çok yoğundum, dönemedim kafamı kaşıyacak vakityok, anca şimdi görünce döndüm” vs. vs. Nicedir düşünürümnedir bu yoğunluğun sebebi? Bu şikâyetlenmeler, bu bunalmalar, bu yoğunluk halleri neyin nesi? Hem herkes zamanınyetmediğinden şikayetçi, hem de kendisine hak ettiği zamanınayrılmamasından… Birine zaman ayırmamak için çok yoğunum, meşgulüm gibi epeyce bahanemiz var. Ama zaman öyle şahanebir filtre ki teker teker ayıklatır insana kendisine zaman ayırmayanları…

Her insan değerlidir ve her insan zaman ayırmaya değerdir. İsteriyi insan sınıfında olsun ister kötü insan diye bilinsin; her kesinbize öğreteceği bir şeyler vardır. İyilik sadece maddi imkansağlamak değildir; sadece bir derdin çözülmesi , bir sıkıntınıngiderilmesi değildir. Bazen yalnızca birisi tarafından samimiolarak dinlenilmek yeterli gelir insana. Bir aramaya mesajlaolsun geri dönmemek o insanın üzerinde yıkım etkisi yapar. Ben ne kadar kıymetsizim ki bana hiç bir surette bir cevap verilmiyordiye düşünen bir insanın ruh halinin nerelere varabileceği hesapedilmez.

Kimse bana buluşmalar, aramalar, dönmeler, ilgilenmeler, dinlemeler için “çok meşgulüm, çok yorgunum, çok yoğunum, vaktim yok “ gibi bir mazeret sunmasın. Ben inanmıyorum; eğerbiri beni aramıyorsa, aramak istemediği içindir, bana dönmüyorsa dönmek istemediği için, benimle görüşmüyorsagörüşmek istemediği içindir; bu kadar. Ben başka hiç bir mazereti kabul etmiyorum. Çünkü gerçekten başka hiçbir lafagerek yok. Vakit ayırmak istersen her şeye ve herkese vakitayırabilirsin. “İşim var, vaktim yok, yoğunluğum çok” diyesaçmalamaya ve daha da vahimi bu saçmalığa kendimiz de inanmaya başlarsak işin sonu psikiyatrik neticelere kadar varır, varıyor da. Evet klasik bir yalan haline gelmiştir “işler çok yoğun, vaktim yok vs.” Hadi yüz yüze görüşmek veya telefonlagörüşmeyi de geçtik, SMS yada e-maile dahi cevap verilmemesiçok asap bozucu ve de bence ciddi bir kabalıktır. Ha size mail veya mesaj atmış birine geri dönmemişsiniz, ha yolda merhabanasılsın diyen bir arkadaşınızın suratına bile bakmadan geçipgitmişsinizdir; bana göre aynı şey…

Belki saçma geliyordur ama son yıllarda “meşgul” olmakbüyüklenip hava atılan bir duruma dönüştü sanki; çoğu kez de şahane bir kaçış yolu oldu. Yoğunluktan şikayetçilerin bir yandan meşguliyetlerini azaltmak için bir gayretleri yok, aksinekabullenilmiş bir acziyet söz konusu. Günümüzde işçisindenmemuruna, gencinden yaşlısına bir şekilde herkes meşgul. “ çağdaş yoğunluk sendromu” na yakalanan insan bir süre sonrainandırıcılığını kaybediyor ve ilişkileri örseleniyor. O artık işleriberbat edecek bir kafası karışık, sorun çözecek mevkide olmayan bir bencil, yahut kimse için sağlam duvar olamayacak uzaklıktabir çıkarcı mesabesine indirgenmiş bir şahsiyettir. O çok yoğun kişiyi artık kendi haline bırakın, yoğunluklarıyla mutluluklardileyin ona…

Gerçekten çok yoğun muyuz yoksa sadece sanal yoğunluklar mı yaşıyoruz? Yoğunluk dediğimiz şey bir zaman yönetimi sorunu mudur yoksa başarılı kişi imajı oluşturmak için kullanılan bir araç mıdır? Yahut hoşumuza gitmeyen iş ve ilişkilerden kaçışiçin bir savunma mekanizması mıdır? Günümüz modern hayatının gözde kelimelerinden birisi oldu yoğunluk. Kimi arasak, selam versek, hal hatır sorsak lafa yoğunluktan dem vurarak başlıyor: “Çok yoğunum abi, çok yoğunum abla, çok yoğununum çok, bildiğin gibi değil.” Bir hal bildirimi olarak “yoğunum” kelimesi bir zamanlar orta/üst yönetici veya üst gelirdüzeyindeki insanların kullandığı bir tabirken günümüzde iş adamları, memurlar, ev hanımları, öğrenciler, çocuklar, esnaf, sanatkar hemen herkesin ağzına sakız olmuş bir gündelikmuhabbet halini almış durumda.

Genel olarak çağdaş insan modeli tükettikçe üreten, ürettikçetüketen bir kısır döngü içinde mutluluğu arayan, ancak bataklıktan kurtulmak için çabalamanın çare olmadığının bir türlü farkına varamayan , kapitalizm çarkları arasında sıkışıpkalan insan modelidir. Bu hayat tarzının getirdiği zorunluyoğunluklar vardır ve bunlarında makul çözüm yolları da bulunuyor. Diğer taraftan çoluk çocuğunu beslemek için gecegündüz demeden çalışan emekçilerin bitap düşürenyorgunluklarından kaynaklı vakit ayıramama halleri mazurgörülmelidir. Benim gündeme getirdiğim imaj kaygısı yahutplansız hayatın hediyesi olarak gündemde kalan yoğunluk! Bu kaygıyı taşıyanlardaki yoğunluk hali bulundukları çevrede bir itibar vesilesidir. İki kişinin karşılıklı görüşmesine dahi“toplantı” denmesi imaj kaygısının bir dışavurumundan başka bir şey midir Allah aşkına? Bu tabirleri kullanan kişilerin çok önemli işler yaptıkları, kendilerinin sıradan insanlar olmadıkları, değerli bir yaşam sürdükleri imajını vermek gibi bir dertleri var ve bence bu çok zamandır iç huzurunu kaçırtan patolojik bir halaldı.

Öncelikle ailemiz, yakınlarımız ve dostlarımıza yoğunlukbahanesi ile ilgisiz, sevgisiz ve vefasız bir yaklaşım biziinsanlıktan çıkarır. Bizde bir enerji ve güç görüp arama, görüşmeveyahut yardım talebinde bulunan kişilerin bizim için hayatı anlamlı kılacak muazzam fırsatlar olduğunu görmek bize müthişbir yaşam enerjisi kazandıracaktır. Kim olursa olsun kapımızagelmişse bir kişi yada telefonumuza ulaşmışsa onu bize gönderenin her şeyi ve herkesi Yaratan olduğu bilinciyle gayret etmelidir. Bir şekilde bize ulaşan insana asgari düzeyde bile olsa ilgi göstermek bize kaybettirmez; bizi yüceltir, zenginleştirir.

“Ehemmi mühimme tercih etmek” tabirini duymuşsunuzdur. Mühim önemli anlamında iken, ehem çok daha önemli demek…Hayatımızda yapılacakları öncelikli ve acil yapılması gereken ehemmiyetli işler, orta vadede yapılması gereken mühim işler ve ne zaman yapıldığı önem arz etmeyen işler için bir önem sırasıoluşturmak gerek. Aksi halde bir yığılma ve o yığıntı altında fizyolojik ve psikolojik bir ezilme oluyor, yoğunluk ve sürekli meşguliyet yakınmaları kaçınılmaz hale geliyor. Böyle olunca da hayatı anlamlı kılacak buluşma fırsatları kolayca elden kaçıyor.

Günümüzde “kazan/kazan” diye formüle edilen modelde, eskilerin “akıllı insan” dediği insanlardan olmak gerekir diyedüşünüyorum. Bunun için işimizi doğru yapmamız gerekir ki hem kendimiz kârlı çıkalım hem de başkaları fayda görsünbizden... Bir hikaye ile veda edelim: Eski zamanlarda idamcezaları kent meydanlarında gerçekleştirilirmiş; halk ibret alıp suç işlemekten vazgeçsin diye… Bir genç idam edilecek, halktoplanmış seyredecek… Gencin yanında askerler var; oradangeçen yaşlı bir din adamı asılacak genci görünce askerlerden izinisteyerek konuşmak istemiş. Müsaade edilince yaşlı bilge gencinkulağına eğilerek bir şeyler fısıldamış ve gitmiş. Askerler merakedip din adamının ne söylediğini sormuşlar gence. İdamlık genç: “Eğer biz toplum olarak görevimizi hakkıyla yapmış olsaydıkbu gün sen idamlık olmayacaktın; bunun için bizi affet oğlumdedi” diye cevap vermiş. Toplum hayatının bize yüklediğiödevlerden biri ve belki de en önemlisi dinlemektir. Dinlediğimiz zaman anlayabiliriz, anlayınca çok şey değişir. Hastalıklar tedavi olur, sorunlar büyümeden çözülür, yaralariyileşir, toplum dirilir.

Selam ve muhabbetle…

*Bu yazıyı beğenip faydalı bulduysanız dostlarınızla ve sosyal medya hesaplarınızla paylaşabilirsiniz. Teşekkürler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum