Dünya Neş’eleri

İslâm insana iki neş'e verir. Dünya neş'esi, âhiret neş'esi...Neş'e deyince bazıları içki içmek, sarhoş olup dağıtmak, nefis ve leziz yemekler yemek, eğlenmek, keyiflenmek, gezmek tozmak, gayr-i meşru cinsel hazlar ve zevkler gibi şeyleri düşünüyor. İslâm'ın verdiği neş'eler bunlar değildir.

Faydalı ilimleri öğrenmek insana neş'e verir.

İbadet etmekte de neş'eler vardır.

Hayır hasenat yapmak neş'edir.

Sâlih ameller işlemek yine neş'edir.

Allah'ın kendisine ihsan ettiği nimetleri paylaşmak neş'edir.

Sohbet büyük bir neş'e kaynağıdır.

Topluca yapılan zikrullahtaki neş'e çok büyük, çok ulvî bir neş'edir. Hak yolunda ve Hak rızası için çekilen çilelerde bile esrarlı neş'eler bulunur.

Dinsizler bu anlattığım neş'eleri anlamaz, böyle neş'e mi olurmuş derler.

Onların neş'eleri sanki neş'e midir?

Neş'e ahlâkla, faziletle, bilgelikle birlikte olmalıdır. Bunlara zıt olan neş'e değildir.

Âdi, bayağı, süflî neş'eler vardır; yüksek, ulvî, haysiyetli neş'eler vardır.

Faydalı kitaplar okumak neş'edir.

Mimarî bakımdan güzel, sanatlı, estetik bir binaya bakmak bile insana neş'e verir.

Vasıflı bir insan yemek olarak sadece bir tas çorba içse yine neş'e bulur. Cahil, kaba, hoyrat kişi mükellef yemekler yese, onun kadar neş'e ve zevk almaz, belki hiç neş'e almaz.

Çay içmek, kahve içmek, saray limonatası içmek hep neş'e kaynağıdır. Kızarmış kepekli ekmek, biraz keçi peyniri, yarım domates... Vasıflı bir insan için ne büyük ve neş'eli bir ziyafettir bu.

Çiçek açmış bir badem ağacı altına küçük bir halı sermişsin, semaver kaynıyor. Mütevazı soğuk yemekler, sofrada iki dost ve âşina kişi. Gıybet ve zararlı lâf edilmiyor; edebiyat, tarih, sanat, tasavvuf, hikmet konuşuluyor. Badem ağacında bir kuş ötüyor. Biraz ileride küçük bir dere. Kır çiçekleri, beyaz bir kelebek. Ya Rabbi ne büyük neş'eler.

Eski Romalılar mükellef sofraların etrafına uzanıp saatlerce nefis yemekler yermiş. Mideleri doyunca biraz öteye gider, kusarmış, sonra yine yemeğe devam edermiş. Onlarınki de zevk midir, neş'e midir?

Çocukluğumun İstanbul'unda ahşap evler, mor salkımlı, hanımelili, tırmanan güllü küçük neş'eli bahçeler vardı.

Boğaz'a, Salacak'a, Kadıköyü'ne, Adalar'a sefer eden neş'eli vapurlar vardı, bacalarından buram buram dumanlar savurarak seyrederlerdi.

Küçük eski zaman tramvayları ne kadar neş'eliydi.

Piyazcı dükkânları, çorbacılar, muhallebiciler...Sokaklarda bağırarak gazete satan müvezziler...Eski İstanbul simitleri...Nur yüzlü haminneler... Tramvayda yaşlı birine yer veren genç... Ahşap bir evin penceresindeki küpe çiçekleri... Tiz çığlıklar atarak uçan kırlangıçlar... Boğazda ağla balık tutan kayıkçılar... Haliç seferi yapan, Unkapanı köprüsünden geçerken bacası aşağıya çekilen küçük vapurlar...

Neş'elenmek için içmeye ne lüzum var. Boğaz'da yunus balıklarının vapurlarla yarış yapmasını seyretmek bile bizi neş'elendirirdi eskiden.

Üstad Necip Fazıl'ı ziyaret edip sohbetini dinlemek neş'eydi. Mahir İz hocayı dinlemek ayrı bir neş'e.

Şeyh Mehmet Zahid Efendi hazretlerini görmek bir neş'eydi. Üstadlar, hocaefendiler, şeyhler, salihler hep neş'e kaynağıydı.

"Aman yavrum dikkat et, bahçedeki erik ağacına bir kuşcağız yuva yapmış, sakın ürkütme emi..?" Peki anneanne... Kuşun bizim eriğe yuva yapması ne güzel bir neş'eydi.

Muharremde aşure yapılır, komşulara dağıtılırdı. Neş'e.

Evimizin pencerelerine kırlangıçlar çamurdan yuvalar yapmışlardı. Akşam olunca anne ve baba kırlangıç yavrularının yanında yatardı. Küçük yuvada bir sürü kuş, kıpır kıpır, cıvıl cıvıl, yer yatağında onların seslerini dinleyerek neş'e içinde uyurdum.

Hayattan neş'e almak için zengin olmak, günah işlemek, lüks yaşamak gerekmez. Fani dünyanın kederleri ve neş'eleri içiçedir. Huz mâ safa da' mâ keder...

(İkinci yazı)

BU KADAR DENSİZLİK OLMAZ!..

Bu kadar saygısızlık ve densizlik olmaz...Müslüman terbiyeli, edepli, ölçülü, anlayışlı, âdil, insaflı insan demektir.

Şu lâflara bakınız:

Tasavvuf ve tarikat Müslümanları müşrik ve kâfirmiş!..

Tarikat evliyası evliyaur-Rahman değil, evliyauşşeytanmış!..

Başta Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin mübarek kubbesi olmak üzere bütün türbeler, kabirler yıkılmalı ve düzlenmeli imiş!..

Hâtemülevliya Şeyh-i Ekber Muhyiddin 'Arabî hazretleri Şeyh-i Ekfermiş (En kâfir şeyhmiş)!..

Ehl-i Sünnet'in akaidde iki imamı olan İmam-ı Eş'arî ve İmam-ı Mâturidî sapıkmış!..

İmamı Gazalî, Abdul Kadir Geylanî, İmamı Rabbanî, Ahmed er-Rufaî, Hasan eş-Şâzelî ve benzeri büyük ulemâ ve meşayih bozukmuş, sapıkmış!..

İslâm adına, Tevhid adına böyle ağır hakaretleri yapanlarda hiç utanma ve arlanma yok mudur?

Efendi sen tasavvufa ve tarikata inanmayabilirsin, onlardan nasibin yoktur ama yüz milyonlarca tasavvuf ve tarikat Müslümanını şirk ve küfürle suçlamaya ne hakkın var?

Tenkit edeceksen adam gibi tenkit et. Ciddî ol, ölçülü ol, terbiyeli ol.

Mü'mine kâfir diyenin kendisinin kâfir olacağını siz bilmiyor musunuz?

Müslümanların kısm-ı âzamı (en büyük kısmı)müşrik ve kâfir, bunlar muvahhid ve hakikî Müslüman... Bu ne boş kuruntudur.

Siz kimsiniz?.. Öyle bir adamın peşinden gidiyorsunuz ki, onun (ulemâdan olan)öz kardeşi kendisine reddiye yazmıştır.

Binlerce ehl-i sünnet ulemâ ve fukahası o adamı, doktrinini reddetmiştir. Bu konuda binlerce kitap vardır.

Tasavvuf ve tarikat Müslümanları Ehl-i İman, Ehl-i tevhid, Ehl-i Kıbledir, Ehl-i Necat, inşaallah Ehl-i Cennettir.Onlar Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin kemal sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna inanırlar.

Onlar Kur'ân'ı imam, düstur ve rehber kabul ederler.

Onlar farz, Sünnet, nafile namazları kılarlar.

Onlar âmirîne bilmaruf ve nâhine 'anilmünkerdir.

Onlar nefs-i emmareleri ile cihad ederler.

Onlar terörizmin her türlüsüne karşıdır. Muharip olmayan sivilleri, kadınları, çocukları, ihtiyarları, mâsumları öldürmezler.

Tasavvufun ve tarikatin bozuğu yok mudur? Elbette vardır. Bozuk tasavvufa ve tarikata en fazla muhalif olanlar gerçek sûfîlerdir.

Akılsız bir karı türbe ziyaretinde uygunsuz işler yapıyorsa, bu uygunsuzluk yüzünden tasavvufa ve tarikata düşman olmak ne kadar mânâsızdır.

Kur'ân'a, Sünnete, Şeriata uygun olan gerçek tasavvufa ve gerçek tarikata küfür ve şirk damgasını basanlar güluvve sapmış, aşırıya kaçmış dengesiz kişilerdir.Onlar dall ve mudildir.

Yüce Allah'a mekan, zaman, cihet, el, yüz, bir yerde oturmak, inmek, çıkmak gibi noksan sıfatlar izafe edenler, kendi gözlerindeki mertekleri görmüyor, mü'min ve muvahhid Müslümanların gözlerindeki çöpleri görüyor.

Bu ne büyük fitnedir... Bu ne büyük fesattır...

Herkesi itham edip suçlamak istemem ama bazıları bu işleri dışarıdan petro-dolarlar alarak yapıyormuş. Yazıklar olsun onlara!.. Veyl onlara!.. Vah onlara!..

Önceki ve Sonraki Yazılar